Reklam Alanı

DÜNYADA EN BEDBAHT İNSAN

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Muhterem Kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz. 

Efendim;

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Kur’an-ı Kerim’de mealen, “Kim Allah’a güvenirse, Allah ona yeter” buyuruluyor. Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin! Allahü Teâlâ, kendisine güvenenlere yardım eder. Diğerlerini ise, güvendikleriyle baş başa bırakır.

Dünyada en bedbaht insan, Allahü Teâlâ’ya değil de, kendi gibi âciz insanlara veya kendi nefsine güvenendir. Allahü Teâlâ’dan değil, nefsinden güç almak istemek felakettir. Kendine güvenen sevilmez. Allah'a güveneni ise herkes sever.

Merhum hocamız, “Kalbden para sevgisini çıkarmanın ilacı büyükleri sevmektir. Bunun başka hiçbir ilacı yoktur” buyururdu. Çünkü sevgiler çarpışır. Mesela ibadet sevabdır. Ama sevab sevgiyle çarpışamaz. Sevgi, şefkat ve muhabbetin hususiyeti başkadır, ibadetin hususiyeti başkadır. O bakımdan, dünya sevgisinin zıddı, ibadet etmek değil, ancak ve yalnız, Peygamber Efendimizin vârisi olan İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi büyük zatların sevgisidir. Bu iki sevgi çarpışır. Kişinin akıbeti, hangi sevginin üstün geleceğine bağlıdır. Bu büyüklerden, onların sevgisinden nasibi olmayan, yer dolusu gözyaşı dökse, yine bir gün batar.

Cenab-ı Hakk'ın rızasına, sevgisine iki yolla kavuşulur. Biri kalb yoluyla, ikincisi kalıp yoluyla, yani beden yoluyla. Kalb, Allah sevgisiyle dolmalıdır. İnsan vücudu da, ibadetle ve İslam ahlâkıyla süslenmelidir. İnsan hiç konuşmadan da dine hizmet edebilmelidir. Nitekim ömründe hiç namaz kılmamış bir genç, bulunduğu beldeye gelen büyük bir zatın yaşayışına bakar. O zatla hiç konuşmadığı hâlde, sadece o zatın yaşayışını görür ve talebelerine gelip, “Ben hayatta böyle tatlı Müslüman görmedim” diyerek namaza başladığını bildirir. Hâlbuki kendisine, “Namaz kıl” diyen olmamıştır.

İnsanlara, anlatarak bir şey kabul ettirmek çok zordur. Fakat biz dinimizi tam yaşarsak, tatlı dil ve güler yüzümüzle, güzel ahlâkımızla, numune olursak, hiç konuşmasak bile, bize bakıp dinimizi severler. Lisan-ı Hâl, Lisan-ı Kâl’den Entaktır. Yani insanın hâl ve hareketi, sözünden daha tesirli olur. Yaşayarak örnek olmak, sözle anlatmaktan daha etkilidir.

Sinir hastalığının en iyi ilacı

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Bütün hastalıkların başı, sinir sistemidir. Çünkü bütün organları çalıştıran, sinir sistemidir. Sinir sistemi de, vücudun başkumandanı olan kalbe tâbidir. O hâlde, sinir sisteminin düzgün çalışması için, kalbin ferah olması lazımdır. Allahü Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de mealen, “Kalbinizin şifa bulmasını, ferahlamasını istiyorsanız, beni zikredin, Allah deyin” buyuruyor. O bakımdan, sinir hastalığının en iyi ilacı, Allah demektir, yani Onu hatırlamaktır.

İki türlü şifa vardır. Biri kesin, diğeri şüphelidir. Kesin olan, yani iyileştirme ihtimali %100 olan ilaç, Kur’ân-ı Kerim’dir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de mealen, “Bu Kur’an şifadır” buyuruluyor. İyi gelmesi ümit edilen diğer ilaç ise, bildiğimiz tıbbi ilaçlardır. Bunların içinde de kesin olanlar vardır.

Peygamber Efendimiz, bazen sadece tıp ilacı kullanırdı. Bazen sadece Kur’ân-ı Kerim’deki Âyet-i Kerime’lerden istifade ederdi. Bazen de her ikisini birlikte kullanırdı.

Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri, “Kur’ân-ı Kerimin bir harfinde, yüz bin derde yüz bin şifa vardır” buyuruyor. Yani bir kimse, Arapça “Elif” harfini yazıp suya koysa ve içse, şifa bulur. Ya Besmele’yi yazarsa?

Hazreti Ömer’in hilafeti zamanında, biri gelip, “Yâ Emir-el Mü’minin, baş ağrısından ölüyorum” diye durumunu arz eder. Hazreti Ömer içeriye gider. Bir kâğıda bir şey yazıp kâğıdı katlar ve, “Bunu saçının arasına koy. Dikkat et, başından düşmesin. Ama kâğıdı sakın açma” buyurur. Başı ağrıyan kimse de, açmayacağına dair söz verir.

O kimse, her ne zaman kâğıdı başına koysa, ağrısı kesilir. Fakat çıkardığı zaman, ağrı tekrar başlar. Bu epey zaman bu şekilde devam eder. En sonunda bir gün, içine kurt düşer. Kendi kendine, “Bu nasıl bir şey ki, başıma koyuyorum, ağrı geçiyor. Çıkarıyorum, başım çok feci ağrıyor” diye düşünür. Etrafta kimse var mı diye baktıktan sonra, kâğıdı açar ve Hazreti Ömer’in, Besmele’yi yazmış olduğunu görür. Fakat kâğıdı açarak verdiği sözden döndüğü için, artık o kâğıttan istifade edemez. Onun için, hikmetini anlamasak da, büyüklerin nasihatlerine uymak lazımdır.

Velhâsıl, Kur’an-ı Kerim mutlak şifadır. Ama ondan istifade etmek, öğrenmeye değil, hiç şüphe etmeden inanmaya bağlıdır.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

DÜNYADA EN BEDBAHT İNSAN
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.