Soykırım devam ediyor. Çadırlarda çocuklar, kadınlar yanarak ölmeye devam ediyor. Buna destek olanlara soru soranlara, engel olmaya çalışanlara sert davranılıyor. Soykırıma karşı duran ve vicdanın sesi olmaya çalışanların sesi bastırılmaya çalışılıyor.
Suriye de soykırım savaşının ana cephelerinden biri. 2011'den beridir, direnişe verdiği destekten ve İsrail işgali altında olan topraklarından (Golan) vazgeçmediği için denklemden düşürülmeye çalışılıyor.
Kan revan içindeki bölgemizde ki durum herkesin malumu. Kuşatmalar, terör, kaos, işgal yaptırımlar, ekonomik abluka devam ediyorken Filistin'de gerçekleştirilen ve devam eden, alıştığımız ve artık ilk gündem yapmadığımız soykırım.
Böylesi bir süreçte Astana Anlaşmalarında, silahlandırılması veya bölgeden uzaklaştırılmaları gibi yükümlüklerin Türkiye tarafından üstlenildiği, Türkiye, BM ve uluslararası anlamda terörist olarak kabul edilen son ismi HTŞ olan örgütün bir hafta gibi bir sürede Halep’le başlayan ve diğer şehirlere de sirayet eden hareketlenmelerine, işgal girişimlerine şahit olduk, oluyoruz. Türkiye’nin, Astana sürecinde aldığı yükümlülüklerin tam tersine, bu girişimlere destek açıklamaları yapması kaygı, şaşkınlık ve endişelere yol açtı.
Halep ve Hama'yı düşüren ve Türkiye'nin aleyhine olan bu terörist işgal saldırısının, Suriye ile normalleşme yolunda olan Türkiye'nin isteyeceği veya karar verebileceği bir harekat olmadığı görülüyor.
Bu hamle, tamamen küresel iradenin/NATO'nun karar verdiği ve yürüttüğü, sahada olduğu bir saldırı ve işgaldir.
Ana hedefi, İran'ın on yıllardır Filistin'i kurtarmak için hazırladığı gücü ve verdiği savaşı kırmak ve zayıflatmaktır.
ABD ve İsrail'in hava desteğiyle katıldığı ve sahada olduğu, Atlantik'in Suriye'de devam eden cephesinin güncellenmiş halidir.
Anlaşmalarla sağlanan statüko devam ediyorken ve bu açıdan Türkiye’nin böyle bir şeye bırakın destek vermeyi veya göz yummayı, izin vermeyeceği düşünülerek Halep de dahil bu şehirlerde çok sıkı bir tedbir alınmamış olması ve askerlerin Filistin’de devam eden soykırıma karşı ve İsrail’in hemen hemen her gün devam eden hava saldırıları doğrultusunda kaydırılmalarının/konumlanmalarının oluşturduğu boşluk bir zafiyete yol açmış ve bu durumu bir fırsata çeviren teröristler/Siyonistler bu hamleyi gerçekleştirmişlerdir.
Öncesinde İsrail’in havadan bombalayarak, bu teröristlerin hareket alanlarını temizlediği ve bunun da kolaylaştırıcı, aslında harekatın başlangıcı olduğu görüldü. Dolayısıyla bu işgal girişimi, NATO, İsrail ve bölgede bulunan teröristlerce koordineli bir şekilde ve sahada Ukrayna, İsrail, İngiltere, NATO’nun asker ve subaylarının, uçak ve istihbarat unsurlarının katıldığı ve Atlantik komutanlarının komuta ve yönlendirmesiyle icra ediliyor.
Çok ciddi sayıda Suriyeli olmayan terörist unsurun bu saldırılarda yer alması da ayrıca düşündürücüdür.
*
Hemen hemen tamamı Amerika ve İsrail’in bölgemizde olmasından kaynaklanan sorunların çözümünü zorlaştıran bir hamle oldu bu.
Batı Asya'da da yoğun olarak devam eden işgaller, acılar, ülkelerimizin birer birer düşürülmesi, savaş ve terörün sürekli hale getirilmesi, iç çatışmalar ve sürtüşmelerin alevlendirilmesi ve tüm bunların hepsi ve özellikle de en son soykırımın ana nedeni, İsrail’in bölgemizde/evimizde bulunmasından kaynaklanmaktadır.
