Türk mutfağının vazgeçilmez bir parçası olan çorba, hem kültürel hem de besleyici yönüyle sofralarımızın baş tacıdır. Tarihi, göçebe yaşam tarzına kadar uzanan çorba, yalnızca bir yemek değil, aynı zamanda misafirperverliğin, paylaşımın ve şifanın bir sembolüdür. Özellikle hastalık dönemlerinde ilk başvurulan yemeklerden biri olan çorba, sıcaklığı ve besleyici özellikleriyle bedenimizi ve ruhumuzu doyurur. Her yörede farklı çeşitleri bulunan bu yemek, mutfağımızda hem başlangıç hem de ana öğün olarak değer görmektedir. Mercimek, ezogelin, tarhana ve yoğurt çorbası gibi çeşitler, geleneksel mutfak kültürümüzün zenginliğini gözler önüne serer.
Özellikle soğuk kış günlerinde güne ve dolayısıyla hayata başlamayı sıcak bir çorba ile yapmak, hem verdiği lezzet ve haz açısından hem de gün içinde uğraşılarda daha içten davranmak için gereklidir diye düşünüyorum. Eskiden özellikle kış mevsiminde her sabah hemen her evde mutlaka çorba pişerdi. İnsanlar kahvaltıda mutlaka çorba içer ve güne öyle başlardı. Gün içinde veya akşam yemeklerinde de çoğu zaman yalın olarak sofrada bir çorba bulunurdu.
Ancak günümüzde hızlı yaşam tarzı ve zaman yetersizliği nedeniyle, geleneksel çorba yapımı yerine hazır çorbalar tercih edilmeye başlanmıştır. Bu ürünler, pratiklik ve zaman tasarrufu sağlamaları nedeniyle cazip görünse de sağlık açısından önemli riskler taşımaktadır. Hazır çorbaların içeriğinde bulunan koruyucular, yapay aromalar, tuz ve katkı maddeleri, uzun vadede sağlık sorunlarına yol açabilir. Özellikle yüksek sodyum oranı, hipertansiyon ve böbrek rahatsızlıklarını tetikleyebilir. Ayrıca bu ürünler, taze sebze ve bakliyat içermediği için, ev yapımı çorbanın sağladığı vitamin ve mineral değerlerini karşılayamaz. Ünlü edebiyatçı Ahmet Rasim, çorbanın özellikleri, faydası, konumu hakkında söylenebilecekleri şu şekilde özetlemiş:
"Kana kuvvet, göze fer, batna ciladır çorba
İllet-i cûa devâ mahz-ı gıdadır çorba
Sağlara, hastalara ayni şifadır çorba
Ağniya dostu, muhibb-i fukarâdır çorba
Hâsılı hâhiş ile ekle sezâdır çorba.
Fransız edebiyatçı Montaigne’nin de şu sözü oldukça manidardır: ”Çorba denilince, kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar.” Günümüzde bilimsel araştırmaların sonucunda sağlıklı beslenmenin temelinde çorbanın yer aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak, çorbanın hem lezzetli hem de sağlıklı olmasından söz edebilmek için, evde yapılan doğal çorbalar tercih edilmelidir. Bu, hem kültürel mirasımızı yaşatmak hem de vücudumuza gereken besinleri sağlamak adına önemlidir. Hazır çorba yerine, kısa sürede hazırlanabilen tarhana veya mercimek çorbası gibi pratik seçeneklerle bu alışkanlık sürdürülebilir. Çorba, sadece bir yemek değil; aynı zamanda sağlıklı yaşamın ve kültürel bağlarımızın bir temsilcisidir. Bu nedenle, geleneksel yöntemlere sadık kalmak, hem bedenimiz hem de mutfak kültürümüz için doğru bir adım olacaktır.
Afiyette kalın
0 Yorum