Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, “Hayır, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” dediler. Ya atalarının aklı bir şeye ermemiş, doğru yolu bulamamışlarsa! (Bakara/170) ilâhi ferman, geçmişe ve geleceğe dair; Uluhiyet, Rububiyet ve Ubudiyet'in nasılı ve hasılına dikkatlerimizi çekmektedir. Bir tarafta Tevhid inancı, diğer tarafta beşer kaynaklı uydurulmuş olan atalar dini... Tercih kullara bırakılmıştır. Önce uyarı yapılmış, uyarıya uymayanların da bedeline katlanacakları tehdidi hatırlatılmıştır!
İnsanlık tarihi boyunca, gönderilen bütün peygamberler; kendi kavimlerini, tağutu/sahte ilahları inkar edip Allah’a iman etmeye davet etmişlerdir. Bu davete kulak verip icabet eden ve, yaşamlarının her alanında, Allah’ın emir ve yasaklarına göre yaşamayı şiar edinenler; karşı tarafın/mahallenin gerek kavli ve gerekse fiili saldırılarına hep maruz kalmışlardır.
Onlara gelin, sizde elçileri dinleyip itaat edin denildiklerinde ise; verdikleri cevapları, âyeti kerimede zikredilen: Onlara, “Allah’ın indirdiğine (hüküm ve hakimiyetine) uyun” denildiğinde, “Hayır, atalarımızdan gördüğümüze (batıl ve uydurulmuş örf adet ve putçuluk düzeni gibi) uyarız” dediler. Ya atalarının aklı bir şeye ermemiş, doğru yolu bulamamışlarsa! (Bakara/170) ikaz ve uyarısına rağmen; ahlaksızlık, taşkınlık, zulüm ve inkârlarından vaz geçmiyorlardı! Hala da vaz geçmedikleri gibi!
Tarihi süreç içerisinde bakıldığında, devam edip günümüze kadar gelen söz konusu düşünce ve zihniyet; hala tüm şiddetiyle devam etmektedir. İslâmi ahkamın toplumsal hayatta hükümran olmaması; ahlaki çoküş'ün önü açılmış, beşer kaynaklı milyonlarca reçete, öneri, tedbir ve cezai müeyyidelere rağmen, ahlaki çöküşün önüne bir türlü geçilememiş/geçilemiyor! Halbuki, o zaman toplumu idare edenlerin, bu işte bir terslik var deyip, düşünmeleri muhasebe etmeleri gerekirken; aksine, kaldıkları yerden kitleleri daha yaldızlı sözlerle felaketten felakette sürükleyip helâk etmekten baz geçmiyorlar! Yani, gerçeğin ve hakikatin doğru adresini bildikleri halde, kitleleri/toplumları yanlışlara yönlendirmeye inadına devam ediyorlar. Hal böyle olunca da, toplumsal ahlaki çöküş kaçınılmaz oluyor, olmuştur da.
Toplumsal ahlaki çöküşü, sosyal istikrarsızlık ve kargaşaları önlemek için; yüz binlerce polis, asker ve güvenlik güçlerine rağmen; istedikleri sonucu elde edemeyen liberal, demokrat ve laik yöneticiler; Allah'ın uyarı ve ikazlarına rağmen, inkârlarından vaz geçmiyor, hal çarelerini hala yanlış adreslerde aramaya devam ediyorlar, ama bulamıyorlar. Çünkü batılın olduğu yerde, hak bulunmaz.
Gelinen noktada, mevcut duruma bakıldığında, ahlaki çöküşün, toplumsal hayatın her alanında bir ahtapot gibi her tarafı sarıp sarmaladığını ve her gün biraz daha da kötüye gittiğini görüyoruz. Günümüzde, zina evlerinin, kumarhanelerin, pavyonların, gece kulüplerinin, dans ve balo salonlarının yasalarla korunup ve vergi mükellefi olarak görülmesi, şarap ve benzeri her türlü alkollü içkilerin resmi düzenin eliyle üretilip satılıp vergiye tabi tutulmasının bir neticesi olarak; bu gün esrar, afyon, eroin, kokain, bali, bonzai gibi insanın aklını izale edip onu canvarlaştırıp, felaketlerin kapısını açmış, neticesinde yüz binlerce genç kız ve erkeğin hayatlarının kararmasına sebep olduğunu görmekteyiz... Bu bir yönüyle, hırsızlık yapanın başkalarına nasihat etmesine benzemektedir! Bir taraftan söz konusu tuzakları kuranlar, diğer tarafta aynı tuzağa karşı sözde insanları uyaran (!)ların olduğu bir toplumda; ahlaklı ve erdemli nesillerin beklenmesi, solucanda diş, serçeden deve doğurmasını beklemek kadar gülünç ve abestir!
Rabbimiz buyuruyor:
"Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?
Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında çok çirkin bir davranıştır. (Saff/2,3)
Şimdi, eğri oturanlara bir kere de doğru konuşsanız sadedinde; "içkiyi üretip ve satanın, onu alana içme, unumhaneyi işletenin gelene zina yapma, müstehcenliği yayıp moda ve modernlik diye reklamını çarşaf çarşaf yapanın göbeğini açma, açık gezme, yırtık pantolon giyme, birde özgürlük adı altında nikahsız birliktelikleri önünü açıp serbest bırakanların; ahlaktan, dürüstlükten, inançtan, adaletten bahsetmeye hakları var mıdır? İslâm coğrafyasının hemen hemen her bir köşesinde bu gün, çıplaklık kültürü ve kültürel çıplaklığın ayyuka çıktığını görüyoruz. Ve bu felaketler bir zincirin halkları gibi günden güne yayılmacı bir şekilde, en kenar mahallelere kadar dahi bir virüs gibi bulaşarak devam ediyor, etmiştir hatta! Bunun tek bir nedeni vardır: Yöneticilik makamında bulunanların münkeri yasalarla serbest bırakmaları, ama insanları/toplumu aynı münkerin tehlikesine karşı uyarıp, hakkı tavsiye etmeye çalışan Müslümanların susturulmaya çalışılmasıdır! Haliyle toplumsal olarak, Kuran ve Sünnet ile irtibat ve iletişim kesilip zayıflanınca; ahlaki çöküşün kapısı ardına kadar açılmış ve yozlaşma da kaçınılmaz olmuştur!
Toplumda/sosyal hayatta, örtülü/cilbablı hanımların yerilip öcü görüldüğü, açık ve saçık gezenlerin özgür ve modern addedildiği bir topluma; bakınız ihtarı nebevi ne şekildedir:
Efendimiz(s.a.v)'in: "Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim: Yanlarında sığır kuyruğu gibi birşeyler taşıyıp onu insanlara vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar ki bunlar Allah'a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar, başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dahi almazlar. Halbuki onun kokusu şu şu kadar uzak mesafeden duyulur." buyurdular." [Müslim, Cennet 53) bu hadisi Şerif, günümüzde çıplaklığı ve ahlaki yozlaşmayı, yasalarla yaşam haline getirenlere bir uyarı/ihtar olduğu gibi, aynı şebaatlerin ahir zamanda sıradanlaşacaklarına da şaret etmektedir! Gelin bir an önce aklımızı başımıza alıp bir an önce, bizi yaratan Rabbimizin kitabına ve Resulü'nün sünnetine teslim olalım! Evrensel huzur ve kurtuluşun tek adresi, orasıdır!
Kalın sağlıcakla efendim.
Nusret Yılmaz
08.Nisan,2024
0 Yorum