*
Lübnan'daki ateşkesle birlikte Gazze'de de soykırımın sona ereceğine dair bir beklenti içerisine girilmişken Suriye'de girişilen bu terör saldırıları ile Suriye, adeta 2011 sonrasında başlayan sürece tekrar döndü. Bu terörist işgal hareketlenmesi, terörist IŞİD'in, Irak şehirlerini kısa süre içinde ele geçirdiği günleri anımsattı.
On yıllardır devam eden sıkıntı ve acıların bir nebze olsun azalmasını bekleyen bölge halklarının ve Filistin halkının sancılarına yeni acılar ekleyen savaş ve işgal süreci yeniden başlamış oldu.
Lübnan ateşkesi ve ardından Gazze ateşkes görüşmeleri ve soykırımı durdurmaya en çok yaklaşılan bir süreçte gerçekleştirilen bu terör eylemi, birçok açıdan Gazze soykırımından daha yıkıcı, incitici, fırsatçı ve acımasız bir ihanet oldu.
Tutuklanma pahasına geri adım atmadan, soykırım sürecince ve devam eden ticareti arttırma ve sürdürme ile soykırıma sağlanan destek, geç de olsa önlenmeye çalışılırken atılan bu adım çok açıdan feci, Türkiye, bölge ve özellikle de Filistin’e en az soykırım kadar acıtıcı zararlar verecek potansiyele sahip.
BU TERÖRİST İŞGAL, BAŞARILI OLUR MU?
Bu sorunun cevabına geçmeden önce bu eylemin İsrail’in en sıkışık olduğu bir süreçte sıkıntıdan kurtararak canlandırdığını ve yeniden soykırıma hız vermesini sağladığını belirtmeli.
Suriye’ye ve Suriye üzerinden Lübnan ve Filistin’e giden ikmal yollarının kontrol altına alınarak, düşürülemeyen Lübnan’ı etkisiz bırakmak ve kolayca Lübnan'ı, Suriye’yi ve Irak’ı hallederek son hedef olan İran’a başlamak şeklinde dile getirilen Siyonist senaryonun bir parçası. İsrail şimdiden Lübnan'ın Suriye ile olan sınır kapısını bombaladı bile.
Bu senaryonun diğer önemli ayağı ise Hamas’ı, 2011 süreci başlarında olduğu gibi direniş ekseninden koparmak. Gazze’de olası bir ateşkes veya çözüm sürecinden önce başarılamazsa, Gazze ateşkes sürecinde de bu hedeften vazgeçilmeyecek ve sonuna kadar denenecektir.
İsrail'in bölgede var olma, büyüme ve bölgeye hükmetme hedeflerini gerçekleştirmeye büyük katkı sunan bu NATO terör saldırısı ile ABD ve müttefikeri, ilk defa bir Müslüman ülkeyi, asker ağırlıklı değil de birçok ulustan, yüz binlerce sayıda teröristle işgal etmeye girişmiş oldu. Zira önce ki ülke işgallerinde Suriye’de olduğu gibi ondan fazla ulustan getirtilen ve sayıları yüz binlerle ifade edilen miktarda terörist yoktu.
Bu terörist işgal, bir soykırımı durdurmak için soykırımcı siyonistlerle savaşıp can vermeyenlerin, Suriye'de Esad yönetimi ile Siyonist saflarda savaşta can verebilenlerin yürüttüğü bir eylemdir.
Türkiye’nin, Astana yükümlülüklerine ters olan, büyük itibar kaybederek ve ciddi riskler alarak destek açıklaması yaptığı ve bölgede ve Türkiye halkının düşünen kesimleri arasında ciddi kaygılar oluşturan bu terör saldırısı, bölge halklarına yeni acılar yaşatma ve yeni mülteciler üretme potansiyeline sahip.
