Hz. Muhammed (a.s.)’in yaptığı her davranışı benimseyerek yapmaya çalışmak ve yapmak Müslüman olmanın gerekliliğidir. Zira O(a.s.)’nun her davranışı Müslümanlar için örnek teşkil edecek davranışlardı. O’nun hayatı Müslümanlar hayat ve yaşam kılavuzudur. O halde yeme ve içme konusunda da Müslümanların yegâne örnek alacağı kişi Hz. Muhammed (a.s.) olmalıdır.
Hz. Muhammed (S.A.V.)’in beslenme şekli “az yemek”ten oluştuğunu ve bunu tüm insanlara da tavsiye ettiğini görüyoruz. Yemek yemedeki amacın karnını tıka basa doldurmak, “güzel” ve “lezzetli” olarak görülen yiyeceklerin bolca yenilmesi anlamına gelmemesi gerektiği yönünde bir beslenme felsefesi olduğunu görmekteyiz.“İnsana belini doğrultabilecek birkaç lokma yeter. Bunu yapamıyorsa, karnının üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de teneffüs etmeye ayırsın.” Şeklindeki Hadis-i şerifleri bunu açıkça göstermektedir. Buna benzer birçok hadisi-i şerifte günde iki öğün ve az yemenin, doymadan sofradan kalkmanın, lokmaları ağza göre almanın ve iyice çiğnedikten sonra yutmanın önemine değindiği görülmektedir. Bir başka hadis-i şeriflerinde “Çok yiyip içmek hastalıkların başıdır.” Buyurmaktadır. (Dâre Kutni) Bu hadislerde, İnsanın “yemek için yaşaması” yerine “yaşamak için yemek yemesi” gerekliliği vurgulanmaktadır.
Bu çerçeveden bakıldığında Hz. Muhammed(a.s.)’ın kutlu doğum haftasında O`nun(a.s.) örnek ahlakı başta olmak uzere birçok yönü ile ilgili konferanslar, paneller, seminerler düzenlenmesi takdire şayandır. Ancak, bu programlarda Hz. Muhammed (a.s.)'in hayatimizin de temel detayları için örnek teşkil edecek yönlerinden fazla söz edilmemesi ciddi bir eksikliktir. Özellikle fazla yemenin bir alışkanlık haline getirilmesi ve bunun sonucunda da obezite başta olmak üzere birçok hastalığın insanların başına bela olduğu bir çağda Hz. Muhammed (a.s.)'in yaşam tarzi içinde yeme ve içme seklini örnek almak gerektiğini ve ancak bu şekilde bu illetlerden kurtulmanın mümkün olduğuna inanıyorum. O'nun(a.s.) yeme ve içme seklinin Müslümanlar tarafından bire bir örnek alınması gerekmektedir.
Evet, Peygamber efendimiz (a.s.) tirit yemeğini sevmesi dolayısıyla O’nun kutlu doğumu münasebetiyle insanlara tirit ikram etmek çok hoş bir gelenektir. Lakin tirit yemeğe giden insanlar, midelerinin tamamını değil üçte birini yemeğe ayırmaları gerekir ki O’nun değerli sünnetine uygun olsun. Verilen tirit ziyafetlerinde tıka basa yemek yenilmesi O’nun sünneti ile bağdaşmadığı kanaatindeyim Hem az yenildiğinde, türlü eza ve cefa ile hazırlanan tirit yemeğini daha çok insanın yemesi mümkün olacaktır.
Hz. Muhammed (a.s.)’ın devrinde yemek için fazla gıdanın olmadığını, zamanın beslenme şeklinin bu yönde olduğunu hatta yoksulluktan dolayı fazla yemek yemediğini söyleyenler vardır. Oysa gerektiğinde beş parmağından beş çeşme gibi su akıtan, iki kişilik yemekten yüzlerce kişinin doyması gibi büyük mucizeler gösteren bir zat, istese ve dileseydi her zaman sofrasını türlü türlü yiyeceklerle donatamazımıydı? Elbette donatabilirdi. Lakin O’nun yemek yemesi sadece “belini doğrultabilecek birkaç lokma ” amacı taşıdığını görmekteyiz.
Az yemenin insan sıhhati açısından ne kadar önemli olduğunu, Hz. Peygamber(a.s.) döneminde doktora ihtiyaç duyan çok az kişi olduğu yönündeki rivayetler ile daha iyi anlamaktayız. Tıbbi Nebevi’de şöyle bir hadise nakledilir: “Asr-ı Saadet’te, hükümdarlardan biri Peygamber Efendimize hizmet için bir doktor göndermiş. Bu Doktor, Efendimizin yanında uzun süre kalmış ve hastaları tedavi etmek için beklemiş. Fakat tedaviye çok az kişinin ihtiyacı olduğunu görünce geri dönmek için izin istemiş. Peygamber Efendimiz de az hastalanmanın sebebinin, ‘ashabın iyice acıkmadıkça yemek yememesi ve yemekten tam doymadan kalkması’ olduğunu söylemiştir”. Az hastalanmak sağlıklı yaşamın karşılığıdır. O halde Hz. Muhammed (S.A.V)’in emir ve tavsiyelerine uyup, sağlıklı yaşamak gerekir.
O’nun(a.s.) yemeğinde ayrıca şunları görmek mümkündür: Çok sıcak yemeği sevmediği, avlanan kuş etlerini yediği, kabağı çok sevdiği, “Acve” hurması olarak bilinen hurma çeşidini çok sevdiği, tatlı ve balı sevdiği, sirkeyi övdüğü, görmekteyiz. Hiçbir zaman yemeği yermediği bildirilmiştir. Birçok hadis kaynaklarında Ekmeğini zeytinyağı ile birlikte yediği rivayet edilmektedir. Ayrıca Kavun, karpuz ve yaş hurma sevdiği ve bu meyveleri övdüğü rivayet edilmektedir.( Ramuz El Hadis, Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi
Özellikle Peygamberlerin şehri olması ile övündüğümüz Şanlıurfa’nın çok yeme ve içme ile de ön plana çıkarılması çabalarının oluşu da ayrıca düşünülmesi gereken bir durumdur. Hz. Muhammed(a.s.) başta olmak üzere bütün peygamberlerin davranışları ve hayat tarzları iyice incelenmesi, düşünülmesi ve örnek alınması gereken durumlardır. Zira Hz. Muhammed (a.s.) bütün peygamberlerin de önünde olan bir makam sahibidir. Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi:
“…Demek, herbir nevi mevcûdâtın, hattâ yıldızların da bir ser-zâkiri ve nur-efşan bir bülbülü var. Fakat, bütün bülbüllerin en efdali ve en eşrefi ve en münevveri ve en bâhiri ve en azîmi ve en kerîmi ve sesçe en yüksek ve vasıfça en parlak ve zikirce en etemm ve şükürce en eamm ve mahiyetçe en ekmel ve Sûretçe en ecmel, kâinat bostanında, arz ve semâvâtın bütün mevcûdâtını lâtif secaatıyla, leziz nağamatıyla, ulvî tesbihatıyla vecde ve cezbeye getiren, nev-i beşerin andelib-i zîşanı ve benî-Âdemin bülbül-ü zül-Kur'anı: Muhammed-i Arabî'dir (a.s.) (Yirmidördüncü söz)
Afiyette kalın
0 Yorum