“Yaşamı koşuşturmadan ibaret gören haz ve hız çağının sıradanlığından kurtulabilmemiz için “hayret makamı”na ne çok ihtiyacımız var.
Hayatın akışına kendini bırakmadan, hayret makamında durarak, temaşa edebilmeyi becerebilirsek, herkesle birlikte ancak herkes gibi gitmeyebilirsek, hayatın derinliğinin farkına varacağız...
Her an yeni bir şe’n üzere olan göklerde ve yerdeki bütün her şey, her gün kendini bambaşka ve şaşkınlık verici bir yolla sunuyor bize...
“Cümle yerde Hak nazır, göz gerektir göresi.”
(Sözü Yola Koymak)
Hayretle aranız nasıl? Hayret edebiliyor musunuz yoksa öylesine bakıp geçiyor musunuz; bakıyor musunuz, görüyor musunuz, seyir mi ediyorsunuz, yoksa hayret ile temaşa mı ediyorsunuz? Kafanız karışmış olur. Çokça birbirinin yerine kullanılan kelimeler, üzerinde “hayret”le durulmayı hak ediyor. Sözün başında ifade edilmesi gereken, bakmak görmek değildir. Görmek için derinlikli bir bakışa ihtiyacımız olacak. Parçadan bütüne ulaştıracak, düş/ünce ile b/akışı sağlayacak, anlayarak ve yor/umlayarak bir bakış ancak bakmaktan öteye geçerek, hayat gör/üşüne dönüşebilecektir.
Çokça bakıyoruz ve fakat göremiyoruz, çokça duyuyoruz ve fakat dinlemiyoruz, dokunuyoruz hissedemiyoruz. Hakikatle aramızdaki en önemli engel bakar olduğumuz halde göremeyişimiz. Görmek; bakma eylemini derinleştirebilmek, bakışı g/öz/elleştirebilmektir. Değilse gözümüz var olsa da körlükten kurtulabilmek ne mümkün. Kalp ile bakabilmek, kalp gözü ile görebilmek, kalp gözü ile baktıklarımızı gördüklerimize dönüştürebilmek. İşte “bakanlar” olmaktan kurtulup “görenler” olabilmemizi sağlayacak yol; kalplerimizi körlükten kurtarabilmekten geçecek… “Gerçek şu ki; gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler kör olur...”
Hayret; şaşırmak, şaşakalmak, farkına varma, fark etme gibi anlamları içeriyor. Farkla bakmak, farklı bakmak; farkına varabilmek için durmak gerekiyor, zira durmadan görülemeyecektir. Görülebilmesi için durup temaşa etmek gerekecektir. Temaşa; derinlikli ve içsel bakışa götürecektir bizi. Dikkat ve rikkatle bir bakış, insanın baktığını, kendi içine çekilerek belki daha fazlası kendinden geçerek bir bakış ile seyretmesi. Hayret makamında bir bakış ile temaşa etmesi. “Seyr-i temaşa”
Hayret ile tamaşa; nedir, doğrusu kelimeler yetersiz kalıyor. İyisi mi Divan Şairi Naili’den medet umalım: “Mestane nukûş-ı suver-i âleme baktık / Her birini bir özge temaşa ile geçtik." Temaşa edelim: Kendimizden geçmiş bir halde dünyanın, evrenin her bir görüntüsünün, her bir manzarasının, her halinin kendine özgü nakışlarına, güzelliklerine bakıp her birinde farklı bir şey görüp geçtik." Sizce de çok güzel değil mi? Temaşa bir yönüyle, yürümekle de ilişkili; “mâşâ” yani yürümek, o zaman seyri temaşa; bir yönüyle yürüyüş ama yanına yüreğini alarak, derinlikli ve içsel bir bakışla hayata güzellikle b/akması insanın… Farklı bir bakışla, farkına vararak bir bakışla bakmak, hayretle temaşa için hayati. Farkına varmadan yaşıyoruz, görmüyoruz, anlamıyoruz, düşünmüyoruz, duymuyoruz, hissetmiyoruz, ayağımızın altındaki toprağın, başımızın üstündeki göğün, sol yanımızdaki yüreğimizin farkını, fark etmeden öylesine sıradan bir şekilde yaşıyoruz. Hayret ki hayret ile bakamıyoruz, hayata hayret ile bakamadığımız için hayat bulamıyoruz, hayat olamıyoruz, hayat sunamıyoruz…
Hayret ki, hayret etmeyi unuttuk. Bu yüzden düşünmeyi unuttuk, insan olmanın hakikatini, var oluşumuzun anlamını unuttuk. İnce şeyler üzerine kafa yormayı unuttuk. Ayı, güneşi, yıldızları, doğayı, akan suyu, ağacı, çiçeği hayret içinde izleyemiyoruz artık. Başımızın üzerinde uçan kuşu, bağrından suyun fışkırdığı taşı, çiçeğe durmuş tohumu fark edemiyoruz. Hayatın güzelliklerinin farkına varamıyoruz, o yüzden güzelleştiremiyoruz hayatımızı ve dünyamızı. Dahası bunlar basit meseleler gibi geliyor bize, dudak büktüğümüz, burun kıvırdığımız hususlar olarak kalıyor bunlar. Hayreti doyasıya yaşayabilmekten uzağız. Hayret etmeye ne gücümüz var ne de vaktimiz var. Manzaramızdan şikâyetçiyiz ama nazarımızın, bakışımızın, içinde bocaladığımız hayretsizlik çölünün farkına varmadan yaşıyoruz. Unutmayalım ki manzaramızı güzel kılmanın yolu nazarımızı sahici kılmaktan geçecektir. Bakış acısı yaşıyoruz, çünkü bakış açımız hayrete ayarlı değil. Hayretle temaşa etmekten uzak hayatlar yaşıyoruz. “Allah’ım hayretimizi arttır.” Ne güzel bir duadır. Hayrettir bizi kendimize getirecek olan, kendimize tutunmamızı sağlayacak olan hayretle temaşa içinde seyredeceğimiz bir hayattır.
Gözümüzle gönlümüz arasındaki mesafenin farkına varmamız gerekiyor. Yoksa “bakar kör” olmaktan kurtulamayacağız. Kemal Ural, “Küçük Şey Yoktur” diyordu ve bize bakar kör olmaktan kurtulmanın yolunu gösteriyordu: “Hiçbir şeyin farkına varmadan yaşıyoruz. Unutturuyor yıldızları lambalar!!! Bir çocuk gibi oyuna dalıp da unuttuğumuz sınav... Dünya üzerindeki kısa yolculuğumuz... Başımızı kaldırıp göremediğimiz nizam... Duyamadığımız hayret... Soramadığımız soru..." Ne dersiniz cevap; tam da bu fark etmeden yaşama halinden kurtulabilmekte değil mi?
0 Yorum