13 yıldır denenen ve sonuç alınamayan ve konjonktürün de artık çok daha farklı olduğu bir düzlemde, bu tekrarın Türkiye’ye zarar vereceğine dair uyarılar ve kaygıların dikkate alınması önem arz eder.
Ateşkeslerin yapıldığı, Suriye’nin Arap Ligi ile normalleşmiş ve Türkiye ile de normalleşmeye dönük süreçlerin devam ettiği bir süreçte, İsrail’e yarar sağlayan; Filistin ve Türkiye’ye, bölgeye çok ciddi zararlı olacak olan bu terör saldırısının başarılı olması mümkün görünmüyor.
Barışa ve normalleşmeye hizmet etmeyen, kan dökülmesi ve Filistin’de devam eden soykırımı derinleştiren ve oluşturduğu kaos ile çok zarar verici bir terör eylemi oldu bu.
2011 sonrası başlatılan Suriye’yi yıkma/denklemden düşürme girişiminde bulunan koalisyon ülkelerinin Arap olanları ile normalleşen Suriye eski Suriye değil. Bu Arap ülkeleri, eskisi gibi Suriye’ye karşı olmayacak; tam tersine onun arkasında duracaklardır. Zaten bu yönde açıklamalar da yaptılar. Bu desteğin diğer bir nedeni ise bu saldırı sürecinde Türkiye yetkilileri ve bazı siyasi çevrelerin yaptığı açıklamalarda ve gösterdikleri tavırlarda fetihçi söylemlerin Arap coğrafyasında yayılmacı eğilimler olarak algılanması ve bu yönde öteden beri var olan kaygıların daha deşifre olmuş bir derinliğe ulaşması.
Daha önce de teröristler, Halep ve birçok şehir ellerinde iken Şam’ın bile büyük bir kısmı işgal altında olduğu halde terör ve işgal durdurulmuş ve geriletilmişti. Bunda Rusya ve direniş unsurlarının katkısı büyük olmuştu.
NE DEDİLER?
Bu konu uzun. Süreç de. Ve hızlı değişiyor. Uzun süreli, çok yönlü, çok cepheli küresel bir savaş. İlk Çocuk soykırımının yaşandığı, kolektif bir savaş. Her dinden, etnikten, ülkeden iyilerin, mutlak kötülükle savaşı. Ve bu savaş: Hak ile batılın savaşı…
Dün Aksa Tufanı, Gazze soykırımı, Lübnan ile savaş derken; bu gün Lübnan ateşkesini de bozabilecek Suriye’de yeniden işgal ve terörün harlanmasını, nedenlerini ve olası sonuçlarını konuşuyoruz ve yarın muhtemelen başka bir evreyi…
Aşağıya kısa tutmaya çalışarak bazı alıntılar yaparak bitirelim:
“İsrail ile savaşıp şehit olduklarında Allah razı olacak. Esad yönetimine karşı savaşıp öldüklerinde ise ABD ve İsrail razı olacak.
Peki, vicdanlı biri, Müslüman biri veya asil bir halk, bilinçli bir toplum Allah'ın razı olduğu değil; ABD ve İsrail'in razı olduğundan razı olabilir mi?”
*
“Öte yandan Suriye’nin bu denli karıştırılmasına katkıda bulunarak
Trump’ın Suriye’den çekilme seçeneğini yok ettiğimizin farkında mıyız?
Bana kalırsa dış politikamız 2011 yılındaki fabrika ayarlarına geri döndü ve işler pek iyi gitmeyecek. Umarım yanılırım."
Hasan Ünal
*
ŞAM’IN ZAYIFLAMASI KİME YARAR?
Filistin’in dostları kimlerdi?
Irak, Suriye, Libya, Türkiye, …
Irak’ta Saddam devrildi.
Hâlâ toparlanabilmiş değil.
Libya’da Kaddafi katledildi.
Ülke darmadağın.
Filistinlileri düşünecek halleri yok.
Uzun süredir Suriye ile uğraşıyorlar.
Suriye Filistinlilere destek veriyordu.
Lübnan’da Hizbullah’ın cephe gerisiydi.
Şam’ın zayıflaması kime yarar?
Yanıt net:
İsrail’e.
