Modern çağda, özgürlük adı altında özellikle Avrupada başlayıp doğuya/islâm beldelerine sıçrama yapmakla aile müessesesini dinamitleyen en etkili silahın; hiç şüphesiz nikahsız birliktelikler, flört, metres tutma, ve benzeri kepazeliklerin olduğu bilinmektedir!
1981 yılına ait ve benimde 1985 yılında alıp hala kütüphanemde bulundurduğum, Celal Yıldırım'ın tercüme ettiği Abdullah Nasıh Ülvan'ın İslâm da aile eğitimi isimli eserinin, 306 ve 307 nci sayfalarıda şu tespitler dile getirilmiştir:
Gayri meşru ilişkiler yüzünden; Amerikalı yarım milyon (1981 tarihi itibariyle hadiseyi göz önünde bulundurun ve bu gün ile kıyaslayın, bilançonun ne kadar korkunç olduğunu görmüş olursunuz) genç kızın kendilerini her şeyi mubah sayma mezbahanesine kurban vermeleridir. Bu acıklı manzara, bize birçok eğlence yerlerinde ve açık saçık müstehcen resimler neşreden sözde edebi kitaplarda, romanlarda arzedilmekte ve hiç bir sakınca duyulmamaktadır.
(Burada Kısaca araya girmek istiyorum:
Yazarın yazıp anlatıklarının üzerinden, 43 yılın geçtiğini unutmadan, bu günkü durumu ona göre değerlendirin lütfen.)
Devam ediyor:
İşte gerek erkeklerde, gerekse kadınlarda cinsel konuya karşı gayr-i meşru rağbeti artıran ve buna ulaşmak için her türlü hileli yollardan mal ve servet edinmeyi hızlandıran asıl sebepler bunlardır. Hal böyle olunca, artık böyle bir durumda evliliğe rağbet edilmemekte, kadın ve erkekler sağlıklarını korumayı düşünmemektedirler. Buraya kadar, yazara ait.
Evet, dün Amerika'da, Roma'da, Çin'de ve Japonya'da kadının ruhu var mıdır yokmudur, insan mı değil mi gibi sakat, ilkel, tartışmalar ve atışmalar yapılır/yaşanırken; Hz. Peygamber (s.a.v)'e Allah tarafından verilen risalet vazifesiyle gelen âziz islam; karanlıklara gömülmüş olan dünyayı bir güneş gibi aydınlatmış, tüm inkarcı ve felsefi kuramcıların aksine; kadına büyük bir değer vermekle, onu hem anne, hem mürebiyye, hem eş, hem de hayat arkadaşı kılıp hak ettiği statüye kavuşturmuştu.
Meşru nikah akdi ile, onu kocasına emanet etmekle yetinmeyip, giyimini, kuşamını, koruma ve maişetini de kocasına yüklemiştir. Nikahtan önce, mehir talep etme hürriyetinin yanında, birde ferdi mülkiyet hakkını teslim edip ona büyük bir şeref ve onur kazandırmıştır!
Peki, ya özellikle bu ülkede; tam bir asırdır islâma karşı cephe alan ve her fırsatta islâma ve müslümanlara saldırıp onu öcü gibi gören ideolojiler; Kapitalizm, Komünizm, Sosyalizm, Kemalizm, Liberalizm, Feminizm vb. dünya görüşleri; bu güne kadar kadına ne kazandırdılar? Tek kelimeyle kocaman bir hiç? Onu sadece, şehvetin aracı, varoşların süsü, vitrinlerin teşhirat mankeni, podyumların alınıp satılan malı gibi gördüler! Evet, Osmanlı'nın yıkılışınının hemen ardından gelen batı hayranı kadroların, Özellikle bizim yaşadığımız coğrafya başta olmak üzere; tüm islam topraklarında, zinayı, fuhuşu, kumarı, alkol ve Allah’ın haram kıldığı ne kadar kötülük/pislik varsa hepsini bir bir meşrulaştırdılar, hemde yasalarla koruma altına alarak!
Düşünsün Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkede, Manukyan Ermenisi gibi bir kadın; İstanbulun göbeğinde, Müslümanların ya da başka milletlerin karı ve kızlarını, yıllarca pazarlamadı mı? Hem de, vergi rekortmeni olarak ödüllendirilerek! Olayın ne kadar korkunç bir hal aldığını öğrenmek için çok da fazla bilgi sahibi olmaya gerek yoktur sanırım. Zina'nın özgürlük sayıldığı, on sekiz yaşından gün almadıkları gerekçesiyle, islami nikahla evlenenlerin suç işlediği, bundan ötürü hala sekiz bine yakın gencin ceza evlerinde bulunduğu söylenmektedir! Peki, geride kalan eşlerinin, masum çocuklarının perişan olan bu ailelerin sorumlusu/sorumluları kim/kimlerdir? Sadece bu durumu göz önünde bulundurulması; toplumsal ahlaki çöküşün ne derece aşağı bir duruma düştüğünü bilmek açısında yeterlidir!
Toplumların açlıktan ve yoksulluktan yok olmadıkları, bilakis; hayasızlıktan ve ahlaki çöküşlerden dolayı yıkılıp yok oldukları, kadim ve cedid tarihi şehadetiyle sabittir. Onun için, İnsanlığın huzur bulmasının en önemli şartlarından biri; toplumların, özellikle islâm beldelerinin meşru nikah akdiyle aile müessesini ikame edip onu korumaya almalarına bağlıdır!
Âdil ve sosyal olduğuna her vesileyle vurgu yapan devletin/devletlerin bir görevi de, (hatta asli görevi) evlenme çağına gelip de evlenemeyen gençlere şehvetin tuzağı olan yerleri açıp da onları kirletmeye sevketmek değil; aksine söz konusu gençleri evlendirip ev, bark ve iş sahibi yapmasıdır... Sadece bunu yapsınlar, bak bakalım kadın cinayetleri bilmem ne t.....l falan kalır mı? Ama yok, ıslah yolları yerine, ifsad yuvalarını, şehvet kokan mekanları açarsan; işte o zaman da terörle, fuhuşla, zina evleriyle, uyuşturucu çeteleriyle, bilmem daha ne sıkıntılarla başın belaya girer de, veryansın edersin ama kurtulamazsın! Doğrunun yanlış adreste arandığı toplumların, iflah oldukları görülmüş duyulmuş şey değildir! Realite budur, değişmez!
Bu gün, meşru evliliğin önünde, binlerce engel ve barikatlar kurulmuş... Masraflı düğünlerde, pahalı çeyizlerde, çil çil altınlar da vs. aranan mutluluk; birçok kere üzüntü, keder ve acıyla son bulmaktadır!
O zaman tek çözüm: Devletin teşvikiyle, belediyelerin bir an önce evlenme çağına gelip de evlenemeyen gençler için; birer evlilik fonu oluşturup, gençleri hem evlendirip hem de iş sahibi olmasında yardımcı olmaları gerekmektedir... Önceliğimizin, İman ve ahlak olması temennisiyle!
02 Mayıs 2024
0 Yorum