Başlık; Alim, mütefekkir Vahdettin İnce’nin x hesabı paylaşımından. Paylaşım şöyle:
“Sonuçları, hasarı, etkisi ne olursa olsun, değil mi ki Siyonistler geceyi sığınaklarda korku içinde geçirdiler ve Gazze’nin çocukları da yedi aydır ilk defa rahat uyudular, İran’a teşekkürler. Daha iyisini de beğenmeyenlerden bekliyoruz.”
*
"İran'dan sonra hedef Türkiye'dir"
Prof. Dr. Necmettin Erbakan
*
Türkiye'nin münafık siyonistleri başta olmak üzere küresel fesadın beklediği savaş ve bekledikleri şekilde olmadı. Zaten amaç bu değildi. Bekledikleri sonuç oluşmayınca; kötü huylu amigolar, meydandaki yiğitlere olumsuz tezahürat yapmaya devam etti. Bunların beğeneceği yani yiğidin, merdin yenildiği savaş bu defa da çıkmadı. Ama çıksa, Allah'ın izniyle o savaşın sonucunu da beğenmeyecekler. Başlarına beğenmedikleri kadar taş düşsün.
İran’ın, ‘Ya Rasulallah’ parolasıyla gerçekleştirdiği “Va’dehu Sadık” operasyonu hakkında çok şey söylendi, çok şey söylenebilir ve söylenmeli de.
Ancak yapılacak ve söyleneceklerin hepsi olumlu ve temiz/iyi niyetli değil ve olmayacak da. Başlıklar altında dahi sıralansa epey bir sayfa tutar. Olabildiğince kısa tutma niyetindeyim.
NE OLDU?
1. Daha önce olanı pekiştiren bir şey oldu. Ne oldu?
Buna geçmeden önce şunu belirtmeli ki olan bundan sonra olacakları kodladı.
Meşru bir karşılık olan bu harekatı, ölü sayısı ve yıkım ile değerlendirnek cahilce bir yaklaşımdır. Bu harekatı, stratejik etkileri/sonuçları ile yeni oluşturduğu bölgesel ve küresel denklem üzerinden ele alarak değerlendirmeli.
2. Süreç devam ettiği ve güncel olduğu sürece 7 Ekim Devrimi, küresel siyonizmin düştüğü durum ve İran'ın İsrail'e yaptığı saldırının gerçekçi analizleri yapılmayacak, yapılanlar da gölgede bırakılacak.
Çok çok büyük bir şey oldu. Direniş, artık küresel direniştir.
Bırakın mezhebi, dini, ettiği her anti-emperyalist artık tek cephedir ve küresel emperyalizmin elini, bundan sonra her fırsatta havada tutacaktır. Bu adeti İran devrimi başarmıştır. İlk defa İran topraklarından, İsrail’ e başarılı bir saldırı, bir cevap gerçekleştirildi. Bu bir devrimdir ve etkileri zaman içinde daha bariz şekilde hissedilecektir.
3. İran'ın İsrail harekatı sadece İsrail'e verilen bir cevap değildir. Esasen, küresel emperyalizme karşı tarihi bir geriletmenin tescilletilmesidir.
4. Bu harekat sürecinde İran’ a tek destek veren ülke, siyonizmin 1979’ dan itibaren hedefine koyduğu Suriye olmuştur.
Küresel güçler ve hatta bölgesel işbirlikçiler de artık korkabilir ve korkmaya başladı. Korkmalı da. Bölgedeki dengeler değişecek. Türkiye'nin, sıranın kendisine geleceği bilinci bile resmi olarak deklare edilecek bir süreç bile mutlaka ama mutlaka başlayacak, başta bölge ülkeleri olmak üzere küresel siyonizmin oyuncağı olmuş toplumlar boyunlarında ki, ellerindeki, gözlerindeki zincirleri parçalayacak, evlerini üslerden ve her türlü pislikten temizleyecek ve belki de halk, kendi elleriyle utanç verici üsleri, merkezleri, şu bu pislikleri defedecektir. Bu korku, belki ABD ve Batı tasallutunda olan ülkelerini, birlik olmadan bu tasalluttan kurtulmalarının mümkün olmadığı gerçeği ile yüzleştirebilir mi? Bekleyip göreceğiz.