O zaman şunu soralım:
“HTŞ’ye destek, Gazze’ye ihanet değil mi?”
“Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da durumdan memnun. HTŞ’nin Şam’a ilerlemesinden “yakınmayacaklarını” söyledi.
Steven Cook.
Dünya Gladyosu CFR’nin analisti.
Onun değerlendirmesi de şöyle:
“İran-Suriye eksenini kırmak, Hizbullah'a giden silah boru hattını zayıflatarak İsrail güvenliğine şüphesiz fayda sağlayacaktır.”
HTŞ’nin yaptığı da bu.
ŞAM’A İSRAİL BÜYÜKELÇİLİĞİ
İsrail de HTŞ’yi öve öve bitiremiyor.
Orta Doğu ilişkileri uzmanı Mordechai Kedar.
Aynı zamanda eski bir askeri istihbaratçı.
İdlib ve HTŞ ile yakın temasta.
İsrail kamu yayıncısı KAN'a konuştu.
HTŞ için özetle şunları söyledi:
“İsrail'i sorun değil, çözüm olarak görüyorlar. İsrail'den talep ettikleri teçhizatın ayrıntılı bir listesini Tel Aviv'deki yetkililere ilettim.”
Dahası da var.
“Muhalifler başarılı olursa…
Şam’da İsrail Büyükelçiliği açacağız.
Anlaşmaya hazırlar.”
İsmet Özçelik
*
“2011… Sözde “Arap Baharı”, gerçekte “Kanlı Sonbahar Fırtınası” estirilir.
Türkiye’de, “Bir Koyup Üç Alma” yerine, “Stratejik Derinlik” ve “Sıfır Sorun” politikası hüküm sürüyordu.
Nisan 2011’de, Türkiye’ye Suriyeli sığınmacı akını başlar.
Türkiye’yi yönetenler, sığınmacıları adeta teşvik eder. Ve, bazı kentlerin demografik yapısı bozulur.
Irak, 2003’te parçalandı.
2011’de, “Kanlı Sonbahar” fırtınasıyla Suriye ve Libya dağıtıldı.
ABD ve İsrail’in bölgedeki politikalarına karşı çıkan üç ülke, böylece etkisiz kılınmış oldu.
İşte bu süreçte, Suriye’yle 911 km sınırı bulunan Türkiye, ABD’yle işbirliği yaptı.
ABD’yle birlikte, Şam yönetimine vurmaya başladı.
Şam yönetimine vurdukça, El Kaide ve IŞİD türevi terör örgütleri Türkiye sınırına yerleşti.
Şam yönetimine vurdukça, sığınmacı akını Türkiye’nin kapasitesini aştı.
Bu nedenle, Suriye’nin kalıcı olarak bölünmesi gerekiyor.
İsrail de, Suriye’nin güneyini işgal etmek için son hazırlıklarını yapıyor.” Naim Babüroğlu
*
“İran Dini Lideri'nin danışmanı Ali Laricani, Şam’da Esad’la görüştü. Ardından İran Savunma Bakanı Aziz Nasirzade Şam’a gitti. Bunu Suriye Dışişleri Bakanı Bassam el Sabbagh’ın Tahran ziyareti izledi. İran ve Suriye arasındaki ittifak teyit edildi. Sonuçta İran’ın yerini dolduracak güvenilir ortaklıklar sunulmuş değildi. ABD-İsrail-Körfez üçgeninde pişirilen teklif geri çekildi ve yerini tehditler aldı. İşte bu yüzden HTŞ ne kadar kendi gündemiyle hareket ederse etsin hamle İsrail ve ABD’nin planlarından bağımsız düşünülemez” Fehim Taştekin
*
“Halep’e saldırının asıl dikkat çeken yanı, İsrail-Lübnan ateşkesiyle birlikte başlamış olmasıdır.
İsrail Lübnan’da ateşkesi kabul etti, ardından cihatçı gruplar, İsrail’in her gün hava saldırısı düzenlediği Suriye’de yeni bir cephe açtı. Dolayısıyla Halep, cihatçı gruplar dışında, İsrail’in de yeni cephesidir.
Nusra, 2013’te Golan cephesinde İsrail ile sahada nesnel ortaktı.
