Reklam Alanı

OKUL SEVGİSİ

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Bu eğitim döneminin son haftasına girdik. Okullarda bir harmanı andıran telaş, çaba ve heyecan var. Öğrencilerde bazı kırık notların burukluğu olsa da yine de tatil sevinci gözlemleniyor. Bu durum beni yıllar öncesine, öğrencilik yıllarıma götürdü. 

Ortaokul 1. sınıftaydım. Bir gün okula gittiğimizde okul müdürü, Cumartesi gününün tatil edilmesi ile ilgili resmi yazı geldiğini, artık bundan böyle Cumartesi günleri okulun tatil olacağını duyurdu. İnanır mısınız, ağlamamak için kendimizi tutamadık, hıçkırıklar boğazımızda düğümlendi. Bundan etkilenen okul müdürü, dönem sonuna kadar programı değiştirmeme kararı aldı. Yani anlayacağınız okulu çok seviyorduk. 

O zamanlar hocalar öğrencilere dayak atarlar, ödevini yapmayanların ve yaramazlık yapanların ellerine sopayla veya tahta cetvelle vururlardı. Bazı hocalar da  tokat atardı. Bir hocamız, avuç içiyle yanağımıza vurduğu tokat için, “beşparmak tatlısı” tabirini kullanırdı. Arapça ve Kur’an hocamız da önce “Bismillah, şifalıdır evladım..” der ve tokadı yapıştırırdı. Buna rağmen okulu severdik. Sıra dayağına çeken hocaları dahi seviyorduk.

Şimdiki çocuklar ise, sevdirici tüm çabalara rağmen okulu sevmiyor. Dersler etkinlik adı altında oyun haline ve eğlenceli bir duruma getirilmiş, yine de öğrencilere okul sevdirilemiyor. Okul tatil edildiği zaman öğrenciler bayram havası yaşıyor.  Paydos zili çaldığında öğrencilerin tamamı bir canavardan kaçar gibi birbirlerini ezercesine okuldan kaçıyorlar. Üstelik dayak yok, tokat yok,  en küçük sıkıcı bir söz söylenemiyor, dersleri sevdirmek için azami gayret sarf ediliyor, yönetmeliklerle öğrencilere inanılmaz özgürlükler tanınmış.

Elbette zaman ve şartların değişimi, tutum ve davranışların değişiminde etkilidir. Ancak kanaatimce bizim okulu sevmemizin ve ona bağlılığımızın temel nedeni, hem okul yönetiminin hem öğretmenlerimizin yüreğimize dokunması, anne-baba koruyuculuğu gibi bir güçle bize güven vermeleriydi. Birtakım sıkıntılara rağmen, okulun gerçek bir sevgi ve güven verici bir yüzünün bulunduğunu bize hissettirmeleriydi. Sevdirici manevi tarafı sıkıntılı tarafından daha ağır basıyordu. Buna kanıt olacak nitelikte liseden bir hatıramı da anlatmak istiyorum.

Lise ikinci sınıfta iken Biyoloji öğretmenimiz birçok derslerinde konuları bize yazdırırdı. Bir gün yine yazdırırken çok hızlı söylediğinden ben de yetiştirmek için hızlıca yazdığım için kolum çok yoruldu ve gayrı ihtiyari kolumu hızlıca yukarı kaldırıp indirdim. Hocamız bunu gördü bir tepki olarak algıladı ve yanıma geldi, niye böyle yaptığımı sordu. Ben de, çok hızlı söylediğiniz için kolumun yorulduğunu söyledim. Ondan sonra ağır ağır söylemeye başladı. Yanlış yazılması mümkün olabilen bazı kavramları tahtaya yazıyordu. Sonra bir ara tekrar yanıma geldi, defterimi inceledi. O zamanlar gözümde bir sıkıntı vardı, tahtadaki yazıyı göremiyorum. O nedenle hocamızın tahtaya yazdığı kavramları yanımdaki arkadaşa bakıp yazıyordum. Meğerki o da kavramları yanlış yazıyormuş, ben de ona baktığım için bilmeden yanlış yazmış oluyordum. 

Hocamız yanlış yazdığımı fark edince, “Sen yanlış yazmışsın, bak tahtada böyle değil.” Dedi. Ben de tahtayı göremediğimi, yanımdaki arkadaşa bakıp yazdığımı söyledim. Hocanın hayreti daha da artmıştı. "Neden göremiyorsun?" diye sordu, "Bilmiyorum." dedim. "Anlaşıldı, senin gözünde sorun var, uzağı göremiyor. Sen hemen yarın göz doktoruna gideceksin. Paran yoksa ben vereceğim. Hastaneyi bilmiyorsan yarın gel ben seni götüreceğim. Eğer kendin gidebiliyorsan git. Sakın ha, gitmemezlik etme, bak gitmezsen sen kesinlikle biyolojiden kalacaksın!" dedi. Ben ertesi gün doktora gittim. Gözüm dört buçuk derece olmuştu. Gözümü ihmal ederek doktora gitmeyi geciktirdiğim için doktordan da fırça yedim. Doktor bana gözlük yazdı hemen gözlükçüye gidip aldım sonra okula gelip hocamı aradım, olan biteni ona anlattım, çok sevindi. “Aferin, bundan sonra gözlerine dikkat edeceksin, tamam mı?" dedi.

Hocamızın bana sahiplilik etmesi beni çok mutlu etmişti. Yıllardır unutamadım. Hayır ve sevgiyle yâd ediyorum.

Çekilen sıkıntılar, üzüntüler, bir süre sonra unutulur ama bu sahiplilik, ömür boyu unutulmaz, bağlılık, sevgi ve güveni artırır. Her öğretmen bu hususa dikkat etmeli, yüreklere dokunan, onlarla ülfet kuran, güven veren öğretmen olmaya çalışmalıdırlar. O zaman sevgi ve bağlılık elde edilir, bu da gerçekçi bir eğitim sağlar. Yoksa eğitim yapmacık bir tatbikattan öteye geçmez. 

OKUL SEVGİSİ
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.