Reklam Alanı

HEDİYELEŞMEK SEVGİYİ ARTIRIR

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Muhterem Kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz. 

Efendim;

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Yabancı bir ülkeye gidildiği zaman, orada yolu bilen, oranın dilini bilen birine rastlamanın insana verdiği sevinci, başına gelmeyen anlayamaz. Orada tanıyan ve seven biri gelip, “Beraberiz, hiç üzülme” derse, garip olan o insanın sevinci tahmin edilemez. Ölünce de İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi büyüklerden biri, “Hoş geldin, artık üzülme, beraberiz” derse ne güzel olur! Bunun için yapılması gereken şeyler de çok kolaydır. Peygamber efendimiz, “Hediyeleşmek sevgiyi artırır” buyuruyor. İşte bizden önce âhirete intikal etmiş olan sevdiklerimizin, büyüklerimizin ruhlarına gönderdiğimiz hatimler, Fâtihalar ve dualar, hep bizim onlara verdiğimiz hediyelerdir.

Mübarek bir zata gönderdiğimiz Fâtiha, altın tabaklar içinde ona sunulur. Denilir ki: “Dünyadan sizi seven filan oğlu filan size bu Fâtiha’yı göndermiştir...”

Mazhar-ı Can-ı Canan hazretleri: “Büyük bir zata Fâtiha gönderilince, o anda, hediyeyi alan o zat, mutlaka teşekkür için teveccüh eder” buyuruyor. O büyükler teveccüh edince, maddî mânevî nimetlere kavuşulur.

Her seferinde altın tabaklar içerisinde bu hediye ikram edilir. Üç beş on derken, “Bunu kim gönderdi?” sorusuna hep, “Aynı şahıs efendim” cevabını alırlar. İşte o şahıs da, vefat ettiği zaman, orada o büyükler, “Sen bize çok şeyler göndermiştin, hoş geldin” derler. Bu şekilde hediyeleşerek, o büyüklerle olan âşinalık ne kadar artarsa, âhirette buluşmak ümidi de o kadar çok artar.

Karşılıklı olmalı

Hepimiz, böyle Fâtihalar, hatimler gönderdikçe, sanki o zatlar üzerinde bir hak teşekkül ediyor. Çünkü Peygamber Efendimiz, “Hediyeleşin” buyuruyor. Bu, “Hediye verin, hediye alın” demektir. Hediyeleşmek, tek taraflı değil, karşılıklı olur. Yine Peygamber Efendimiz, “Hediye verene verecek bir şey bulamazsanız, ona dua edin” buyuruyor. Bu da bir karşılıktır.

Ölmüşlerimize vereceğimiz hediye, Kur’ân-ı Kerim okumak, sadaka vermek, sevabını ruhlarına bağışlamaktır. Onlar bu işin altında kalırlar mı hiç? Onlar da bize fazlasını ikram ederler. O hâlde bütün sevdiklerimize, Silsile-i Aliyye büyüklerine her gün hiç olmazsa bir Fâtiha okumalı.

İnsanların bizi sevebilmesi için

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Allahü Teâlâ, hiç kimseyi âmir, tüccar veya patron olarak yaratmadı. Bunlar birer sıfattır. Bu sıfatlara sahip olanlar, büyükleri tanıyıp bu yolun kıymetini, hizmetlerin önemini bildiği hâlde, bunları dine hizmette, diğer kullarına İslamiyet’i bildirmek, doğru kitapları yaymak için kullanmazlarsa vebal altında kalırlar. Allahü Teâlâ bize, İmam-ı Rabbânî hazretleri gibi, vazifesi İslamiyet’i bildirmek olan mübarek zatları tanıttı ve sevdirdi. Mademki biz bu zatları sevdik, onlara tâbi olduk, peki dedik, o hâlde asıl işimiz İslamiyet’i anlatmak ve sevdirmek olmalıdır.

Eğer insanlar bizi sevmezse, bizim anlattığımızı nasıl sevsin ve bizi nasıl dinlesin? Aksine, yanımıza gelmez, bizden kaçarlar. Demek ki İslamiyet’i sevdirmek için, önce kendimizi sevdirmemiz lazımdır. İnsanların bizi sevebilmeleri için de, Allahü Teâlâ’nın bizi sevmesi lazımdır. 

Allahü Teâlâ bir Hadis-i Kudsi’de, “Nefsine düşman ol, çünkü nefsin bana düşmandır” buyuruyor.

Eğer biz kendimizi beğenip, nefsimizin peşinde gidersek, Allah bizi sevmez. Allahü Teâlâ’nın sevmediğini kulları nasıl sevsin? Allahü Teâlâ’nın bizi sevmesi için de, nefsimizi sevmeyeceğiz, kendimizi, ibadetimizi ve işlerimizi beğenmeyeceğiz. Bilakis kendimizden iğrenip, hep nefsimizle hesaplaşmalıyız. O zaman insanlar elde olmadan bizi sevmeye başlar. Çünkü sevimli ve mübarek olan, ruhtur. Nefsimiz inledikçe, ruhun hâlleri, yani güzel ahlâk ortaya çıkar. Ondan sonra da insanlar bizi sever.

Müslüman, “Yanına gideyim de istifade edeyim, o mutlaka bana güzel şeyler söyler, bana dua eder” diye hasreti çekilen, yanına sokulmak ihtiyacı duyulan kimsedir. Eğer insanlar, “Yahu boşver. Şimdi gideriz, adam bize bağırır çağırır, bir laf söyleyip moralimizi bozar. Şu yan taraftan geçelim” diyorlarsa, bu çok tehlikelidir. Böyle bir kimsenin son nefeste imansız ölmesinden korkulur. İnsanların bizden kaçmasının sebeplerinden biri de, iş icabı verilen mevki, makam ve sıfatlarımızdır. Hâlbuki makbul olan, o mevkiler makamlar değildir. Bunlar yüzünden insan aczini unutup, başkalarına tepeden bakmamalı. Yanına yaklaşılmaz biri olmamalı.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

HEDİYELEŞMEK SEVGİYİ ARTIRIR
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.