Anımsayın, Suriye ordusu Rusya’nın hava desteğiyle İdlib’deki cihatçı terör gruplarını temizleyecekti. Ankara sorumluluk alarak “Ben silahsızlandırırım” dedi. Astana anlaşmasının esası budur.
*
"Anglo-Siyonistler, Binyamin Netanyahu'nun 27 Kasım 2024'te dikte ettiği gibi, Vehhâbîleri Suriye'ye karşı tekrar serbest bırakarak bugün de kazanıyorlar. Yahudi-Amerikan imparatorluğu, Vehhâbîleri ihtiyaç duyduğu sürece piyadeleri olarak kullanacak. Artık onlara ihtiyaçları kalmadığında, onları terörist ilan edecekler ve 1924'te Şerif Hüseyin'in ordusuna yaptıkları gibi veya 2017'de Rakka'da Suriyeli cihatçılara yaptıkları gibi bombalayacaklar.
Müslümanlar kendilerini yok ettikten, Suriye ve İran gittikten sonra Siyonistler, tüm Filistinlileri etnik olarak katletme ve temizleme, Mescid-i Aksa'yı yıkma ve beklenen Mesih veya Mesih Deccal'i Kudüs'te karşılama gücüne ve huzuruna sahip olacaklar."
Olsi Jazexhi
*
“Suriye'ye yönelik saldırı, Gazze'deki başarısızlıklarından, ufuklarının kapanmasından ve Suriye'yi etkisiz hale getirme girişimlerindeki başarısızlıklarından sonra Amerika ve İsrail tarafından desteklenmektedir.
Hizbullah olarak, Suriye'ye yönelik saldırganlığın hedeflerini engellemek için onun yanında olacağız.
Tekfirci gruplar, Suriye'yi direniş pozisyonundan İsrail düşmanına hizmet eden bir pozisyona taşımak istiyor.
Çok tehlikeli bir İsrail Ortadoğu projesiyle karşı karşıyayız.”
Şeyh Naim Kasım
*
SON SÖZ
Gerçekten de hem bölge hem Türkiye için oldukça tehlikeli ve riskli bir süreçten geçiyoruz. Halep'in yeniden işgali ve Hama'dan çekilme küresel etkileri olan bir husus ve planlama. Karşılığı da küresel akılla verilecek. NATO'nun arzuladığı hedeflere ulaşılamayacak ve Türkiye bu süreçte risk alan bir tutum sergiledi. Verilecek cevap, Astana süreci ile alınan kararlar gereği Türkiye'nin üstlendiği bölgeyi teröristlerden temizleme taahhüdünün, masanın diğer unsurlarının yardımıyla gerçekleşeceği sonucunu doğurabilir. Bu durumda sadece Halep'te değil, daha geniş bir alanda ve hatta İdlib'te de Türkiye'nin, sınırlarını tehdit eden terör tehlikesinden kurtulmuş olma mümkün olabilir.
Terör konusunda Astana sürecinin aksine politikalar ise Türkiye'yi Rusya, İran gibi bölge devletleri ve direnişle karşı karşıya getiren bir yola çıkıyor.
Özal ile başladı. Irak işgalinde işgalciler desteklendi. Özal; bir koyup üç alacağız dedi. Ancak mevcut ticaretimizi de kaybettik. Türkiye, bölge 50 yıl geriye gitti…
Suriye’de aynı şey yapıldı ve daha fazla müdahil olundu. Sınırları koruyalım derken; bölge daha da beter oldu ve tehditler daha da arttı…
Sömürge ve yarı bağımsız ülkelere atananlar ve tam bağımsız davranamayan zayıf ülkelerin ve yöneticilerinin gerçekten ülkelerini, halklarının çıkarları için mi sömürgeci efendilerinin ya da bağımlı oldukları odakların çıkarları için mi ve o yönde politikalarla mı yönettikleri hususunda bilinçlenip bunun gereğini yapmayan halklar cehennemi yaşıyor, yaşayacak.
Rabbim, iyileri koru, onlara güç ver. Bizi iyilerle yaz.
0 Yorum