Reklam Alanı

YÜKSELİŞ DEĞİL, DÜŞÜŞ

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

En nefret ettiğim günler Pazar. Köy, park, rutin, cehennem üçgeni, yaşama sıkıntısı. Kaygı. Varoluş kaygısı. Başa dönüş. İlk başa. En başa. Her zaman olduğu gibi. Daima. Konuşma davetiyeleri, konuşma, soru-cevap, takdir, alkış, eleştiri, sevinme, onaylanma, bitiş. Yine başa dönüş. İlk başa. En başa. Yine rutin, yine yeknesaklık, yine cehennem üçgeni, yine Tutuklular Çemberi, yine Godot’yu Beklerken… Yaşama sıkıntısı. Çevre, toplum, absürt hissi. Sonuna kadar. Sapına kadar. İliklerine kadar. Absürt işkencesi. Anlamların anlamsızlığı. Ne olduğu bellisiz. Bellisiz ve belirsiz. Meçhul. Hayatın en dibinde, en derininde yer alan tek şey absürt. Bu absürt ile korkusuzca yüzleşmek gerçek bilgelik, gerçek entelektüellik. Gerideki her şey kaçış, sığınış. Absürt hissinden, absürt duygusundan. Gerginlik, gerilim. Metafizik gerilim. İrkilme, ürperme, kendini kaybetme. Vecd hali. Terakki değil, tedenni. Yükseliş değil, alçalış. Düşüş. Kuyunun dibine. Minare başından ta en derinine. Kime ne? Kendi kendine. Sadece ve sadece kendine. Öz benliğine. Kıymak. Varoluş kaygısı yüzünden. Vazgeçiş…

Güçlü olan zayıf olanı yiyor. Güçlü olanın besin kaynağı zayıf olan. Güçlü olan yemek için var, zayıf olan yenmek için. Doğanın yasasıdır bu. Arslan ceylanı yer, zengin fakiri yer, ağa marabayı yer, patron işçiyi yer, yönetici yönetileni yer, şeyh müridi yer... Said Nursi'nin, Büyük Doğu'nun kapanacağını duyunca talebelerine "yorganımı gidin satın, parasını Necip Fazıl'a verin, yeter ki dergi kapanmasın" dediği rivayet edilir. Düşünüyorum da üstad, Büyük Doğu'nun şapkasından çıkan bu kadar dergiyi, mecmuayı, gazeteyi, siyasi kadroları, bunların bugünkü halini ve onların arka bahçesi gibi çalışan kendi takipçilerini görseydi neler düşünürdü acaba?

Çok güzel bir hava. Tam bana göre. Gönlümce. Ne sıcak, ne soğuk. Kıvamında. Kararında. Parktan çıkmak istemiyor insan. Ağaçların altından kalkmak istemiyor. Tabiat o kadar güzel ki! Ve insanlar o kadar çirkin ki! Nietzsche haklı: "Tabiatı sevmemizin nedeni, tabiatın hakkımızda herhangi bir fikir ve kanaat sahibi olmayışındandır" diyor. Şeytan taşlamaktan Kabe'yi tavaf etmeye vakit bulamıyoruz. Asıl olan Kabe'yi tavaf etmektir oysa. Mutlu olmak, güzellikleri görmek, iyilikleri çoğaltmak, tabiatı temaşa etmek asıldır. Eleştirmek, sızlanmak, sabırsızlanmak, huysuzlanmak, şikayet etmek, mutsuzluk, sosyal hadiselere takılmak bunlar arızi şeyler, arızi haller. Bizde hakikatler yer değiştirmiş. İnsan şükürden şirke hemen atlayabiliyor. Şirk en büyük nankörlüktür. Bugüne kadar yaşadım, yedim, içtim, gezdim, uyudum, kalktım, gördüm, eğlendim, koştum, tuttum, çeşitli hazlar tattım... Bütün bunlar bir şükür, bir teşekkür ister. Ama insan bütün bu nimetleri unutur, hemen şikayete başlar. Şükürden şirke girer. "Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz?" Rahman Süresi'nde tam otuz bir defa tekrar edilen bir ayet bu. Günlerce düşünmek gerekir bu ayetin üzerinde.

Haksöz yazarı Kenan Alpay katıldığı bir televizyon programında Mustafa Öztürk, Dücane Cündioğlu, İhsan Eliaçık gibilerinin İsrail zulmünü hiç eleştirmediklerini, bunun için hepsini İslam'dan teberri etmiş kişiler olarak ağır şekilde itham (daha doğrusu tekfir) ediyor. Haklılık payı yok değil. Ama Kenan Bey'e sormak lazım: "Siz ne zaman içeride yaşanan yolsuzluğu, adaletsizliği, hırsızlığı, din ticaretini, adam kayırmacılığı, kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü eleştirdiniz?" Önce aynaya bakmanız gerekmiyor mu?

Yine tatil. Saatlerce kitaplığın önünde. Karar verip birisinin içine giremedim. Birkaç taneyi karıştırdım sadece. Kitap, yazı, köy, cami, işyeri. Döner dolap. Kıskaç. "Cinnet Mustatili." "Bilmek Azaptır" sürünüyor hala. Ne zaman çıkar, bellisiz. Çıksa ne olur, hiçbir şey. Birkaç paylaşım, birkaç tebrik, birkaç hayırlı olsun, birkaç intiba. Sonra sükut. Daha doğrusu "sükut suikastı." Bir okuyucunun gereksiz alınganlığı. İnsanları anlamak mümkün değil. Hepimiz kendimizi satmanın, kendimizi beğendirmenin, kendimizi göstermenin, kendimizi pazarlamanın derdindeyiz. Kimi kitabını, kimi sofrasını, kimi gezdiği yerleri, kimi evini, kimi zenginliğini, kimi fakirliğini, kimi de sadece kendi fotoğraflarını göstermek, satmak, beğendirmek, pazarlamak derdinde. Herkes kendine çalışıyor, kendine yatırım yapıyor. Herkesin derdi kendi kanı, kendi çocukları, kendi zürriyeti, kendi geleceği, kendi hayatı, kendi başarısı, kendi kendisi...

YÜKSELİŞ DEĞİL, DÜŞÜŞ
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.