Reklam Alanı

GEÇ YENEN ÖĞLEN YEMEĞİ VE TERS GİYİLEN AYAKKABILAR...

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Anadolu'nun bir kasabasına Öğretmen olarak atanmıştım. Göreve bir an önce başlamak istiyordum. Bu nedenle mehil müddetini dahi kullanmadan gittim. Atandığım ortaokulda Öğretmen sayısı azdı.  Okulda her sınıftan ikişer şube vardı. Müdür Bey göreve başlama işlemlerimin ardından ders programımı verdiğinde:

“Hocam öğretmen sayımız az. Branşınız dışında da birkaç ders verdik. Öğretmen gelene kadar siz girersiniz.” dedi. 

Özellikle her gün öğlenden sonraki birinci ve ikinci derslerin Yedinci sınıflardan birine olduğunu, dolayısıyla da o sınıfın rehber öğretmenliğinin de bana verildiğini sözlerine ekledi müdür bey. Büyük bir heyecan duyuyordum

Rehber öğretmeni olduğum sınıfa girdim. Tanışma faslından sonra öğrencilerle biraz sohbet ettik. Ürkek davranıyorlardı. Tipik bir köy okulu ve öğrencileriydi işte…Tam derse başlayacaktım ki sınıfın kapısından bir öğrenci girdi içeriye. Koşmaktan ter içinde kalmıştı. Nefes nefese idi. Dersin başlamasından yaklaşık yirmi dakika geçmiş, ders yarılanmıştı

“Kusura bakma hocam, dedi. Ben geç kaldım.” 

Sınıftaki diğer öğrencilerin bu duruma gülerek karşılık vermeleri, bu öğrencinin her zaman geç kaldığı yönünde bir his uyandırdı bende.

 “Önemli değil dedim. Hepimiz geç kalabiliriz. Önemli olan mazeretsiz geç kalmamak ve alışkanlık haline getirmemek” dedim. Adının Fatih olduğunu öğrendim. Yerine oturmak için yürüdüğünde ayakkabılarını ters giydiğini gördüm ve şaşırdım. Sağ ayakkabıyı sol ayağa, sol ayakkabıyı sağ ayağa giymişti. İçimden çocuğun zekâsı ile ilgili sorunları olabildiği şüphesi uyandı.

“Fatih, yahu sen ayakkabılarını ters giymişsin. Herhalde aceleden oldu, düzelt bakayım” dedim.

Özür diledi ve ayakkabılarını düzeltti. Konuşması, özür dilemesi, davranışı hiç de zekâ problemi olan birine benzemiyordu.  Bütün bu olanlar karşısında öğrenciler de gülüyor, ancak ilk defa derslerine girdiğim için ve beni tanımadıklarından olsa gerek pek sesleri çıkmıyordu. 

Ertesi gün yine öğlenden sonraki ilk iki dersim aynı sınıfa vardı. Derse girdim. Yoklama almadan çocukları derse motive etmek üzere biraz sohbet etme ihtiyacı duydum. Köylerinin çok güzel olduğundan söz ettim.  Derse başladıktan On beş, yirmi dakika sonra yine kapı açıldı ve kan ter içinde Fatih içeri girdi. “Geç kaldım hocam” dedi. Ayakkabılarını yine ters giydiğini görünce bu kez biraz daha ciddi bir eda ile

“Oğlum, sen yine ayakkabılarını ters giymişsin, neden böyle yapıyorsun” tarzında tipik öğretmen soruları sordum. Fatih hiçbir şey demeden ayakkabılarını düzeltti ve yerine oturdu. Fatih'in bir zekâ sorunu olduğu hususunda şüphelerim iyice artmıştı. Zira ayakkabılarını ters giymek ancak çok küçük yaştaki çocukların yapabildiği davranışlar içinde olurdu. On dört yaşındaki bir öğrencinin böyle bir davranışta bulunması ister istemez insanı olumsuz bir düşünceye sevk eder. Lakin Fatih'in tavırları, konuşması, saygısı ve top yekûn davranışlarında en küçük bir olumsuzluk hissedilmiyordu. Buna rağmen ayakkabılarını ters giymesine bir anlam veremiyordum.

