Yeryüzünün ilk peygamberi olan Hz. Âdem (AS)’a ilk itiraz eden, küçümseyerek kendini ondan üstün gören İblis (şeytan)’dır. O günden beri insana karşı düşmanlığını sürdürmüştür. İnsanları çeşitli desiselerle kandırarak peygamberlere düşman etme çabası içine girmiştir. Şeytanın insana itirazı, sadece böbürlenmekten, anlamsız kibrine mağlup olmaktan ibarettir. Öne sürdüğü “Beni ateşten onu topraktan yarattın, ateş topraktan üstündür!” şeklindeki mantıksız gerekçesi, ancak şeytana yakışan bir saçmalıktan öteye gitmemiştir.
Şeytan, bir kısım insanları kendine yandaş seçerek şeytanlık eğitiminden geçirdikten sonra o mel’unun bile hayrette kaldığı boyutta şeytanlaştıkları görülmüştür. Ateşte kızdırılan demir parçası da ateşe dönüştüğü, hatta ateşten daha yakıcı bir hal aldığı gibi, Şeytanlaşan insanlar da şeytandan daha şeytan bir hale dönüşebilirler. Şeytan, örneğin Allah’ı, peygamberleri, melekleri, Allah’ın kitaplarını inkâr etmemiştir; Cenab-ı Hak’la konuşup O’ndan mühlet istemiştir. Oysa onun tezgâhından geçen, onun tuzağına kapılan insanlar tamamen inkârcı olmuşlardır. Bu nedenle Kur’an, insanlardan da şeytanlar olduğunu bildirmektedir.
Şeytanların en büyük hedefi, peygamberlere itirazı yaygınlaştırmak, peygamber düşmanlığını körüklemektir. Çünkü peygamberler Allah adına insanların rehberleridir; onların başarısı, şeytanların hezimetine yol açar. Bu itibarla bütün güçleriyle, insanları peygamberlerden soğutmaya, peygamberleri insanların gözünde sıradanlaştırmaya çalışırlar. Kur’an-ı Kerim peygamber düşmanı bu şeytanları şöyle bildirmektedir:
“İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı (süslü, çekici) laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.” (Enam, 112.)
Ayette, cin şeytanlarının yanı sıra insanî şeytanların da bulunduğu ve bunların peygamberlere düşmanlıkta birbirleriyle iletişim içinde bulundukları bildirilmektedir. Yine ayette geçen ve meallerde “fısıldarlar” şeklinde Türkçeye çevrilen “yuhî” kelimesi “vahyederler” anlamındadır. Bundan da, peygamberler Allah’tan vahiy aldıkları gibi, insanî şeytanların da cini şeytanlardan ilham, vesvese ve fısıltı şeklinde peygamber düşmanlığı için mel’unca düşünceler aldıkları anlaşılmaktadır. Demek “yuhî=vahyederler” kavramı, insan ve cin şeytanları arasında düşünce bazında bir iletişim bulunduğuna işaret eder.
İnsanî şeytanlar kendilerini güçlü hissettiklerinde, cini şeytanlarla işbirliği içinde peygamberlere ve ona inananlara karşı şiddete başvururlar. Çünkü akıl, mantık, gerçeklik kurallarıyla mücadele edemezler ve onları mağlup edemezler. İnsanî şeytanların gerekçeleri İblis’in gerekçesinde olduğu gibi saçmalık, çürük ve hezeyandır. Ancak güçsüz olduklarında da “münafıklık” denilen ikiyüzlülüğe sığınırlar; “inanma” perdesi altında çeşitli sinsi planlar yapmaya, peygambere ve inananlara hakaretler etmeye başlarlar. Allah’a ve peygamberine hakaret, elinden hiçbir şey gelmeyen aciz şeytanların küfürlerinin şiddetiyle incitici, iftira dolu sözlü saldırı şeklinde kendilerini ortaya koymalarıdır.
Kendisini tedavi ederek ölümcül hastalıktan kurtaran doktora saldıran akılsız ve aptal kabul edilir. Bütün âlemler için rahmet olan, kâinata nur ve huzur dolduran ve ebedi cehennemden kurtaran peygambere (ASV) saldıranlar daha aptal ve insafsızdır.
Zamanındaki düşmanlarının bile “el-Emin” unvanıyla andığı Peygamber (ASV), yetiştirdiği sahabe toplumu ve getirdiği mutlak adalet ve rahmet düzeni, inanmayanları bile etkilemiş ve hayran bırakmıştır. Ehl-i akıl ve ehl-i insaftan hiç kimse O’na itiraz ya da saygısızlık etmemiştir. Ancak günümüzde, herhangi bir olumlu duruşu bulunmayan, yürekleri pas tutmuş, inancında dahi sahtekârlık yapan, akıl ve insaftan mahrum şeytanlaşmış insanlar, rahmet indiren bulutlara havlayan köpekler gibi, televizyon ekranlarından, görsel ve yazılı medyadan O yüce Rahmet arşına doğru hırlamaktadırlar. Bu hırıltıları yalnız kendilerini zarara sokar.
Mekl’un İsrail’in, Gazze’de bebek, çocuk ve kadın ve savunmasız insanlara uyguladığı vahşet ve soykırım karşısında sessiz kalan sözde Müslüman çoğunluğun korkaklığından cesaret alan şeytanların sesi yeniden yükselmeye başladı. Oysa şimdiye kadar uzun bir süre köşelerine sinmiş, münafıklık maskesiyle kendilerini örtmüşlerdi, sesleri solukları fazla çıkmıyordu. Şimdi bu yüreksiz şeytanlar, ümmetin içindeki korkakların çokluğundan cesaretlenerek Mübarek peygamberimize dil uzatacak kadar hadsizleştiler.
Kur’an, bu şeytanlara ilişkin olarak şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır”. (Ahzab, 57)
İslam’ın yüz akı mübarek Gazze’nin ortaya koyduğu hayırlardan biri de münafıkları, saklanmış şeytanları deşifre etmesidir. İslam camiası içinde yer edinen ve Peygamber (ASV)’a dil uzatan zındıkların münafıklık teknikleri de artık işe yaramayacaktır. Unutulmamalıdır ki, İslam dini tertemiz ve mübarek büyük bir denizdir, içinde leş barındırmaz. Kendisinden olmayan leş hükmündeki zındıkları, gizlenmiş şeytanları asla içinde barındırmaz, er-geç kıyıya atacaktır. Bundan emin olun! Allah Kerim’dir.
0 Yorum