Bu ülkenin öz evlatları, İsrail'e giden füzeleri düşüren siyonist Kürecik fitnesinin işlediği cürmü, bu kara lekeden, bu hak etmediği utançtan incinmiştir. Zira bu toplum, Kürecik'ten tespit edilip istihbaratı verilerek düşürülen füzelerin, Türkiye'nin bekasına sıkılan kurşunlar olduğunu ve hem sıra Türkiye'ye gelecek deyip hem İsrail'e giden füzeleri düşürmeyi çelişki görmeyen bir körlüğün büyük bir bela ve gelecek nesle, çocuklarımıza, ülkemize bir ihanet olduğunu görmeye başlamıştır. Bu zihniyet, Suriye çabuk yıkılsın da sıra Türkiye’ ye gelsin diye ve oradaki terör örgütleri, Siyonist ve batı güçlerinin işini kolaylaştırmak, ABD’ nin müdahale etmesini sağlamak için yapılan çağrılara ek olarak kimyasal saldırı mizansenleri yapma konusunda oldukça ustalaşmış olmalı ki; İsrail’ e yapılan her saldırıyı bu kapsamda değerlendirebilmekte, halkı, bu tiyatrodur, animasyondur diye manipüle edebilmektedir.
5. Herkesin Filistin'i terk ettiği, Filistin'in, Müslüman ülkelerin de fiili olarak desteklediği bir soykırıma maruz kaldığı, İsrail'in küresel sahiplerinin hepsinin İsrail'i savunma pozisyonunda ve tam bir koordinasyon içinde sahada olduğu ve hazır bulunduğu, siyonist medyanın en güçlü olduğu Türkiye'de medyanın çırpındığı ve İsrail için çabaladığı bir konjonktürde İran, İsrail'in merkezini vurdu. Bu, İran’ dan İsrail’ e yapılan ilk direkt saldırıydı. Bunun zafer olduğunu İsrail medyası da itiraf etti:
“Sosyal psikolog ve dijital çağda davranış araştırmacısı Liraz Margalit, Maariv gazetesindeki makalesinde, İran’ın Şam’daki konsolosluğuna yapılan saldırıya verdiği yanıtı, “İran, zaferi saldırıdan çok önce elde edilmişti” şeklinde yorumladı.” https://ydh.com.tr/d/19267/israil-medyasi-iran-saldiridan-once-zafer-elde-etti
“Emekli Amerikalı istihbarat albayı Scott Ritter, Siyonist rejimin elindeki dünyanın en iyi gözetleme radarlarının İran'ın saldırısı karşısında etkisiz kaldığına dikkat çekti.” https://ydh.com.tr/d/19262/dunyanin-en-iyi-gozetleme-radarlari-iran-in-saldirisi-kars
6. İran'ın bu başarılı ve çok yönlü, uzun süreli sonuçları olacak harekatından sonra, İsrail'i terk erenlerin sayısı artacaktır. Kan kaybı başlamıştır. İran ve Amerika'yı, Hizbullah ve Amerika'yı savaştırma umudu ertelenmiştir/bitmiştir. İsrail'in yenilgisi tescillenmiştir.
Bu harekat, Türkiye’ nin de içinde bulunduğu bölgenin özgürleşme, bağımsızlaşma ve batının, kafamızın üzerinde tuttuğu sopanın kırılması, ABD ve Batının bölgemizdeki üsleri ve unsurları ve onlara bekçilik yapan rejimleri çatırdatma sürecini de başlatmıştır…
Muhtemelen Türkiye ve İsrail'in medyasını karşılaştıranlar, İran'ın bu harekatı, İsrail'e değil, Türkiye'ye yaptığı kanaatine varacakları derecede çok iğrençleşmiş medya gücüne rağmen bu durum değişmeyecektir.
7. Soykırım bile yaptığı, yapmakta olduğu ve uluslararası her türlü kural ve yasadan muaf olan İsrail’in, bu saldırının hemen ardından, hiçbir kararına uymadığı BM’ yi acilen toplantıya çağırması ironikti. Buna rağmen BM sistemi, Güvenlik Konseyi veya üyeleri tarafından korunan ve sürdürülen "cezalandırılmazlığı” ve dokunulmazlığı efsanesi bu harekatla son bulmuş, kalan caydırıcılığı da parçalanmıştır.
8. İran, akıllıca davrandı ve ölçülü hareket etti. Tüm gücüyle ağır bir darbe vurmak yerine stratejik nitelikli bir hamle yaptı. Allah'ın izni ve yardımı ile ileride gerçekleşecek büyük ve nihai harekatın düşük kalibreli/düşük etkili/ucuz silah ve yöntemlerle düşman üzerinde küçücük bir tatbikat, bir prova yaptı. İsrail savunmasını test etti. Aynel Esed ABD üssünü vurarak ABD'ye yaptığı gibi ikinci kez küresel zirveye, kavgayı göze alarak omuz attı. Ancak, kendi silah gücünü ve teknolojisini test ettirmedi; düşük teknolojik silahlar yolladı zaten hedefi, can kaybı ve ağır hasar vermek değil; mesaj vermek ve rüştünü ispatlamaktı. Bunu yaptı ve tüm dinamikleri, denklemi değiştirdi.
