İç yüzünü bilinmeyen meseleleri deşmek, sorgulamak kişiye imtihanı kaybettirebilir. Çünkü insanın beşer olması hasebiyle, Allah tarafından birisine verilen hikmet, bir diğerinde bulunmayabilir. Ya da birisine ikram ettiği ilim ve irfan, diğerinde olmayabilir. Onun için, insan; kendisine verilen ilim başta olmak üzere her şeyin, sınırlı olduğunu bilmesi lazımdır! Her şeyi bilen sadece ve sadece âziz ve Celil olan Rabbimizdir. Bakınız konuyla alakalı olarak Rabbimiz; Kur'an'i kerimde kısalarını zikrettiği Musa (s.a.v) ile Salih Kul olarak isimlendirilen (Hıdır as.) arasında geçenleri bize ders olarak şöyle sunmaktadır:
“Mûsâ O’na:
«–Allâh’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tâbî olabilir miyim?» dedi.” (el-Kehf, 66)
Hızır -aleyhisselâm-:
“Dedi ki:
«–Doğrusu sen, benimle beraberliğe sabredemezsin. (İç yüzünü) kavrayamadığın bir bilgiye nasıl sabredersin?»” (el-Kehf, 67-68
Musa (a.s) bir peygamberdir, ama Allah tarafından Musa’ya verilmeyen Hıdır (a.s)'a verilen ilimden dolayı; Musa (a.s) ona tabi olması için yönlendirilir. Buradaki ilâhi hikmet, bizce bilinmediği için bize düşen, hadiseyi irdelemek, deşmek değil teslimiyettir. Ama Salih kul diye zikredilen (Hıdır) kişi, Musa (a.s)'nın bildiklerinden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim isteğine karşılık; tamam ama sen bana sabredemezsin diye cevap vermesi de çok manidardır!
Buradan hareketle, yaşadığımız toplumda; insanların kahır ekseriyetinin, meselelerin İç yüzünü, hikmetini veya illetini bilmedikleri/fıkhetmedikleri halde; ilimsiz ve destursuz fikir beyan etme cesaretinde bulunmaları büyük bir garabettir!
Ve nihayet, Hızır (a.s) Mûsâ (a.s)'nın yol arkadaşlığı teklifini kabul eder. Eder etmesine ama, bakalım arkadaşlıkları nasıl ve neden son bulur? Devam edecek!
0 Yorum