Çocuklarımızın yüzüne tebessüm etmeye utanır olduk. Sofrada oturunca, lokmadan utanır hale geldik. Çocukların çığlığı, kadınların feryadı, babaların çaresizliği; bizi insanlığımızdan utanır hale getirdi. Ümmet olarak, öyle bir zillet hali içerisindeyiz ki, sanki dünya güllük gülistanlık, olumsuz hiçbir şey yokmuş gibi haz ve hız manevralarımıza devam ediyoruz.
Spor sahaları holigan ve fanatiklerin küfür kokan naralarından, müzik salonları sanatçı müsveddelerinin uyduruk şarkıları, akıl yoksunu hayranlarının alkış, ıslık ve tezahüratlariyla inleyip dururken; Gazze'de olup bitenlerin onları hiç alakadar etmediğini görüyoruz. Kapitalizmin modern mabetleri haline gelen AVM'lerin önünde araba park yeri bulunmazken, Ümmetin yetiştirdiği çocukları; Allah ve Resulü ile (istisnaları hariç) irtibatlarını kesmekle, ateizm, Deizm gibi inkarcı fikirlerle ecnebilerden farksız hale geldiklerine şahit olmaktayız. İsimlerinin Ahmet, Mehmet, Hasan ya da Hüseyin olması; onların, Agopyan, Mhamata, Hans ve Herzl gibi yaşamalarını engellemiyor artık!
Çıplaklık kültürü ve kültürel çıplaklığın ayyuka çıktığı bir zaman diliminde; haya ve iffet duygusunun, zamana uyuyoruz saçmalığı adı altında nasıl ayaklar altında alındığını kimse yadırgamıyor artık. On on iki yaşına gelen çocukların, anne ve babasına kafa tuttukları bir nesille karşı karşıyayız... Sokak ve kaldırım kültürüyle büyüyen yüz binlerce gencin; içki, kumar, uyuşturucu ve hırsızlık şebekelerinin eline düşmeleri, sıradan bir mesele haline gelmiştir.
Teknolojinin getirisi ve götürüsü hesap edilmeden kullanıldığı günümüzde; tablet ve telefonların iki üç yaşındaki çocukların ellerinde birer bombaya dönüştüğü tehlikeden ebeveynler habersiz haldeler! Sözün bittiği yerdeyiz derken, tüm bu olup bitenlerle birlikte; toplumsal vicdansızlık almış başını gidiyor. Kimsenin kimseye acımadığı günümüzde, daha çok para kazanma hırsı; insanı insanın kurdu haline getirmiş durumda.
Faiz, karaborsa, ihtikar, haksız kazanç ve yorulmadan zengin olma hevesi; toplumda helal ve haram bilincini kaybettirmiştir. Gemiyi yürüten kaptandır sözü, günümüzde; gününü kurtaran kahramandır düşüncesine dönüşmüştür! Mazlum coğrafyalarda akan kan ve gözyaşı, birçok kimsenin ne gündeminde var ne de vicdanını sızlatmakta.
Gazze'de devam eden soykırımı sessizlik içerisinde seyreden ümmetin; zihnen, ruhen ve fikren öldüğü manasına gelmiyor mu?
On binlerce Müslüman kardeşimizin; teknolojinin en gelişmiş tahrip bombalarıyla katledildiği Gazze'de; çocukların çığlığı, anaların feryadı hepimizi Allaha şikayet ettiğini ne zaman anlayacağız?. Evet, sözün bittiği yerdeyiz; hemde öyle bir yerdeyiz ki; artık kelimelerden, cümlelerden, satırlardan hicab duyar hale gelmişiz.
Dua etmeye yüzümüzün kalmadığı, idrakleri yutan bir girdabın, kabusa dönüşmüş zifiri dehlizlerin derinliklerinde kaybolmuş bir şekilde gidiyoruz!
Zaman; söz ve laf edebiyatı yapmanın zamanı değil; silkinmenin ve özümüze dönmenin vaktidir. Yarın çok olabilir!
Şu Şiirimle bitirmek istiyorum:
KATİYEN!
Yüreğim volkan gibi, tenim de yanar dağı,
Yüzümdeki tebessüm, Ağustos'un sıcağı.
Mahrem şu coğrafyamda, kefere'nin ayağı,
Kesilmedikçe yüzüm, katiyen gülmeyecek!
Kırk senedir bu dertle, yanar durur yüreğim,
Bir asırdan beridir, bağlanmıştır bileğim.
Kan kokan dilekçemle, mahşere gideceğim,
Ömür boyu zalime, kinim hiç dinmeyecek!
Mizari der, zalimin ebediyyen hasmıyım,
Davam bana emanet, ölüme bendesiyim.
Bakmayın güldüğüme, derdimin
dertlisiyim,
Yaşadığım müddetçe, kavgam hiç bitmeyecek!
Mizari.
0 Yorum