İki gün sonra yine öğlenden sonraki dersime aynı sınıfa girmiştim. Yine Fatih yoktu. Sınıfa sordum. Kimse bir şey söylemedi. Derse başladıktan bir süre sonra her günkü olay yine tekerrür etti. Sınıfın açılan kapısından kan ter içinde Fatih içeri girdi. Hiçbir şey demedi. Öylece bekliyordu. Ayakkabılarına baktığımda yine ters giydiğini gördüm.  Fatih ayakkabılarına baktığımı görünce daha da kızardı. 

“Evladım dedim, hadi geç kalıyorsun da ayakkabılarını neden hala doğru giyemiyorsun? Sen üç yaşında değilsin ki, neden böyle yapıyorsun?” şeklinde epey sorular sordum. Fatih gözü dolu bir şekilde geçip yerine oturduğunda sözlerimin onu incitebileceğini düşünmeden devam ettim. Ben konuşurken bir ara “yeter be” anlamında elini sıraya vurduğunu gördüm. Bu kez sırasının yanına giderek;

“Oğlum seni uyarmak ağırına mı gitti” diye sordum. 

Fatih ayağa kalktı ve ömrümce unutamayacağım şu sözleri söyledi: 

“Hocam, Benim annem ve babam yok. Yaşlı bir dedem ve yaşlı bir ninem var. Kahvaltı yapmadan okula geliyorum. Öğlen çok acıkıyor ve eve gitmek zorunda kalıyorum. Ninem de öğlen yemeğini hep geç hazırlıyor. Yaşlıdır, ancak hazırlıyor. Ben yiyip çıkana kadar geç oluyor. Derse her gün geç kalmamın sebebi budur. Ayakkabılara gelince, dedem fakirdir. Parası yok. Bana ayakkabı aldığı zaman hep iki numara büyük ayakkabı alıyor ki uzun süre giyeyim. Ne yapayım geç kalınca koşuyorum, koşarken ayakkabılarım ayağıma göre olmadığından ayağımdan düşüyor. Bende ters giyiyorum ki ayağımdan düşmesin, rahat koşayım. Tam okula yetişiyorum, herkesin içeriye girdiğini dersin başladığını görünce telaştan düzeltmeyi unutuyorum. Bunları bana söyletmekle ne geçti eline ha hocam?” dedi ve ağlayarak dışarı çıktı. Başımdan kaynar sular boşalmıştı sanki. Nasıl düşünememiştim böyle bir şeyi?

Peşinden dışarı çıktım. Bahçede bir ağacın altında oturmuş ağlıyordu. Yanına oturdum. Kolumu boynuna atıp onu teselli etmeye çalışırken boynuma sarıldı ve bir süre beraber ağladık. Sonra sınıfa döndüm ve öğrencilere olan bitenleri anlattım. Öğrenciler, zaten bildiklerini ama benden çekindikleri için anlatmadıklarını söyleyince üzüldüm. Müdür beyden müsaade alarak Fatihin evine gittik. Yaşlı dedesi ve ninesi ile tanıştım. Gerçekten fakir oldukları her hallerinden belliydi. Onlardan da müsaade alarak Fatih'i ilçeye götürdüm. Ona bazı hediyeler aldım. En çok, aldığım ayakkabıya sevinmişti. İnşallah gönlünü alabilmişimdir…

"Öğretmen" ünvanını hakkeden, mesleğini hakkıyla icra eden tüm arkadaşlarımın öğretmenler günü kutlu olsun... 

Afiyette kalın

GEÇ YENEN ÖĞLEN YEMEĞİ VE TERS GİYİLEN AYAKKABILAR...
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.