Düşünün, müslümanım diyenlerin çoğu başta olmak üzere tüm siyonistler ve Süper güçlerin en güçlüleri, hep birlikte, Gazzeli çocukların soykırımı devam etsin, yiyecekleri ve içecekleri İsrail'in emrine/iznine bağlı olacak şekilde devam etsin diye seferber olmuş. Yani İsrail'in Filistin üzerindeki ilahlığı devam etsin diye bu küresel çaba.
Bu harekatı bahane edip Gazze’de biri gerçekleşmiş; diğeri devam etmekte olan soykırımı ve soykırımcıları unutturucu algılara yenilmemeli ve bu harekat ile soykırımı, her defasında birlikte anmalı ve birlikte gündeme getirmeli.
9.İran' ın harekatı, ABD' nin elini rahatlatıcı/İsrail üzerindeki kontrolünü kolaylaştırıcı bir etki de yapmış olabilir. Zira İsrail, savaşı ve soykırımı yaymak isterken, ABD ise bir ara vermek niyetinde. Bu etki/durum, mevcut konjonktürde Gazze’ nin de lehinedir. Bu durum, eylemin ABD'nin elini rahatlatmak için yapıldığı ya da Batı'nın İsrail etrafında kenetlenmesi için yapıldığı gibi bir tezi, saçma olmaktan çıkarmaz. Zira kenetlenme zaten hep vardı.
Bu harekat ile İsrail’in dokunulmazlığına dokunulmuştur, denklem değişmiştir. Bundan sonra İran'ın direkt İşgal altındaki topraklara müdahale edebileceği çok ciddi bir gerçeklik doğurmuştur. Reel politik de artık budur.
10. Bu harekat ile bölge ülkelerinin davranışları da test edilmiş oldu. Harekat sürecinde en çok Ürdün, Suudi ve Türkiye’ nin duruşları Müslüman ve mazlum toplumları üzmüştür. Örneğin; iki saatliğine bile olsa Kürecik radarı kapatılarak soykırımı destekleme pozisyonuna ara verilmemesi haysiyetli Türkiye toplumu tarafından da utanç verici olarak kaydedilmiştir.
Scott Ritter’in şu anekdotunu dikkatlerinize sunuyorum: "İran'ın İsrail'e yönelik misilleme saldırısına verdiği isim olan "Gerçek Vaat Operasyonu", savaşın siyasetin başka araçlarla uzantısı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, modern İran tarihinin en önemli askeri zaferlerinden biri olarak tarihe geçecektir. İran'ın temel politika hedef ve amaçlarını sekteye uğratmadan inandırıcı bir caydırıcılık duruşu tesis etmiş olması, zaferin tam da tanımıdır."
*
11. Medya hakimiyetine, küresel münafıklık koordinasyonuna, yöneticilerinin teslimiyet ve zilletine rağmen Türkiye halkı da dahil bölge halklarının tümü siyonistlerin değil; Gazze'nin; daha doğrusu bu hak- batıl savaşında; Hakk'ın tarafında durmuştur. https://jurnaltr.com/iranin-gercek-sozunun-ortaya-cikardigi-sorular/
12. İran’ ın bu harekatı, BM şartına ve uluslararası mükabiliyet esasına uygun ve meşru bir eylemdir. BM, uluslararası hukuku uygulasa veya Gazze’ de ateşkes kabul edilse, en azından İsrail, yaptığı hukuksuz saldırıdan dolayı BM ve Batı Bloku tarafından kınansaydı; İran, bu harekata gerek duymayabilirdi. Zaten İran harekat öncesi, Gazze ateşkesi olursa; bu harekatı yapmayacağını da deklare etmişti.
“Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin bu eylemi kınayan tek bir açıklama yapmaması karşısında, İran İslam Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51. Maddesine uyarınca, Siyonist rejimi meşru müdafaa çerçevesinde cezalandırmaktan başka seçeneği yoktu.” https://www.milligazete.com.tr/haber/19886441/iran-buyukelcisi-muhammed-hasan-habibullahzadeh-israil-operasyonunu-konustu
*
Gazeteci Yazar Fehim Taştekin’ in “Tiyatro diyenler bu yazıyı okumasın!” başlıklı yazısından bir kesit:
“İran’ın saldırı koreografisini silahların yüzde kaçı hedefe ulaştı sorusuyla ölçmek ya da bunu bir farsa benzetmek yanıltıcı olabilir. Hizbullah’ın da altı aydır basit bir çatışma stratejisi gütmediğini, aynı zamanda Demir Kubbe’yi çözmeye yönelik atışlar yaptığını hatırlatalım. Teslim etmek gerekir ki rejimin kendi insanında yarattığı alerji bir kenara İranlılar uzun vadeli güç mücadelesinde ustalar.”
