Reklam Alanı

KENDİMİZE NE KADAR YETERİZ?

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Aslına bakılırsa, soru babında olan başlığın cevabı; yine kendi içindedir! Kendimize, sıfır yeteriz o kadar! Yani, hiçbir şeyde kendimize (tercihlerimiz hariç) yetmiyoruz/yetemiyoruz. Çünkü tüm duyularımız sınırlı ve faniyiz! Başımıza gelen felaketlerde, hasta yatağına düştüğümüzde, dara girip kurtulmak uğruna varımızı yokumuzu vermeye hazır olduğumuzda, çaresiz ve çarnaçar kaldığımızda; kime yalvardığımıza, kimden yardım istediğimize, ve kimin her hacetimizde imdadımıza karşılık verdiğine iyi bakalım!

İki cevabı vardır, yukarıda anlatılanların. Bir: her türlü zorluk ve müşkülat anında yalvarıp yakardığımız Rabbimiz olan Allah ise (ki kul için başka seçenek yoktur zaten); o zaman aklımızı başımıza alıp, Rabbimizle aramızı düzeltmeliyiz... ikinci cevaba gelince, o da birinci cevabın aksinedir... 

Rabbi ile arası iyi olan kulun/toplumun, her işi asan olur. Zira kul kendi kendine yetecek kadar bir varlık olarak yaratılmadığından dolayı; öyle veya böyle daima birinin/birilerinin yardımına ihtiyaç duyar/duymaktadır!

Kulun her türlü ihtiyacını karşılayan âziz ve Celil olan Rabbimiz olduğuna göre, kulların birbirlerine yaptıkları yardım veya eziyet, dünya hayatıyla mükayet olduğu için geçicidirler. Ama Allah'ın, ikram veya cezası öyle değil ebedidir. O zaman; içinde yaşadığımız şu çalkantılı asırda, Makamların, kariyer ve ünvanların, Para ve prestijin ön planda tutulduğu laik seküler ve popüleritenin sarhoşluğuna kapılmamak için; Rabbimizle aramızı düzeltmemizin acil ve elzem olduğunu bilmemiz gerekmektedir!

Kendimize değil, hiçbir şeye yetecek kadar dahi güçlü olmadığımızı bilmemiz lazımdır. Midemize giren ufak bir sancının acısına dayanamayan, onu telafi etmeye gücü yetmeyen biz kulların; başka neye gücü yetebilir ki?

Ha şayet, bak zalim ve zorbaların, iktidar ve emir sahiplerinin yaptıklarına bakmaz mısın denilse; el cevap: Adem babamızdan bu güne kadar; gelmiş geçmiş ne kadar Nemrut, Firavun ve benzeri zalimler varsa; bakın bakalım bu gün esameleri dahi var mı? Yok! Sadece her anıldıklarında, lanetle zulümleriyle anılırlar. Kul hiçbir şeyine yetmez. Kul her türlü Rabbine muhtaçtır, O'na yönelmeli, O'na secde etmede kusur etmemelidir. Çünkü kulun, dünya ve ahiret kurtuluşu; Allah'ın elindedir. Rabbimiz buyuruyor:

De ki: “Bütün hamdler Allah’a, selâm da onun seçtiği kullar üzerine olsun! Şimdi söyleyin bakalım, Allah mı hayırlıdır, yoksa müşriklerin O’na ortak koştuğu varlıklar mı?” (Neml/59)

Tercih kulun/kullarındır. Ya Allah deyip kayıtsız şartsız O'nun hüküm ve hakimiyetine teslim olup boyu eğip kurtulacaktır. Ya da sahte bir dünya cenneti vaat eden ölümlü olan despot ve zalimlerin kurbanı olup, ebedi hayatını mahfedecektir... Peki, insan veya toplum nasıl, ne şekilde, hangi kurallarla düzelecektir diye sorulsa, bunun kısaca şöyle bir cevabı vardır: Ömer İbn-i Abdülaziz (r.a)'a, iki buçuk yıl kısa bir sürede bu toplumu nasıl düzletiniz diye sorduklarında; şöyle cevap verdi: ben önce Rabbimle aramı düzelttim, sonra toplum da kendiliğinden düzeldi. O zaman, hal bu iken yaşadığımız 21 yy. asırda, modernitenin yalancı hülyalarıyla yatıp kalkan bu kirli çağın insanlarının; bunca kadar kanun ve yasalara rağmen neden hala bir türlü düzelemediğini anlamış olacağımızı umarız...

Demek ki neymiş efendim? Promlemlerimizin kaynağı, Rabbimizle aramızın düzgün olmamasıdır. 

Rabbim cümlemizi ıslah eylesin!

KENDİMİZE NE KADAR YETERİZ?
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.