Özellikle Gazze ve Doğu Türkistan'da başta olmak üzere, mazlum coğrafyalarda katliamlar işlenip devam ederken, manevi toplumsal kalkınma ve hamle yapmakla hiç alakası olmayan bir sürü adet, gelenek ve kutlamaların kültür ve festival adı altında; halkı Müslüman olan (başta ülkemiz) ülkelerde kutlanılması, buna büyük oranda bir bütçenin ayrılması, şarkıcı ve türkücülerin davet edilip ve onları en lüks mekanlarda ağırlayıp, tüm masraflarının karşılanması; tek kelimeyle ayıptır, yazıktır, vurdumduymazlıktır. Kimin parasını kime veriyor, kimin sırtında kesenin ağzını açıp bu kadar cömert davranıyorsunuz? Kültür ve festival adı altında yapılan söz konusu kutlamalar, şenlikler ve müzik şölenlerinin; her gün şehit edilen yüzlerce kardeşimizin hatıralarına hürmetsizliktir saygısızlıktır. Bir kültür ve festivaldir diye tutturmuş gidiyorsunuz Allah aşkına, nedir? Dünyada bu kadar vahşet, soykırım, acılar yaşanırken, gözyaşları sel gibi olup akarken, felaketler zinciri her tarafımızı sarıp sarmalamışken, bırakın eğlence düzenleyip eğlenmeyi, insan gülmekten dahi haya ve hicap duyar...
Peki, şimdi şu kültür ve festival neymiş, ne manaya geliyormuş biraz da ona bakalım. Önce kültür?
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre: "kültür (ekin, eski dilde hars) kavramının tanımı şu şekildedir:
“Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan (yaratılan kelimesi bile hatadır, çünkü yaratmak fiili yalnızca Allah’a mahsustur) bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü. Peki, sormak istiyoruz, madem TDK tarihsel süreç içerisinde bu kaydı düşüp kültür tanımını yaparken; maddi ve manevi kavramları da içine almış, o zaman TDK'ye göre maddi ve manevi değerlerin ismi ve ilkeleri nelerdir onu da izah etmesi gerekmez miydi? Ama yapmamış, artık TDK'ye göre manevi değerlerin anlamı neyse? Ona da açıklık getirmesi lazım değil miydi ama ucu kapalı bırakılmış? Egemenlikten kasıt nedir? Egemen devlet olabilmenin, kendi kadim irfan geleneğine uygun olmadığı halde, başka milletlerden bir kısım ritüelleri taklit yoluyla/teşebbüh, yapma mecburiyeti var mıdır? Bunu mahşeri vicdan sahibi bir insan olarak sormak ve öğrenmek istiyoruz! Sonra ki nesillere aktarılmak istenen hangi değerlerdir? Sanat adı altında şarkı türkü geceleri düzenlemek mi yoksa, başka başka şeyler mi? Onun da bilinmesi lazımdır.
Şimdi de Festival kelimesine kısaca bakalım: "Festival Latince festa kelimesinden gelir. İlk kez 1200'lü yılların başında kullanıma girmiş ve yerleşmiştir.
Hristiyanlığın özünde;
Noel, Paskalya Yortusu olmak üzere iki ana festival vardır. Bunun yanında Katolik, Doğu Ortodoks ve Angelikan mezheplerinde sayısız küçük festival vardır.
Birçok Mısır festivali dinî kökenlidir ve şaşaası ile dikkat çeker. Her yıl Firavun'un herhangi özel bir gününü anmak için büyük festivaller düzenlenir ve özellikle eğer Firavun hükümdarlığının otuzuncu yılına ulaşırsa halka hiçbir masraftan kaçınılmaz, her türlü ikram yapılırdı. (Vikipedi ansiklopedi)
İslâm dininde festival adı altında kutlamalar yapılmaz. İslâm kültüründe festivaller bayram adı ile anılır. İslâm inancında;
Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı olmak üzere yalnızca iki dinî kutlama düzenlenir... Bu kutlamalar da, komşu ve dost akraba ziyaretleri, küskünlerin barışmaları, gelen misafirlere ikramlarda bulunmakla sınırlıdır. Her iki bayramın kaynağı İslami/ilahi olduğu halde; bu günlerde kimsenin zıpladığı bağırdığı görülmüş müdür? Ancak bu dinî bayramlar insanların en güzel ibadet, kulluk ettiği zamanlardır.
Buraya kadar, kültür ve festivalin ne manaya geldiklerini kısaca öğrendik sanırım. Peki, yüce dinimiz olan İslâm'da; günümüzde festival adıyla kutlanılan/icra veya irtikap edilenlerin herhangi birinin makul ve makbul yeri var mıdır bilmiyorum ama takdir kıymetli okuyucularımızın? Fakat son asırlarda İslam musikisi adıyla maruf olan, bir kısım ilahi, kaside, naat, ezgi ve bir de şiirleri istisna edersek; geriye kalan ve hali hazırda yapılanların % 99'nun kadim irfan geleneğimizle, inancımızla hiçbir şekilde uyuşmadıkları görülmektedir. Velev ki, çoğunun uyuştuğunu varsaysak da; acıların dip dalga yapıp yayıldığı bir dünyada, yas, matem diye bir gerçek varken, en azından hüzünlü olmak gerekmez mi?. Ne demişti Ser'îi Sakat-i (r.alh): "insanlar ağlarken sen gülemezsin, insanlar üşürken sen ısınamasın! Kanaatimce, bu söz her şeyin en güzel özetlenmiş halidir... Merhum Mehmet Akif Ersoy bundan seneler önce şöyle feryat figan etmişti:
Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan... Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! ...
Bari gülme, biraz hürmet ve hicap,
O da göç eyleyince, söndü afitab!
Merhamet ve hicapla kalın efendim!
03.Haziran.2024
Pazartesi.
0 Yorum