*
Gazeteci Yazar Mehmet Ali Güller, “İran, İsrail’in dokunulmazlığını deldi” başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı: “1) Öncelikle İran’ın saldırısı uluslararası hukuk düzlemi içindedir; İsrail’in 1 Nisan’da Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlediği terör saldırısına hukuk temelli yanıttır; BM’nin 51. şartının meşru müdafaa hakkına dayanmaktadır.
İRAN SAVAŞ AÇMADI, YANIT VERDİ
2) İran’ın amacı İsrail’e savaş açmak değildi, diplomatik temsilciliğine düzenlenen saldırıya yanıt vermekti. Dolayısıyla verilecek askeri yanıt belli sınırlar içinde olmalıydı.
Yanıt öyle olmalıydı ki hem Netanyahu’ya koz verilmemeliydi, hem de İsrail’e İran’ın yapabilecekleri gösterilmeliydi.
Çünkü Netanyahu’nun amacı zaten İran’ı kışkırtmaktı. İran ölçüsüz yanıt verirse, bu ABD’yi İran’a yanıt vermeye zorlayabilirdi. İsrail’in en büyük arzusu, Ortadoğu’da ABD’nin fiilen kendi yanında gireceği bir bölgesel savaş kışkırtmaktır.”
*
İsrail’in emekli ve muvazzaf askeri otoriteleri, dünyaca önemli analist stratejistlerinin önemli açıklamaları buraya yazılamayacak derecede çok.
Bir yandan da büyük gelişmeler yaşanmakta ve malum Isfahan saldırısı ile vaziyeti kurtarma gülünçlüğü. İran’ın, bu tarz komiklilere bir cevap verme gereği duymayacağı ve bu aşamada İsrail’in kendini teselli etmesine müsaade edeceğini düşünüyorum. Tabii İsrail, daha fazla ileri gider bir aptallık yaparsa; başka. Ancak esas gelişme bu değil. Esas gelişme şu açıklama. Dikkatlice bakılmalı, üzerinde durulmalı. General Ahmed Hak Taleb’in, “İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer politikasını ve doktrinini gözden geçirmesi ve daha önceki mülahazalarından vazgeçmesi muhtemel ve mümkündür” açıklamasından bahsediyoruz. İlk etapta bu açıkla, İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine herhangi bir saldırı yapması halinde Tahran’ın nükleer silah üretmeye başlayacağının sinyali olarak yorumlanmış olsa da bunu, İran’ın bu eşiği çok büyük ihtimalle aştığı şeklinde yorumlamanın daha sağlıklı olacağını düşünüyorum…
*
Şu anda üç önemli aşama birlikte yürü/tülü/yor. Direnişe, ABD/Batı çözümünü dayatmak (Türkiye, önemli diplomatik rol üstlendi. Özellikle ‘iki devletli çözüm’ odaklı olabilir), Refah üzerinde sopayı tutmak ve İran ile mücadelenin dozu ve şeklini ayarlamak. Refah soykırımı hızlandırılırsa, durumun çok çok şiddetleneceğini ve şimdiye kadar yaşananlar ile mukayese edilemeyeceğini öngörmek mümkün. Hizbullah’ın son saldırıları, bunun bir işareti olarak da okunmalı diye düşünüyorum. Bu kapsam ve etkinin artmasının bir nedeni de dikkatleri İran üzerinden uzaklaştırmak ve Refah soykırımını engellemek olabilir. Böyle bir denklem oluşmuş ise Refah’a yönelik İsrail’in her saldırısı, Hizbullah’ tan can yakıcı bir karşılıkla cevaplandırılacaktır denebilir.
Başta da dediğim gibi bu harekatın tahlili oldukça uzar. İsrail’in artık güvenli bir yer olmadığının tescillenmiş olduğu, yerleşimci diye adlandırdıkları teröristlerin daha yoğun bir göç başlatarak ülkelerine geri dönecekleri, Batı Şeria ve Golan da dahil tüm cephelerde daha ayakları yere basan ve güçlü mücadelelerin başlayacağı ve daha yığınla bölgesel ve küresel çapta askeri, ekonomik, siyasi ve toplumsal sonuçları olacağı inkar edilemez…
Dua ile.
0 Yorum