Reklam Alanı

MUSİBETLER

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

 

 

Bugün başımıza bir musibet gelmiştir. Bir soykırım gerçekleşti ve devam ediyor. Bu bir musibettir. Bu soykırım ikinci yılını doldurmaya doğru gidiyor, uzun sürüyor, tarihte bir eşi ve benzeri yok, bu daha büyük bir musibettir. Biz, bu musibet yokmuş gibi yaşıyoruz, bu daha büyük bir musibettir. Bazılarımız değil çoğumuz bu soykırıma katkı sunuyoruz hatta bu en çok katkı sunanlardan bazılarımız soykırıma karşı eylemler sahneleyebiliyoruz, bu daha da büyük bir musibettir. Bazıları bu çabalara kanabiliyor, bir faydası olabilecek samimi bir çaba olarak görebiliyor, bu yanılgı ve aşırı ve faydasız iyi niyet ve/veya kasıtlar da büyük musibet. İsrail’in var olması dünya için ve bölgemiz/evimiz için büyük bir utanç ve musibet. Onu normal görüp tanımamız büyük bir utanç ve büyük bir musibet. İsrail’in dünyanın yüreğini, mazlumları yaktığı yangına odun taşımak büyük bir musibet.

 

Bir musibetin ne olduğunu, dostu, düşmanı, iyiyi, kötüyü tanıyamama veya bildiği halde yanlıştan yana durmak büyük bir musibet.

 

Bakara, 156. Ayet şöyle: “Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler.”

 

Allah dışındaki varlıklara/güçlere ait davranılması ne kadar da büyük bir musibet.

 

*

 

“Her ülkede, yerli-milli sınırlar, yerli-milli çıkarlar, İslam’ı yerli-milli bir zihniyet içerisine hapsetmeye çalışıyor. Yerli-milli yaklaşımlar ve kültür, İslam’ın evrensel-küresel bir kültüre ve etkiye kavuşmasını engelliyor. Yerli-milli çerçevelere ve fetvalara hapsedilen bir din algısı, İslam’ın evrensel, düşünsel, felsefi, hikemi, estetik, deruni yanını yoksullaştırıyor. Yerli-milli yorumların, fetvaların sınırları içerisine kapatılan Müslümanlar, İslami cemaatler, düşünce/kültür/edebiyat ve ilahiyat hayatı; insanların/toplumun/toplumların aklına, bilincine, zihnine, sorumluluk duygularına nüfuz etmek yerine, duygularına/duygusallıklarına nüfuz etmeye çalışan popülist-hamaset-menkıbe dili ve söylemiyle, yerli-milli-muhafazakar putlar ve putperestlikler oluşturuyor.” Diyor Atasoy Müftüoğlu.

Özellikle de ulus devlet formuna sokulmuş Müslüman ülkelerde.

Bu ülkelerin bazıları geçmiş medeniyetlerin, imparatorlukların bakiyesi. Bu durumda olanların işi daha da zor. Bu geçmiş veya yakın geçmiş, onlara bir misyon yükler ve onların organizmalarının farklı çalışmasına neden olur. Bir yanardağ misali içten içe yanarlar. Bu iç enerjinin dezavantaja dönüşmemesi, doğru yönetilmesi, doğru yere ve doğru oranda, doğru araçlarla kanalize edilmesi oldukça mühimdir. Eğer geçmişin yüklediği sorumluluk dikkate alınmadan yanlış adımlar atılırsa elde kalan bu bakiye daha büyük risklerle karşı karşıya kalır.

Bu ülkelerin, parçalanmış evin odaları olduğu bilinci ile hareket etmek yerine, onları parçalayanlarla birlikte her birinin diğerinden bir şeyler kopararak alanını genişletme metodunun bir fayda sağlayacağına halkların inandırılması da büyük bir musibettir. Evinize girmiş, sizi parçalamış haramilerle birlikte, onun size düşman olarak gösterdiği diğer kardeşlerinize karşı durmanız ihanettir. En başta kendinize ihanettir. Oysa büyüklük asalet işidir ve böyle durumlarda tek düşman haramilerdir ve kardeşler kardeş, komşular komşudur. Evin bir metresi bile yabancıya ve haramilere kapalıdır, girmişse çıkarılmalıdır. Bu direniş refleksi/bilinci, doğuştan tüm hayvanlarda ve aklını kullanan insanlarda vardır.

Özetle; ABD ve küresel egemenlerin direniş bilinci olanların dışında bölge halklarına ve ülkelerine benimsettiği veya ister isteyerek ister istemeyerek dayattığı, uygulattığı politikanın özeti budur:

İsrail'den başka ilah yoktur.

Hem Netanyahu’nun; sakın kimse kımıldamasın, koltuklarınız/iktidarınız gider, tarzında yaptığı 7 Ekim tehdidi hem de Suriye’de işgalci ve dokunulmaz güç haline gelen İsrail ile bir sorunumuz yok diyen ama sadece direnişin Suriye’ye müdahil olmamasını yüksek sesle dillendiren teröristlerin yaklaşımı bunun delili olarak yeter de artar bile. Bu arada İsrail, Suriye’nin güneyini tamamen işgal etmeyi bitirmek üzere.

*

YILIN KELİMESİ

Dünya dehşet facialar yaşıyor ve dehşet suskunluklar.

