"Yaratan Rabbinin adıyla oku! - O, insanı bir alaktan yarattı. - Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. - Ki O, kalemle yazmayı öğretendir. - İnsana bilmediğini O öğretti.” (Âlak suresi. İlk beş ayet) Kur'an'i Kerim'in ilk inen bu beş ayetini okurken; üzerinde iyice düşünüp okumalıyız. Düşünerek okumalıyız ki; neyi nasıl, niçin ve hangi maksat ile okumamız gerektiğini iyice öğrenmiş olalım!
Evet, Allah'ın ilk emri oku'dur sloganıyla yola çıkıp, fakat Allah'ın emrine göre eğitim ve öğretim müfredatını düzenlemeyen; kurumlarda eğitim gören gençlerin arasından tabir caizse ha bire defolu insanların çıktığı görülmektedir. İster kabul edilsin ister edilmesin; kurulmuş olan mevcut dokuma fabrikası misalinee olduğu gibi, düzgün ve kaliteli ürün yerine; defolu, yırtık ve arızalı ürün çıkarmaya devam edilmektedir... İnsan kuldur, kul kendini sevk-u idare edecek kanunları yapmaya başladığında; kendisini yaratan Allah'a baş kaldırmaktadır. Bundan on dört asır önce, Mekke'deki yaşam tarzına neden cahiliyye devri denildiğini iyice düşünmemiz gerekmektedir?
Zira o insanlar da, Allah'ın varlığına inandıklarını söylüyorlardı... Lakin Allah'ın kayıtsız şartsız hakimiyet ve egemenliğini kabul etmiyorlardı. Etmedikleri için ve kendi elleriyle yonttukları putları ilah ittihaz etmekle; müşrik oluyorlardı. Tıpkı günümüzde cahiliyye inancını savunan ve taşıyan çevrelerin yaptıkları gibi! Günümüzde laiklik ve Demoktasiyi hayat düzeni olarak benimseyenlerin kahır ekseriyeti; Allah'ın varlığına inandıklarını söylemekle birlikte; Allah'ın şeriat'ına karşı olduklarını her vesileyle dile getirmekten hiç çekinmiyorlar... Bak inandıklarını söylüyorlar, ama kayıtsız şartsız iman ettiklerini değil! İslâm inancına göre, bir kişi; ben Müslümanım ama Şeriatı kabul etmiyorum dediğinde; kılın yoğurttan çıktığı gibi iman ondan çıkar. Neden? Çünkü o, Allah'ın her şeyin tek ve bir hakimi olduğunu kabul etmiyor.
Defolu ürünler olur da, defolu insan olmaz mı? Yaşadığımız çağda, özellikle islâm coğrafyasında; son yüz yılda defolu insan sayısında artış baş göstermiş ve hala göstermeye devam etmektedir.
Hep yazıyoruz çiziyoruz, hastalığımızın kaynağının; Allah ve Resulü'nün emirlerine göre yaşamadığımızdan dolayıdır. Allah'a kul, Resûlüne Ümmet olmayı şiar; dava, dert, arzu ve öncelikli meselemiz yapmadığımız müddetçe, âdil bir dünya düzenini arzu etmek, beyhude bir bekleyiş olmaya devam edecektir...
Söz konusu olanlarla, ne alakası var diyenlerin; bunca tedbir, ceza, korkutma ve engellemelere rağmen; hala defolu, yozlaşmış, maneviyattan uzak, başına buyruk hareket eden, gayesiz ve ülküsüz bir nesilden kurtulamadıkları ortadadır. Ne diyelim, istatistikler bu şekilde korkunç bir sonuç gösterirken; toplumsal olarak; yaşadığımız buhran ve tehlikelinin bizi maddi ve manevi kapadığından hala bihaberiz. Çok yazık! Kısacası yegane kurtuluşun; Allah'ın hükümlerine tam teslimiyetten geçtiğine, bir an önce inansak insanlık birçok olarak sıkıntıdan kurtulmuş oluruz!
Selâm ve dua ile.
0 Yorum