Reklam Alanı

EVLİYALIĞA KAVUŞTURAN YOL TASAVVUFTUR

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Muhterem Kardeşlerim…

Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz. 

Efendim;

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:

İslam dininin bir sureti, bir de hakikati, özü vardır. Sureti, önce iman etmek, sonra, Allahü Teâlâ’nın emirlerine ve yasaklarına uymaktır. İslam dininin suretine kavuşanların Nefsi Emmare’leri inkârda ve isyan etmektedir. Bunların imanı, imanın suretidir. Kıldıkları namaz, namazın suretidir. Oruç ve başka ibadetleri de böyledir. Çünkü, Nefs-i Emmare, insan varlığının temelidir. Herkes “Ben” deyince, nefsini göstermektedir. İşte, bunların nefsleri iman etmemiş, inanmamıştır. Böyle kimselerin imanları ve ibadetleri hakiki, doğru olabilir mi? Allahü Teâlâ, çok merhametli olduğu için, yalnız surete kavuşmayı kabul buyurmuştur. Bunları, razı olduğu Cennetine sokacağını müjdelemiştir. Yalnız kalbin inanmasını kabul buyurması, nefsin inanmasını da şart koşmaması, Onun büyük ihsanıdır.

Evet, Cennet nimetlerinin de, hem suretleri, hem hakikatleri vardır. İslam dininin suretine kavuşanlar, Cennet’in suretinden pay alacaklardır. Dünyada, İslam dininin hakikatine kavuşanlar, Cennet’in hakikatine kavuşacaklardır. Surete kavuşmuş olanlarla hakikate kavuşmuş olanlar, Cennet’in aynı bir meyvesini yiyecek. Fakat, herbiri başka tat alacaktır. Resulullah Efendimizin mübarek zevceleri Cennet’te, Resulullah’ın yanında olacak, fakat duydukları lezzet başka olacaktır. Eğer, başka olmasaydı, bu mübarek zevcelerin, bütün insanlardan [Peygamberlerden] daha üstün olmaları lazım gelirdi. Her üstün olan kimsenin zevcesinin de, bunun gibi üstün olması gerekirdi. Çünkü zevceler, Cennet’te zevclerinin yanında olacaktır. İslam dininin suretine kavuşanlar, buna uydukları zaman, ahirette kurtulabileceklerdir. Buna uyanlar, umumi evliyalığa, yani Allahü Teâlâ’nın rızasına, sevgisine ermiş demektir. Bununla şereflenen, tasavvuf yoluna girebilecek, “Vilayet-i Hassa” denilen özel evliyalığa kavuşabilecek kimse demektir. Bunlar, Nefs-i Emmare’lerini itminana ulaştırabilirler. Şunu iyi bilmelidir ki, bu Vilayet’te, yani İslam dininin hakikatinde ilerleyebilmek için, İslam dininin suretini elden bırakmamak lazımdır.

Tasavvuf yolunda ilerlemek, Allahü Teâlâ’nın ismini çok zikretmekle olur. Bu zikir de, İslam dininin emrettiği bir ibadettir. Zikretmek, Âyet-i Kerimelerde ve Hadis-i Şeriflerde övülmüş ve emredilmiştir. Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için, İslam dininin yasakladığı şeylerden sakınmak şarttır. Farzları yapmak, insanı bu yolda ilerletir. Tasavvuf yolunu bilen ve yolculara önderlik edebilen bir Rehber [Mürşid] aramak da, İslam dininin emrettiği bir şeydir. Maide Suresinin 35. Âyetinde, “Ona kavuşmak için vesile arayınız” buyuruldu. “Vesile, İnsan-ı Kâmil demektir”. Allahü Teâlâ’nın rızasına kavuşmak için, İslam dininin sureti de, hakikati de lazımdır. Çünkü, evliyalık üstünlüklerinin hepsi, İslam dininin suretine uymakla ele geçer. Peygamberlik üstünlükleri de, İslam dininin hakikatinin meyveleridir. Her üstünlükte Allahü Teâlâ’nın emirlerine ve yasaklarına uymak lazımdır.

Evliyalığa kavuşturan yol Tasavvuftur. Tasavvuf yolunda ilerleyebilmek için, Allah’tan başka her şeyin sevgisini kalbden çıkarmak lazımdır. Allahü Teâlâ’nın ihsanı ile, kalb hiçbir şeyi görmez olursa, “Fena” denilen şey hasıl olur. “Seyr-i İlallah” tamam olur. Bundan sonra, “Seyr-i Fillah” denilen yolculuk başlar. Böylece, “Beka” denilen şey hasıl olur ki, aranılan da budur. İslam dininin hakikati buradadır. Buna kavuşan zata “Veli” denir ki, Allahü Teâlâ’nın razı olduğu, sevdiği kimse demektir. Burada “Nefs-i Emmare” Mutmainne olur. Nefs, küfürden kurtulup, Allahü Teâlâ’nın kaza ve kaderinden razı olur. Allahü Teâlâ da, ondan razı olur. Kendini anlar. Büyüklük, kendini beğenmek hastalığından kurtulur.

(2/50)

Seyr, Sülûk, Cezbe 

Bazı din kitaplarında, Seyr, Sülûk, Cezbe gibi kelimeler geçiyor. Seyr; tasavvuf yolunda ilerlemek demektir. Sülûk de; uğraşarak tasavvuf yolunda ilerlemek anlamına gelmektedir. Cezbe; çekme, çekilme demektir. Allahü Teâlâ’nın sevdiği bir kulu kendisine çekmesi, yüksek derecelere kavuşturmasıdır. Bu da nefsi terbiye ederek, Allahü Teâlâ’yı çok anmakla olmaktadır. 

Bunlardan maksadın ne olduğunu da, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Mektûbât kitabında şöyle anlatmaktadır:

“Seyr ve Sülûkden maksat ve cezbe ve tasfiyeden beklenilen şey, nefsi kötü huylardan ve çirkin sıfatlardan temizlemektir. Bu çirkin sıfatların başı, nefse düşkün olmak ve onun arzularına, isteklerine tutulmaktır. İnsan, her şeyi, kendini sevdiği için sever. Çocuğunu, malını sevmek, onlardan istifade edeceği içindir. Seyr-i Enfüsî’de, insanı, Allahü Teâlâ’nın sevgisi kaplayarak, insan, kendini sevmekten kurtulduğu için evlat ve mal sevgisi de, bununla beraber yok olur.

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

EVLİYALIĞA KAVUŞTURAN YOL TASAVVUFTUR
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.