“Ben yoruldum. Biz yorulduk.
Çocukluğumuzdan başka bir şey istemiyoruz.
Sürekli bir şeyleri taşımaktan sürekli yer değiştirmekten yoruldum.
Her gün ölmeyi diliyorum.
Ölmek istiyorum artık ölüp dinlenmek istiyorum artık.
Çünkü yorulduk. Yorulduk!
Yorulduk bıktık acı çekiyoruz, her gün acı çekiyoruz.
Eziyet çekiyoruz her gün.
Ben çocukluğumu yaşamadım.
Sürekli bunları düşünmekten çocukluğumu yaşamadım.
Susuzluktan, açlıktan, sürekli yer değiştirmekten,
sürekli çabalamaktan bıktım artık yoruldum.
Her şeyden yoruldum, ölüp dinlenmek istiyorum artık.”
Gazze’de Bir Çocuk
Sosyal medyaya bakıyorum. Gazze’de; “Her şeyden yoruldum, ölüp dinlenmek istiyorum artık” diyen çocuğu izledim, bir daha izledim. Bir daha izledim. Çocuktan geriye bana kalan kocaman bir utanç oldu. Utanmak dedim, belki yapabildiğimiz tek şey ama her şeye rağmen bizi insan kılacak dahası insan kalmamızı sağlayacak tek duygu.
“Şayet utanmıyorsan dilediğini yap!” Ne muhteşem bir söz… Öylesine söylenilip geçilebilir mi? üzerinde çokça düşünülmesi gereken bir uyarı. Yüce Resul hayatın her alanında bize eşlik etmesi gereken bir duyguyu hatırlatıyor bize: Utanın!
“Her şeyi tam olsa da, utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır.
Çünkü diri olmak Allah önünde utanmak demektir.
Utançsız insan paslıdır.
0 zaman da Ona Allah’ın nuru vurmayacak demektir.
Allah'ın nurunun vurmadığı insan ise diri değildir.
Yahudi, bütün inancını kaybetmiş bir eski zaman kalıntısıdır.
Peygamberlerin önünde utanmayıp seslerini yükselttiklerinden bu yana, her şeye sahip olsalar da bu tarihî ukde yüzünden mutsuzdurlar.
Utançsız adam mutsuzdur…
Müslümansa her şeyden önce Allah'tan utanır.
Yaratılmış olmaktan utanır.
Daha doğrusu, yaratılmış olma şanının hakkını verememekten korkusu ve utancı vardır.
Allah'ta yok olmak, İnsanın ruhuna bütünüyle utancın yerleşmesi ve başka her türlü duygunun Kovulmasıyla gerçekleşir…”
Sezai Karakoç, “Kıyamet Aşısı” için utanmak duygusuna işaret ediyordu. Utanmak; insanın en soylu duygusu. Bugün dünyanın geldiği noktada utanmak maalesef sessiz sedasız aramızdan çekiliyor. Her alanda utanmanın, utanç duymanın geri çekildiği bir yaşamla karşılaşıyoruz. Ancak insan olanlar utanır. Hayvanların utanmak gibi bir özelliği yoktur. İnsan olmak gibi bir derdi olanlar utanır. Ve insan utanabildiği kadar insan olabilecektir. Utanabildiği kadar insan kalabilecektir. Ve utanmazlık; bu bağlamda insanın insanlığından uzaklaşmasıdır. İnsanlığa ne varsa zarar veren, ne varsa insan olmaklık duygusundan uzaklaştıran, ne varsa insan olana yakıştıramadığı, ne varsa insan olan bunu yapmaz dedirten bunlara karşı olarak ve bunlardan utanarak uzak kalabilecektir ve de insan kalabilecektir. İnsan her şeye rağmen utanabilmeyi biliyorsa ancak umut var olacaktır, geleceğe dair umut diri tutulabilecektir. Ve utanmayı bilmeyen, utanmayı öğrenememiş, utanmaktan uzak insana hiçbir şeyi öğretilemeyecektir.
Gazze bir kez daha bize utanmayı öğretti. Unutmayalım ki Gazze’de; utanmadan her türlü vahşeti sergileyen terör devleti İsrail, utanan insanlara soykırım uyguluyor. Gazze, utanmaz insanlara karşı utananların mücadelesi... Ve sonuç ne olursa olsun, insanlık utanmayı bırakırsa kaybedecek… Mehmet Sabri Genç’i dinleyelim. “Utanmak" insan olana mahsustur... Hayvanlar avret yerlerini yaprakla örtmezler. İlkin “utanma” duygusuyla kendini toplumda belirli kılan çocukları öldüren İsrail, sadece çocukları öldürmüyor. Çocuğun simgelediği ümidi, umudu, merhameti; savaşmanın dahi ahlâkını yok ederek, Tanrı’yı kendince kıyamete zorluyor... Çocuklarınıza sahip çıkın. “Utanma”yı bırakmayın. Kıyametin, “utanmazların” zorlamasıyla değil “utananların” azalması ve tamamen yok olmasıyla kopacağını biliyoruz. Elimizdeki fidanları dikmeye, utanmaya, insan kalmaya, insanca savaşmaya devam edeceğiz. Bizleri sırtımızdaki işkembelerden çocuklarımız kurtaracak; sahip çıkarsak...”
Evet, sosyal medya ile başlamıştık yazımıza. Bu hafta köşemizi biraz da sosyal medyadan etkilendiklerimize bıraktık. Gazze’de bir çocuğun duygularının hatırlattığı utancımızla başlamıştık. Yine sosyal medyadan çok etkilendiğim bir videodan bir kesit ile bir amcamızın utanmak duygusuna dair sözleriyle bitirirken, hem kendimize hem de okuyucularımıza; Utanın! Diyelim. Utanın!
“Utanmaz Adam”
Geçen gün hanım sofrayı hazırladı. Akşam yemeği yiyeceğiz. Akşam yemeğinde 3-5 gün önce pişmiş, buzdolabından çıkmış yemek var ve yanında da fazla bir şey yok… Kendi kendime şöyle diyecektim… Hanım bizim başka şeylerimiz o kadar dolu. Neden çeşit çeşit yemek yapmıyorsun, diyecektim. Filistin aklıma geldi. (Videonun bu kısmında duruyor ve ağlıyor...) Dedim ki utanmaz adam… (ağlamaktan konuşamıyor) Utanmaz adammmm! Utanmaz adam! Sen ne biçim adamsın ki yemeği beğenmiyorsun. Kendi kendime ama ne hanıma söyledim ne bir şey… Utandım… Kendimden utandım… Filistinlilerden utandım… Ölen çocuklardan utandım… Ağlayan kadınlardan utandım… Yıkılan evlerden utandım… Sönen ocaklardan utandım… Ve sesimi kestim sessizce… O günden beri hiçbir gün, hanıma soframızda ne var, şu mu var, bu mu var demiyorum ve dememeye de karar verdim…”
0 Yorum