Nasrullah ve üst düzey ekibi ve Yahya Sinvar da dahil Hamas ve Hizbullahın tüm önemli kadrolarının kaybı Lübnan’da gerçekleşen yıkım da dahil olmak üzere şimdiye kadar ki tüm kayıplar çok önemli ve stratejik nitelikteydi. Ancak Suriye gibi bir kaybın bu süreçte ve beklenmeden gelmesi tüm bunlarla en az eş değerde bir gerilemeye ve psikolojik kaybın da ötesinde, genel anlamda savaşın bundan sonraki gidişatını her yönüyle değiştirecek bir konjonktür oluşturdu.
Bu konjonktürün üç ana başlığı ne olabilir?
İran ne yaparsa yapsın, ne kadar temkinli davranırsa davransın, kendisine bir saldırı olasılığı neredeyse kesinleşmiştir. ABD, Türkiye başta olmak üzere körfez ülkelerini de bu konuda ve özellikle de Türkiye’yi Suriye’de kendi projelerine göre konumlandırmak ve görevlendirmek isteyecektir. Bu konuda İran’dan ziyade Türkiye ve bölge halklarının endişelenmesi önem arz eder.
Bir saldırı olasılığı/beklentisi içinde olan İran, başta nükleer tesisler olmak üzere stratejik hedeflerin savunulmasına yönelik hava savunma yoğunluklu büyük bir tatbikat başlatmış durumda. Elbette başka tedbirler de almakta. Saldırının Trump’un göreve başlamasından önce olacağı pek düşünülmüyor; tabii bunu göze alabilirlerse. Her ihtimal artık mümkün.
Eğer Trump ABD’si ve İsrail, gerçekten de İran’a kapsamlı bir saldırı gerçekleştirirse hem bu saldırı ile başlayan süreç ve hem de kısa süreli olacaksa bu saldırı sonrası gelişmelerin nereye varacağını kestirmek pek mümkün olmayabilir.
Görünen o ki; İsrail’in İran ile hesaplaşmak ya da ABD eliyle İran’a bir darbe vurma azmi ve kararlılığı artmıştır.
İran’ın nükleer caydırıcılık ile ilgili yeni doktrinini uygulamak zorunda olması durumu kesinleşmiştir.
Bu son maddenin de artık neredeyse kesin ve belki de yakın olan Vaat-3 kapsamında başlayacak aşamanın neresinde olacağı, her ikisi birden mi ya da Vaat-3’ten sonra nükleer bir deneme ya da nükleer varlığın ilanı şeklinde mi gerçekleşeceğini şimdiden tahmin etmek zor.
Soykırım cephesi olabildiğinde sıkışmış bir durumdan, ummadığı, beklemediği bir hareket alanına ve avantaja kavuştu. Sadece sıkışmışlığı aşmadı; aynı zamanda yeni ve çok değerli stratejik ve coğrafi bir kazanımı kucağında buldu. Bölgesel hizmetçileri, ona bu büyük hediyeyi bahşetti, ona Gazze soykırımını bahşettikleri gibi. Ancak tüm bunlara rağmen İsrail hala zayıftır ve çöküş sürecinden tamamen çıkmış, direnişin elindeki kuyruğunu kurtarabilmiş değil.
Vaat-3’ü beklerken, bir zafer görünümüyle ateşkes peşinde iken ve İran’a saldırı gibi bir ihtimal çok uzakta iken gelen bu hak edilmemiş zafer, bu cephenin elini güçlendirdi ve İran’a saldırı ihtimalini yüzde ellinin çok üzerine taşıdı.
Tüm bu gelişmeler vaat-3’ ü oldukça önemli kılıyor. Vaat-3, kısa vadede direniş cephesinin şarjöründeki son mermidir.
Vaat-3, sonrasının hangi cephe için varoluşsal bir iklim oluşturup oluşturamayacağını belirleyen bir nitelikte olmalı. Bu bir düello ama kimse ölmese de ölecek olanı belirleyecek bir karşılaşma olacak. İran, top kendi sahasında çıkmadan bu işi halletmek zorunda.
Vaat-3 ertelenemez ve daha önemlisi Vaat-3’ün yapılıp yapılmaması veya ertelenip ertelenmemesi Direniş cephesi ile soykırım cephesinin karşılaşmasını etkilemeyecektir, yani her durumda bu savaş kaçınılmazdır. O halde Vaat-3 konusunda İran’ın, yaparsak savaş yayılır mı gibi bir hesap yapması eskiden olduğu kadar gerekli, faydalı ve mümkün değildir. Önemli olan bu düeollonun ya da Vaat-3’ten sonrası sürecin lehine olabileceği bir tarzda ve oranda caydırıcı olması, öncekilere asla ve asla benzememesi.
Yine de hem Vaat-3 hem de onu da kapsayan genel bir karşılaşmada nükleer eşik ve ona dair söylem ve emareler merkezde olacaktır. Bu konuda İran yetkilileri silik açıklamaları uygun görüyorlar. Bu doğru bir yaklaşım. Ancak bu siliklik kimi süreçlerde biraz daha belirgin olabiliyor. Bu konuşa son örnek İran Atom enerjisi kurumu eski başkanı Ferudun Abbasi’nin katıldığı bir tv programında yaptığı açıklamalardı. Abbasi’nin;
“İran nükleer çalışmalarında Atom silahına dönüştürme aşamasını geride bırakalı yıllar oldu. Dünyanın en büyük bir medeniyetinin devamı olan ülkeyi tehditler karşısında savunmayacağımızı mı düşünüyorlar. İsrail bile kendini savunma gerekçesi ile onu oluşturan tesis eden güçler tarafından atom silahıyla donatılırken biz oturup seyirci mi kalacaktık.” Şeklindeki ifadeleri dikkat çekici.
Rabbim mazlumları korusun. Selam ve dua ile.
0 Yorum