Her aile içinde zaman zaman tartışmalar, suçlamalar, kırgınlıklar, tatsızlıklar yaşanabilir. Aile fertleri kendi aralarında birbirlerini uyarabilirler, eleştirebilirler. İnsanlık hali, aralarında kavga-gürültü de olabilir, bu mümkündür. Bütün bunlar ailenin mahremidir, dışarıya taşmaz, aile ortamı içinde kalır. Sonuçta o bireylerin tamamı kardeştir ve hepsi aynı aileye mensuptur. Aile fertlerinden birisi, dışarıdan bir tehlikeye, bir tehdide maruz kaldığı zaman, bütün aile aralarındaki özel ihtilafı bir kenara bırakır, hepsi yekvücut olarak o tehdide karşı koyarlar. Yoksa birisini hedef alan o tehdit, eğer ittifakla karşısında durulmazsa sonraki zamanlarda bütün aileyi hedef alacaktır. Birine düşman olan, aslında hepsine düşmandır.
Kardeş olmaları itibarıyla bütün Müslümanlar da bir ailedirler. Müslümanlar arasında ortaya çıkan çeşitli dini gruplar, mezhepler, birbirinden farklı fikir akımları bulunur. Bunların her biri İslam ailesinin birer üyesidirler. Bazılarını beğenmeyebiliriz ama sonuçta hepimiz mümin olarak ilahi bir kardeşlik ile birbirimize bağlanmış bulunuyoruz. Müslüman kardeşler olarak birbirimize olan zıtlıklarımız, eleştirilerimiz, fikri ve mezhebi tartışmalarımız, İslam ailesi içindeki mahremiyetlerdir, Müslümanlar olarak aramızda kalmalı, ailenin dışına taşırmamalıyız. İslam düşmanlarının içimizdeki fikrî çekişmeleri bize karşı kullanmalarına izin vermemeliyiz. Kendi içimizde ihtilaflı dahi olsak, İslam düşmanlarından gelen tehdide karşı ittifak etmesini bilmeliyiz. Yoksa İslam ailesi paramparça olur ve hepsi tehlike altında kalmış olur. Mezhep farklılığından doğan ihtilaf ve cahilce meydana gelen husumet, Filistinli kardeşlerimize benzeri görülmemiş bir vahşetle soykırım uygulayan azılı düşmanımız olan Yahudilere karşı birlik olmaya engel olmamalıdır.
“Yemin olsun ki, insanlar içinde, müminlere en şiddetli düşman olarak Yahudiler ve müşrikleri bulursun.” (Maide, 82.) ayetiyle sabittir ki Müslümanların en azılı düşmanları Yahudiler ve müşriklerdir. Bilinmelidir ki Sünniler kadar Şiîler de İslam ailesinin bir üyesidir. Kendi aramızda ihtilaflı da olsak Yahudilere karşı Şiiler dostumuzdur, kardeşlerimizdir. Yalnız şiîler değil, Yahudi düşmanı ve Gazzeli Müslümanları destekleyen gayrimüslimler dahi dostumuz olmalıdır. Çünkü düşmanın düşmanı düşman kaldıkça dosttur. Ümmet arasına fitne ve fesat koyarak onları birbirinden uzaklaştırmak, fikrî ve mezhebi ihtilafı körüklemek ve düşmanlığa çevirerek bundan istifade etmek amacıyla İsrail ajanlarının yaymaya çalıştığı “Şii düşmanlığı” oyununa gelmemek ehl-i sünnetin en önemli düsturu olmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bu oyuna gelerek Şii düşmanlığını İsrail düşmanlığına tercih eden bir zümrenin kesinlikle ehl-i sünnetle bir alakası yoktur. İsrail’in açıkça düşman olduğu Şiilere düşmanlık yapan kimse, İsrail’in dostudur, İsrail’e dost olanın da kimliği ne olursa olsun, Müslümanlıkla ve İslam ailesiyle hiçbir bağı bulunmamaktadır. Onlar zalimlerden olmuşlardır. İsrail ile dost kaldıkça İslam düşmanı sınıfına girmiş olur. Çünkü düşmanın dostu dost kaldıkça düşmandır.
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: “Allah’a ve Resulüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra yılgınlığa düşersiniz ve rüzgârınız, (gücünüz) elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46.) "rüzgar" ve mecazi olarak "kuvvet" şeklinde çevirdiğimiz ayetteki "rîh" kelimesi "koku" anlamına da geliyor. Bu anlamı dikkate aldığımızda mana "öyle bir mağlup olursunuz ki kokunuz dahi gider." Şeklinde olur. Yani yok olup gidersiniz esameniz bile okunmaz, demektir.
Biz ehl-i sünnet mensupları, Şii Müslümanları özelde, kendi aramızda eleştirebiliriz onların bazı fikirlerini ve uygulamalarını beğenmeyiz. Birbirimizi suçlayabiliriz, bazı dini hükümlerini tasvip etmeyebiliriz. Ancak bu durum, kardeşliği sürdürmeye ve İsrail’e karşı birlik olmaya engel olmamalıdır. İsrail sadece şiîlerin düşmanı değil, bütün Müslümanların hatta insanlığın düşmanı kalleş bir mel’undur. Masum yavruları gözünü kırpmadan öldüren bu terörist, bütün insanlığı öldürme potansiyelinde bir canavardır. Yalnız Müslümanlar değil, öldürülen 50 bin bebek ve çocuk için vicdanı yaralanan, yüreği yanan her insan İsrail düşmanlığında birleşmelidir.
Sünni ümmet ekseriyet itibariyle Gazze soykırımı karşısında sessiz ve duyarsız kaldı. Yeni doğan yavrucaklardan 80-90 yaşındaki ihtiyarlara kadar savunmasız masum insanları, insafsız, zalim, mel'un İsrail'in pençelerine terk etti. Yani Sünni Gazze'ye Sünni ümmet gerektiği kadar sahip çıkmadı, onları İsrail vahşetiyle baş başa bıraktılar. Sünnî Gazze'ye Şii olan Husîler, Lübnan Hizbullah'ı bir de gecikmeli ve yetersiz de olsa İran sahip çıktı. Bunların hepsi de Şii’dirler.
Kardeşlik hukukunu bilen, Gazze için duyarlı, vahşice öldürülen masum yavrucaklara yürekleri yanan gerçek Sünnileri tenzih ederiz ama duyarsız, vicdansız, İsrail ve Amerika karşısında korkak ve yüreksiz ya da gerçekten zalim kâfirlerle dost olan sözde Sünniler hiç konuşmamaları gerekirken Gazze için İsrail'e savaş açan, İsrail'e füzeler atan Şiileri suçluyorlar. İsrail ajanlarının yaydığı onlarla ilgili hayalî senaryolar kurgulayarak onları kötü vasıflarla yaftalıyorlar. Sünni Gazze'ye sahip çıkan Şiiler, bizce gerçek Sünnilerdir. İslam kardeşliği hukukunu ve İslam'ın izzetini koruma uğruna bu Sünni Şiiler, Kassam gibi Amerika ve İsrail başta olmak üzere bütün zalim kâfirlerin karşısına dikilmişlerdir, bir kısım Sünnilerin cesaret edemediği zalim Amerika'yı karşılarına almışlardır. İsrail'in onlara olan düşmanlığından anlaşılıyor ki, Husîlerin İslam'ın yiğitleri olduğunda şüphe yoktur.
Unutulmamalıdır ki, İsrail'in düşmanına düşman olmak, İsrailden yana olmak demektir.
0 Yorum