Nafile oruç. Hanımın baskısıyla. Hep birlikte ailecek. Gündüz baş ağrısı. Normal günlerim oruçlu gibi zaten. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği. Öğle yemeği yok. Sabahları kahvaltı yapmadın mı, rahatsız oluyorum, midem ağrıyor. Ramazan'da alışıyorum. Tam alıştım derken bitiyor. İşyerinde. Bazı yazılar. Oyalanma. Ekmeği hak etme. Öğle namazı camide. Tesbihatla birlikte. Zayıflık. Okuma nadir. Siyaset zihni mahvetmiş. Mesut Özünlü hocamın gönderdiği kitaplardan birini okuyorum. Bitirdim sayılır. Iraklı bir şair ve filozofun hayatını. Cemil Sıtkı Ez-Zahavi. İlk defa duydum adını. Arap dünyasında çok meşhur bir şair imiş. Özünlü hocanın tatlı, akıcı ve revnak bir üslubu var. Su gibi akıyor kitap. Yahya Kemal, Muhammed İkbal, Ali Şeriati, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Tevfik Fikret, Mehmet Akif gibi simaları tanıyan biri ez-Zahavi'yi pek farklı görmez. Kürt bir ailenin çocuğu. Aydınlanmacı ve ilerici. Mavera inancı silik. Derince düşünen her zeka gibi. Taha Hüseyin'e göre çağımızın el-Maarrisi. Bilmiyorum, mübalağa kokuyor biraz. Şöhretini görmüş. Şöhretini görmek ne büyük bir bahtiyarlık! Balzac, Zola, Dostoyevski, Tolstoy, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal şöhretini gördü. Mest oldu. Stendhal, Kafka, Tanpınar, Cemil Meriç şöhretini görmedi. Bedbin gitti. Öldükten sonra gelecek şöhretin içine... Allah yetmez mi kuluna? Yetmiyor işte. Onun için para, mal, mülk, makam, mevki, ün budalası olmuş çoğu Müslüman. Şöhretin yoksa okunmuyorsun. Şöhretsiz yazarlara yayınevleri iltifat etmiyor. Şöhret demek, para demek. Şöhretler de ölüyor. Baki olan Allah sadece. "Şöhret ayn-ı riyâdır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. Ve insanı insanlara abd ve köle yapar." Teselli. "Dünya bir penceredir, her gelen baktı, geçti." Saat 1'e geliyor. Uyumalıyım. Çok demli çay içtim. Uyku kaçtı. Sabah namazı gitti şimdiden. Uyusam iyi olacak.
*
Eski bir dost aradı. "Ne yapıyorsun" dedi? "Cemil Meriç'in Jurnali'ni okuyorum" dedim. Bunun üzerine sitemli bir ses tonuyla şöyle dedi: "Yeter yav, bitmedi mi bu Cemil Meriç. Otuz yıl önce de okuyordun, şimdi hala okuyorsun. Bıkmadım mı bu Cemil Meriç'ten, kitaplardan, okumaktan? Uyan artık, hayata bak, gerçekleri gör biraz."
*
Geri kalmış ülkelerde boş olan şeyler: okumak, düşünmek, sorgulamak, yazmak, kitap, bilim, sanat, edebiyat, felsefe, liyakat, ehliyet... Dolu olan şeyler: cehalet, mal, mülk, para, makam, mevki, prestij, mafya, iltimas, magazin, din, ritüel, gösteriş... İdarecilerin, liderlerin, kanaat önderlerinin, şeyhlerin, şeflerin, üstatların en sevmediği şeyler: sorgulama, soru sorma, teslim olmama, itaat etmeme, hesap sorma, hatasını kabul etme...
*
Bizim gibi geri kalmış ülkelerde olan bitenin özeti şudur: mevcut iktidar büyük yanlışlar, büyük hatalar yapar; muhalefet bu yanlışları ve hataları söyleyerek iktidara gelir. İktidar olan muhalefet aynı şekilde büyük yanlışlar ve hatalar yapar; muhalefet bu yanlışları ve hataları söyleyerek iktidara gelir. Bu durum böylece kısır döngü şeklinde devam edip gider. Muhalefet, iktidar olunca önceki bütün söylediklerini unutur, iktidarın dilini konuşmaya başlar. Çünkü amaç ülke, demokrasi, adalet, hukuk, insan, insan hakları değildir. Amaç iktidarı ve gücü ele geçirmektir, bunların tadını çıkarmaktır. Gerisi hikaye.
*
Said Nursinin en sevdiğim pasajlarından biri: “Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgam bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir cani gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti."
0 Yorum