Hadis-i şeriflerde “Kabir hayatı” veya “Kabir azabı” şeklinde bildirilen ölümden sonraki hayat, bu dünyada benzeri bulunmadığından yine hadislerde insan anlayışına bir derece yakınlaştırmak için mecazi olarak tasvir edilmiştir. Ölümle ruh bedenden ayrılır ve ortada kalması ya da dondurulması söz konusu olmadığından ona uygun ruhani bir âlemde hayatını sürdürür. Bu âleme intikal ettikten sonra Münker ve Nekir adlarındaki sorgu melekleri tarafından sorguya çekilir. Mahşerdeki asıl büyük sorgunun öncüsü durumundadır. Kıyamet gününe kadar “Berzah” adı verilen bu hayat tabakasında iman ve amellerine göre ya bir çeşit cennet hayatı ya da bir çeşit cehennem hayatını yaşar. Bu nedenle Resulullah (ASV): “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur” buyurmuştur.” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyâme, 26, Hadis no: 2460.)
Emniyet güçleri tarafından yakalanan sanığın mahkemeye sevk edilmeden önce gözaltına alınarak bir ön sorguya tutulması gibi, ölen insanın ruhunun Berzah âleminde sorgulanması ve kıyamet gününe kadar o âlemde iskân edilmesi de ilahi bir gözaltı olarak değerlendirilebilir.
Hangi toplum olursa olusun, asayişin temini, insanların birbirlerine haksızlıklarını kısmen de olsa önlemek için emniyet gücü bulundurmaları ve suçlular için mahkeme kurmaları, Bütün kâinatı yaratan İlahi saltanatın da bir gözaltı teşkilatı ve büyük mahkemesinin bulunacağına delildir. Dünyevi mahkemeler, ona nisbeten çocukların büyükleri taklit ederek oynadıkları oyuncaklar durumundadır.
Peygamber (ASV) kabir sorgusu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: "Mü 'mine gelinip de mü'min kabri içinde oturtulduğu zaman, sorgudan sonra mü'min: “Şehadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed muhakkak Allah'ın Resulü'dür” diye şehadet eder. İşte bu şehadet, Allah 'in şu kavlidir: “İman edenleri Allah dünya hayatında da, ahirette de o sağlam söz üzere sabit kılar. Allah zalimleri de şaşkınlıkta bırakır. Böylece Allah dilediğini yapar.” (İbrahim: 27) Bu hadisi rivayet eden sahabeler, "Allah iman edenleri o sabit sözde daima sabit kılar.." ayetinin, kabir azabı hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. (Buhari, Cenaiz, 86, Hadis no: 1369.)
Buna göre, Kabir sorgusunda müminlerin dünyadaki şehadetleri üzere sabit kılınacakları, zalimlerin ise şaşkınlık içinde bırakılacakları, yani o kutsi söz olan şehadeti getiremeyecekleri anlaşılmaktadır.
Namazımızda dahi kendisini ve ailesini namazdaki salâvatta yâd ettiğimiz Hz. İbrahim (AS)’ın Berzah hayatındaki konumu da bu hayatın varlığını ispat eder.
Semure bin Cündeb (RA)’ın rivayetine göre, Resulullah (ASV) rüyasında, Cebrail ve Mikail (AS)’ın kendisini gezdirdiklerini ve bu gezide İbrahim Peygamber'i etrafında çocuklarla gördüğünü bildirmiştir. Bu çocukların küçük yaşta ölen çocuklar olduğu açıklanmıştır. (Buhari, Cenaiz, 93, Hadis no: 1386.)
Hz. İbrahim (AS)’ın, ölen çocukların bakımını üstlendiğini bildiren şu rivayet de bunu desteklemektedir: “Mü’minlerin ölen çocukları Cennette bir dağdadırlar. Kıyamet Günü babalarına teslim edilinceye kadar bakımlarını Hazret-i İbrahim (as) ve hanımı Sâre üzerine alır.” (Câmiü’s-Sağîr, 1/634.)
Bütün hadis kaynaklarında yer alan ve çok rivayetleri bulunan Peygamber (ASV)’ın her namazdan sonra “Allahım kabir azabından sana sığınırım” şeklindeki duası kabir hayatının ve kabir azabının hak olduğuna en büyük delillerdendir. (Örnek: Buhari, Ezan, 149, Hadis no: 832; Müslim, Mesâcid ve Mevziu's Salât, 134, Hadis no: 1333; Ebu Davud, Salat, 148, 149, Hadis no: 880.) Hz. Aişe annemiz, “Resulullah (ASV)’ın hiç bir namazında kabir azabından Allah’a sığınmayı terk ettiğine şahit olmadım” demiştir. (Buhari, Cenaiz, 86, Hadis no: 1372.)
Kabir azabının bir de idrar temizliğine gereken dikkati göstermemekle ilişkisi vardır. Peygamber (ASV): “Kabir azabının ekserisi idrardan sakınmamaktan dolayıdır.” İbn Mâce, Tahâret, 26, Hadis no: 348.) buyurarak ümmeti bu konuda uyarmıştır.
0 Yorum