Geçen gün ulaştı elime. Prof. Dr. Abdüllatif Tüzer Hoca sağ olsun gönderdi. “Felsefe ve Tanrı” isimli kitabını. Basım tarihi: Ekim/2024. Bitirdim sayılır. Dipnotlara, atıflara ve kaynakça bölümüne bakınca kitabın yoğun bir emek mahsulü olduğu hemen anlaşılıyor. Dertli, aydınlık ve özgür bir zihinden çıkmış bir kitap. Akademik kuruluktan uzak. Yer yer sıkıcı detaylara rağmen. Yazar kitabın içinde yaşıyor. Keyifle okudum. Yedi bölümden oluşuyor. Bence en iyi işlenmiş bölümler ikinci ve yedinci bölümler. İkinci bölüm: tanrısız felsefe, yedinci bölüm: rasyonel mistisizm deizm. Deizmin en önemli özelliğinin tanrının onurunu korumak olduğunu söylüyor. Bu çok çarpıcı bir yaklaşım. Bugüne kadar deizm üzerine okuduğum en iyi metin diyebilirim. Tanrısız felsefe bölümünde hayatın anlamı, absürd, hayatı anlamsızlıktan kurtarmanın yolları ve bunun imkansızlığını çok özel seçilmiş alıntılarla mükemmel bir şekilde anlatılıyor. Pascal'a ait çok anlamlı bir pasajı zikretmeden geçmek olmaz:
"Beni bu dünyaya kimin gönderdiğini bilmiyorum. Ne dünya hakkında ne kendim hakkında bir bilgim var. Vücudumun ne olduğunu veya duygularımın, ruhumun ne olduğunu bilmiyorum. Söylediğim sözleri içimde düşünen hem her şey hakkında hem de kendisi hakkında tefekkürlerde bulunabilen, fakat ne eşyanın ne de kendisinin mahiyetini kavramaya gücü yetmeyen benliğimin o parçasını anlayamıyorum. Kainatın beni her taraftan ihata eden korkunç ve uçsuz bucaksız mekanlarını görüyorum. Bu engin uzayın bir köşesini de ben işgal etmekteyim. Fakat niçin başka bir yere değil de bu noktaya gönderildiğimi, yaşamak için bana bahşedilen zamanın benden evvel tam bir ezeliyet ve beni takip edecek bir ebediyet varken, niçin tam da bu ana isabet ettirildiğini anlayamıyorum. Ben bir adımdan ibaretim bir daha geri gelmeyecek bir an için var olan, göz açıp kapayıncaya kadar şu dünyadan geçip giden geçici bir gölgeyim. Nereye baksam beni saran sonsuzluklardan başka bir şey göremiyorum. Bildiğim yegane şey yakında öleceğimdir; fakat benim için kaçınılmaz bir şey olan bu ölümün ne zaman ve nasıl olacağını da bilmiyorum..." (s.75)
Mitolojiler, ideolojiler, inanışlar, felsefeler, bilimler, kurgular bu anlamsızlık çölünden kurtulmak için icat ettiğimiz oyuncaklar. Okurken mistik bir heyecana kapıldığım tek bölüm. Yazarın bulduğu teselli mistik/şamanik deneyim. Zira özgürlük, farklılık, zenginlik, çoğulculuk, ötekine tahammül sadece burada vardır diyor. Tek tanrıcılık tek hakikatçiliği, tek hakikatçilik tek tipçiliği, tek tipçilik zulüm ve baskıyı doğurur. Onun için çok tanrıcılıktaki özgürlük ve demokrasi ortamını tek tanrıcılıkta göremiyoruz. Bütün sorunların ana kaynağı antropormorfik tanrı tasavvuru. Bu tasavvur tarihin başına bela oldu. Bu belayı insanlığın başına ilk salanlar ise Sümerler. Tanrı sustu, onun adına krallar, ruhbanlar, teologlar, papalar, şeyhler, mollalar konuştu daima. Deizm buna karşı yapılmış bir başkaldırıdır. Neyse gerisini merak edenler kitabı okusunlar. Hepsini değilse de sözünü ettiğim iki bölümü mutlaka okusunlar.
0 Yorum