Suriye ve Filistin'deki kanlı çatışmaların yarattığı derin izler, sadece coğrafyayı değil, insanlığı da paramparça ediyor. Her gün sosyal medyamıza düşen vahşet görüntüleri, savaşın insanı nasıl bir canavara dönüştürebileceğinin acı bir kanıtı. Dün kahraman olarak selamlananlar, bugün esir düşerek işkencenin pençesine düşüyor. Halep'teki masum çocukların gözlerindeki korku, insan vicdanının en derin karanlıklarını gözler önüne seriyor. Savaş, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda insanın ruhunu da yok eden bir beladır.
Savaş meydanlarında yaşananlar, insanın en karanlık yüzünü gözler önüne seriyor. İşkence, katliam, tecavüz gibi vahşet eylemleri, insanlığın temel değerlerini ayaklar altına alıyor. Masum çocuklar, yaşama hakkı ellerinden alınırken, kadınlar onur kırıcı muamelelere maruz kalıyor. Savaş, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda psikolojik bir travmadır. Savaşın yaralarını sarmak yıllar alırken, bazı yaralar ise asla iyileşmez.
Bu savaşların sorumlusu sadece savaşan taraflar mı? Elbette hayır. Savaşları finanse edenler, silah tüccarları, hatta bu savaşlara sessiz kalan sessiz yığınlar, bu suçun ortağıdır. "Benimle ne ilgisi var?" diyenler, bu savaşların sonuçlarından en çok etkilenenlerin onlar olmayacağını mı düşünüyor? Savaş, bir ülkenin sınırları içinde kalmaz, tüm dünyayı etkiler. Milyonlarca insan evini barkını terk etmek zorunda kalırken, ekonomiler çöker, sosyal yaşam alt üst olur.
Savaşın tek çözümü barıştır. Çünkü en kötü Barış en iyi savaştan iyidir. Ancak barışı inşa etmek kolay değildir. Bunun için öncelikle şiddetin dilini terk etmek, empati kurmak ve karşılıklı saygıya dayalı bir diyalog oluşturmak gerekir. Savaşın mağdurlarının sesini duymak, onların acılarını paylaşmak ve onlara yardım etmek zorundayız. Savaşın kazananı olmaz, çünkü her savaşta insanlık bir kez daha kaybedecektir.
0 Yorum