Her şey, kuyuya atılan “Benim memurum işini bilir” taşı ile başladı. Ondan sonra gelenler yangına odun taşıdılar sadece…
Önceleri yok muydu?
Azınlıktı…
Kamu bürokrasini yozlaştıran en büyük faktör çalışanların kendilerini dokunulmaz saymalarından kaynaklanıyor.
Resmî kurumların çoğunu dolaşın. Özellikle vatandaşın gözü önünde olmayan kurumları. Mesai kavramı hak getire. Odaların çoğu boş. Kendisine havale edilmiş onlarca yazı, işlem beklerken bir başka odada veya dışarda dolaşan çok personele rastlarsınız. İki satır cevabi yazı için bir ay beklemeniz olağan hale gelmiş. Mevzuatta yazan sürede işini bitirene rastlarsanız alnından öpersiniz.
Personelin elinde o kadar ipe sapa gelmez mazeret, size karşı kullanacağı bürokratik engel var ki , hakkınızı aradığınıza bin pişman olursunuz. Sorunca elimde bekleyen 150 tane yazı var herkes acele ediyor ne yapayım diye geçiştirilmeniz içten bile değil.
Devamlı gidip geldiğiniz bir kurum ise sizden hiç çekinmezler. Görmedikleri, tanımadıkları biri gelince, adamı çözemediler ise arkası kuvvetli olabilir endişesi ile işini görebiliyorlar. Yoksa şikâyet edilmeyi taktıkları yok. Kurumun amirine; “üç gündür gidip geliyorum personeliniz nerde diye sorsanız, arazide, sahada, hastanede, falan kuruma gitti cevabı ile geçiştirilirsiniz. Doğrusu kendisi de nerde olduğunu bilmiyordur.
Serbestte İki gün saat 10 da git işe, öğlenden sonra arazi ol, bak bakalım ne yapılıyor.
Disiplin yönetmelikleri yok mu? Var. Mevzuat uzun uzadıya yazmış mı? Yazmış.
Uygulanıyor mu? Hayır…
Uygulayacak olan kim? Amiri…Yani o da kamu çalışanı…
Uygulayamıyor çünkü kendisinin de karnı yumuşak. Açığı var. Gün gelir kendisi de aynı usulsüzlüğe muhtaç olabilir diye birbirinin kuyruğuna basmıyor, basamıyor. Sırtımı kaşı ben de seninkini kaşıyayım pozisyonu…
Mevcut Ülke koşullarında hemen herkes resmi kuruma kapağı atmak istiyor.
Sebep? Çalışma şartları.
Kâğıt üzerinde yazandan bahsetmiyorum. Bizzat yaşanandan… Serbest piyasanın denetimi, iş ve işçi takibinin onda birinin resmî kurumlarda uygulanmadığını herkes biliyor.
At kapağı, ilk 3-5 ay çalış sonra sen de diğerlerine uyum sağla ortadan kaybol.
Asaletin onaylansın, Cumhurbaşkanı gider sen gitmezsin. En azılısına bile en fazla ülkeyi tur attırırlar. İki sene sonra yine aynı yere döner.
Çoğu kurumda müdürü takan yok.
Devletin Maaş ödemelerini kurum amirine bırakması gerekiyor. Onun da maaşını bir üst amiri ödeyecek. Silsile şeklinde bu şekil gidecek. Bak bakalım amirin sözü dinleniyor mu dinlenmiyor mu ?
Maaş nasıl olsa yatıyor. Çalışanda alıyor çalışmayan da diye herkes uyku modunda.
Kimi kime nereye şikâyet edeceğinizi bilmiyorsunuz. Cimer’e yazıyorlardı eskiden, ondan çekiniyorlardı. Şimdi onun da suyunu çıkardılar. Yazdığınız şikâyete şikâyet edilen cevap veriyor.
Takip yok, denetim yok, disiplin yok. Yozlaşan insan kumaşında memleket sevgisi, insan sevgisi yok, korku yok…
Korku ?
Ayıplanma korkusu mu ?
Değil .
Atılma Korkusu…
Not:, Her kurumda bir elin parmakları sayısını geçmeyip, hızla nesli tükenen, onurlu, aldığı maaşın hakkını veren çalışanları şükranla selamlıyoruz. Unutmuyoruz. Sayınızın artmasını dileyeceğim ama ümidim yok artık…
Müslüm YILDIRIM
0 Yorum