Soykırım, ihanet, ahmaklık, çürüme, merhametsizlik, vicdan, adaletsizlik, sömürü, ekonomik şiddet, abluka, yaptırım, orantısızlık, uluslararası toplum, açlık, münafıklık, zihni dizayn, zihni çürüme, yolsuzluk, despotizm, zorbalık, iyilik, kötülük, mutlak kötülük, işgal, terörizm, mafya, küresel hegemonya…

Acaba hangi biri yılın kelimesi olabilirdi.

İki kurumun yılın kelimesi olarak seçtiği kelimelere kısaca değinmek istiyorum. Oxford, 'beyin çürümesi'ni 2024'ün Yılın Kelimesi olarak ilan etti.

“Neden 'beyin çürümesi'?

'Beyin çürümesi', "özellikle önemsiz veya zorlayıcı olmayan materyalin (şimdi özellikle çevrimiçi içerik) aşırı tüketiminin sonucu olarak görülen, bir kişinin zihinsel veya entelektüel durumunun varsayılan bozulması" olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca: böyle bir bozulmaya yol açma olasılığı yüksek olarak nitelendirilen bir şey".

 

Uzmanlarımız, bu yıl 'beyin çürümesi' teriminin, özellikle sosyal medyada aşırı miktarda düşük kaliteli çevrimiçi içerik tüketmenin etkisiyle ilgili endişeleri ifade etmek için kullanılan bir terim olarak yeni bir önem kazandığını fark etti. Terimin kullanım sıklığı 2023 ile 2024 arasında %230 arttı.

 

'Beyin çürümesi'nin ilk kayıtlı kullanımı, 1854'te Henry David Thoreau'nun Walden adlı kitabında bulundu . Bu kitapta Thoreau, doğal dünyada basit bir yaşam tarzı yaşama deneyimlerini aktarıyordu. Thoreau, sonuçlarının bir parçası olarak toplumun karmaşık fikirleri veya birden fazla şekilde yorumlanabilen fikirleri basit olanlar lehine değersizleştirme eğilimini eleştiriyor ve bunu zihinsel ve entelektüel çabada genel bir düşüşün göstergesi olarak görüyor: "İngiltere patates çürümesini tedavi etmeye çalışırken, çok daha yaygın ve ölümcül bir şekilde yaygınlaşan beyin çürümesini tedavi etmeye kimse çalışmayacak mı?"” (oxford)

 

KALABALIK YALNIZLIK

TDK ise “2024 yılının kelimesini “kalabalık yalnızlık” olarak açıkladı. Ankara Üniversitesi İletişim Araştırmaları ve Uygulama Merkezi (İLAUM) iş birliğiyle, alanında uzman isimlerden oluşan Değerlendirme Kurulu tarafından belirlenen 7 kelime/kavram Türk Dil Kurumu internet sitesinde halk oylamasına sunulmuştu.

 

Oylamaya değer bulunan kelimeler “kalabalık yalnızlık”, “merhamet”, “yabancılaşma”, “algoritma”, “yozlaşma”, “yapay zekâ” ve “dijital yorgunluk” olarak belirlenmişti.

 

Yaklaşık 1 milyon kişinin katıldığı halk oylamasında “2024 Yılının Kelimesi/Kavramı” olarak “kalabalık yalnızlık” kavramının seçildiği açıklandı.

 

Değerlendirme Kurulunun “kalabalık yalnızlık” kavramı ile ilgili gerekçesi şöyledir:

“2024 yılında, insanların kalabalıklar içinde yalnız hissettiklerini gösteren araştırmaların sayısında artış olduğu görülmektedir. Birbirlerinin zıddı gibi duran, teklik ifade eden ‘yalnızlık’ ile çokluk ifade eden ‘kalabalık’ aynı anda var olabilmektedir. Sosyolojik, psikolojik, iletişimsel gerekçelerle açıklanabilen bu durum, bireylerin gündelik yaşamlarında, kurdukları ilişki biçimlerinde kendisini göstermektedir.”  (TDK)

*

Aslında her iki kurumun da dikkat çekmeye çalıştığı nokta aynı diye düşünüyorum. Sosyal medya başta olmak üzere dijital/ekran hakimiyeti veya bu canavarla olan ilişkimizin tüm yaşamımıza olan etkisi ve tüm yaşam alanlarını şekillendirmede, bizi, iç dünyamızı ve tüm yaşantı ve ilişkilerimizi nasıl yönlendirdiği vb yönlerini irdelemek ve ciddi değerlendirmeler yaparak yeniden konumlanmanın hayati bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. Burada, büyük faydaları ve çok çok büyük tehlikeleri olan bu canavarı, araç olmaktan çıkararak denetleme, yönlendirme, şekillendirme, etkileme, tehdit etme, dayatma gibi unsurlar/özellikler barındırdığı ve bu yöntemleri kullandığını da gözden kaçırmadan iplerinin tek odağın/küresel egemenlerin/küresel emperyalizmin elinde olması ayrıca üzerinde durulması gereken bir o kadar önemli bir husustur.

 

Rabbim, musibetler karşısında direnmemiz, sabretmemiz ve onun terbiye ettiği gibi davranmamız için bize yardım etsin. Allah ile aldatanların göreceli zaferini görebilme basireti versin, mazlumları korusun. Selam ve dua ile. 

 

MUSİBETLER
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.