Uyumak istedim, uyku gelmedi. Uyuyunca her şeyi unutuyorsun. Ölmek böyle bir şey olsa gerek. Bu ülkede gündemin yoğunluğuna ve ağırlığına karşı en etkili tepki uyumak. Hem de rüyasız ve deliksiz uyumak. Şair "yorgan Allahsıza kadar sığınak" diyor. Çarşamba yazı günüm gazetede. Bu hafta ne göndereyim? Yazı yok. Ne yazayım? Yazmak için motive olmak gerek. Siyasi yazılar memurlar için yasak. Edebi ve felsefi yazıların taliplisi yok denecek kadar az. Dini yazılar düşüncenin konusu değil, magazinin konusu artık. Her gün en etkin ve yetkin kalemlerden yazılar okuyoruz ama değişen bir şey yok. Ciddiyet yavaş yavaş öldürüyor, düşünen zekaları. Bizim gibi ülkelerde yaşayabilmenin şartı mizah, alay veya vurdumduymazlık. Ama bu bir cibilliyet meselesi. Ciddi bir karakter sahibi iseniz her şeyi ciddiye alıyorsunuz ve bu sizi hasta ediyor. Alaya almak, tiye almak yaşayabilmek için en doğrusu belki de. Ama olmuyor. Mizacınız müsaade etmiyor buna.
*
Başınıza gelen bütün iyilikler Allah'tan, bütün kötülükler kendi nefsinizdendir. Allah bilir siz bilmezsin diyor, Kur'an-ı Kerim. Krallar ve diktatörler de bir nevi yeryüzünde tanrılık taslayarak veya tanrıyı taklit ederek aynı şeyi söylüyorlar. Ortaya çıkan bütün iyilikleri kendilerine mal ediyorlar, bütün kötülükleri ise başkalarına veya muhaliflerine.
*
Yaklaşık 20 bin üyesi olan bir grupta kayda değer gördüğün önemli bir yazı paylaşıyorsun. Aradan günler geçiyor. Etkileşime geçen, ifade bırakan sayısı 4-5 kişiyi geçmiyor. Yorum yapan ve paylaşan zaten yok. Olan güzelim yazıya oluyor.
*
Geri kalmış, demokrasiden uzak ülkelerin en önemli özelliklerinden biri yaşanan bir faciadan dolayı istifa eden herhangi bir yetkilinin olmaması. Kanaatimce bir insanın insanlığının ve dindarlığının gerçek ölçüsünü haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve zulüm karşısında sergilediği tutumu belirler. Fakir müritlerine ahiretteki cenneti vaad eden şeyhlerin hayatına bakın, hepsinin bu dünyada cennet hayatı yaşadığını göreceksiniz.
*
Kalbi bağlılık çok önemli. Bir âlime, bir büyüğe, bir sanatçıya, bir yazara, bir ustaya kalben bağlanmak bambaşka bir şey. Bu bağlılık sayesinde görünmeyen bazı kalbi alış-verişler oluyor aranızda. Yaşamayan bunu asla anlayamaz, bilemez, çözemez. İlla yaşamak lazım. Benim yıllardır kalben bağlandığım iki kişi var: Said Nursi ve Cemil Meriç. Aklen bazı konularda ne kadar yanlış düşündüklerini görsem de bu kalbi bağlılık bütün bunları örtüyor, görünmez hale getiriyor, mazur görüyor. Ve bu sayede istifade devam ediyor.
*
Ali Bulaç şöyle yazmış: “Dinini ciddiye alan her Müslüman gibi benim için de Arap, Fars, Peştun, Azeri, Kürt milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliği de aynıdır; birinin diğerinden zerre miktarı farkı yok. Ezilen milliyetçilik sonunda ezen milliyetçilik olur. Bu açıdan kendisine büyük hürmet duyduğum rahmetli Üstat Said Nursi’nin “müspet milliyetçilik” fikrinin doğru olmadığını düşünüyorum. O, iyi niyetle milliyetçiliğin İslami değerlerle terbiye edilebileceğini düşünüyordu, yaşadığımız tecrübeler bunun mümkün olmadığını gösterdi. Üstad’ı tenzih ederek söylüyorum, ezen veya ezilen milliyetçiliği tevhid ve ümmetle bağdaştırmaya kalkışanlar zemzemle rakıyı karıştırmaktadırlar. Onun için kurulacak olan yeni siyasi-idari yapının ismi “Suriye Arap Cumhuriyeti” değil, “Birleşik Suriye Cumhuriyeti” olmalı.”
0 Yorum