Geçenlerde bir hafta sonu KPSS'ye giren öğrenci refakatçısı olarak sınavın yapıldığı kampüste sınavın bitmesini beklemeye koyuldum. Benim gibi öğrencisini bekleyen kalabalık insan kitlesi vardı. Kimi aileler toptan gelmişti hatta dedeler nineler torunlar 15 - 16 kişilik aileler vardı. Çoğusu hazırlıklı gelmişti halılar yastıklar minderler getirmişlerdi duvar diplerinde, ağaçların altında, refüjlerde, binaların girişlerinde velhasıl ufacık bir gölge bulunan her yerde oturan insanlar, aileler gördüm. Bendeniz de gâh bir yerde oturarak, gâh dolaşarak vakit geçirmeye çalıştım. Bu süre içinde birçok üzücü durumlara şahit oldum. Örneğin gördüğüm ailelerin çoğunluğunun hiçbir boykota katılmadığını İsrail malı ürünleri rahatlıkla kullandıklarını gördüm İsrail destekçisi kolaları ve diğer yiyecek içecek ürünlerini rahatlıkla tüketiyorlardı. Oysa Hanımlar tesettürlü erkekler de ağızları besmeleliydi.
Tavırlarından ve keyif içinde kolalarını yudumlamalarından sanki İsrail diye bir canavar yokmuş, öyle bir zulüm de yapılmıyormuş, Gazzeliler de bizim gibi rahat bir şekilde hayatlarını sürdürüyorlarmış, bebek, çocuk, kadın, yaşlı katliamları yokmuş gibi bir izlenim ediniliyordu. Tolstoy ne güzel söylemiş: "Acı duyabiliyorsan, canlısın. Başkalarının acısını duyabiliyorsan, insansın." Sadece kendilerinin veya kendi çocukların başına bir musibet gelince acı hissediyor ama güya din kardeşi olduklarını kabul ettikleri Filistinliler ve çocukları vahşice katledilince acı hissetmiyorlar. İşte bu, insanlıktan çıkmış olmanın alametidir. Oysa öldürülen Gazze bebeklerinin acısını hissetmek için Müslüman olmak şart değildir insan olmanın şartıdır. Şahsen bu toplumdan bir ürküntü hissettim. Öyle ya on binlerce masum bir-iki gülük, birkaç aylık, henüz bir yılını bile doldurmamış bebekleri vahşice öldüren İsrail'in bu vahşetini hiç dikkate almamak ve yokmuş gibi keyifli hayatına devam etmek, Müslüman olduğu halde zorunlu gıda değil de keyif ve tenezzüh için İsrail ürünlerini kullanmaya devam etmek, gerçekten büyük bir ürküntü veriyor. Demek ki bizim de başımıza bir şey gelse bu durum devam edecektir..
İnsan bir tehlike sırasında topluma sığınır. Toplumun koruyucu özelliği vardır birine zarar vermek isteyen de toplum içinde herkesin gözü önünde yapmaktan çekinir. Maalesef toplumumuzun bu özelliğini yitirdiğini görüyoruz. Ama kolalarını içen, Filistin bebeklerinin acısını hissetmeyen bu toplum çok ürkütücüdür. Demek hiç kimseyi korumayacakları, kendilerine sığınanları yüzüstü bırakacakları, hatta onları düşmanın eline teslim edecekleri bunlardan beklenir.
Cuma namazına gidiyoruz, camileri tıklım tıklım dolu, cemaatin cami avlusuna, hatta avlunun dışına bile taştığını görüyoruz. Kalabalık “maşallah” dedirtiyor. Ama AVM’lerde, çarşı-pazarda, maalesef camideki Müslümanlık pek görünmüyor. Gerçek ve duyarlı Müslümanları tenzih ederim ama İsrail ve yandaşlarının mallarının büyük ilgi görmesi, İsrail boykotuna katılanların azlığı, İsrail malı meşrubat ve kahve keyfinden bile vazgeçmeyenlerin çokluğu, bu toplumun Müslümanlığı konusunda şüphe uyandırıyor. Camide Müslüman ama cami dışında başka bir kimliğe bürünen toplum, gerçekten ürkütücüdür.
Cuma namazına katılmak, “İslam’ın yandaşı olmak ve bütün müminlerle kardeşliği kabul etmek” demek değil midir? Camide İslam’ın yandaşı ama dışına çıkınca Yahudi yandaşı olmak nasıl ürkütücü olmasın? “Gazzelilerle, Kudüs’le bir bağımız yok!” diyenler bilmelidirler ki, Allah’ın kurduğu ve Kur’an’ın: “Müminler ancak kardeştirler” (Hucurât, 10.) fermanıyla ilan ettiği semavi kardeşliği inkâr etmiş ve katiyyen küfre yuvarlanmış oluyorlar.
“Kudüs’le ne alakamız var?” Diyenlere karşı ben de diyorum ki: Tuhuplu olduğum kadar Kudüslüyüm ve Gazzeliyim. Bunu kabul etmeyenlerin, yani Kudüsle ve Gazze ile bir alakaları olmayanların Müslümanlıkla da bir alakaları yoktur.
0 Yorum