Canın yanıyorsa, için sızlıyorsa, gözlerin yaşarıyorsa, uykun kaçıyorsa, ağzının tadı bozuluyorsa, empati yapıyorsan, hüzün ve üzüntü yüzüne yansıyorsa; boğazın düğümleniyorsa, yüreğin burkuluyorsa, çaba harcıyorsan, bir masumun tebessümünde huzur buluyorsan; işte insanlığın zirve noktasındasın demektir. Yapılabilir mi tüm bunlar, neden olmasın? Merhamet, mahşeri vicdan, ve sorumluluk bilinci olduktan sonra; yapılmayacak hiçbir şey yoktur. O zaman bugünden tezi yok diye, her birimizin yapabileceği birçok şeyler vardır inanç ve azmiyle; yola koyulma ve fedakarlık yapma zamanıdır!
Ne yapabilirim ki demek yerine, ben ne yapabilirim acaba demek, er kişinin işi olsa gerek!
Evet, hemen hemen birçok kişinin dilinde pelesenk olmuş bir kelime, dünya üzerinde olup biten olaylar söz konusu olduğunda; ilk söyledikleri söz şudur: Benim elimden bir şey gelmiyor, ne yapabilirim ki? Bu söz doğru, sağlıklı ve yerinde olan bir söz asla değildir. Her insanın mutlaka yapabileceği bir şey/şeyler vardır. Yeter ki insan, biraz gayret sarf edebilsin. Biraz yorulsun ve biraz rahatından feragat edebilsin. Tabi ki hiçbir insan, ne dünyayı ne de insanların seyrini tamamen değiştiremez; ama isterse nahoş olan birçok şeyin önüne geçebilir. Yeter ki böyle bir derdi, bir davası olsun! İslâm; müntesiplerine hayatı bir bütün olarak ele almayı emreder. İslâm; hem devlet hem ahlak, hem ekonomi hem siyaset, hem cihad hem muamelat, hem ibadet hem iktisat, hem içtimai hayat hem merhamettir. Kısacası; bu sayılanlar İslâm'ın bize emretmiş olduğu ve omuzlarımıza yüklediği sadece bazı hüküm ve ilkelerdir.
Şimdi, ben Müslümanım diyen birinin, namaza evet ama cihada hayır, güzel ahlaka evet ama hukukta şeriatın hükümlerine hayır vs. deme hakkına sahip değildir. Her kim ki böyle bir düşünceyi bilinçli olarak taşırsa, o takdirde, akidesi tehlikeye girer. Hatta girer ne demek, gider bile Allah muhafaza! Ben Müslümanım diyen birinin, ben "hilafeti, İslam nizamını/şeriatı değil demokrasiyi önemsiyorum demesi asla düşünülemez. Zira, öyle şeyler ve durumlar var ki; insanın ebedi hayatını yok eder. İşte onlardan biri de, Allah'ın hükümleri yerine; beşeri izm ve ideolojilere, beşeri düzen ve yasalara razı olmaktır!
Çünkü hüküm, hayatın her katmanında, her alanında, her safhasında yalnızca, (Yusuf.40) Allah’a aittir. İslâm ilahi bir nizam olması hasebiyle, beşer kaynaklı tüm idare biçimlerini reddeder... Hâkimiyet yetkisi; insanların/milletin değil, kayıtsız şartsız yalnızca Allah’ındır. Allah'ın yarattığı kulları için hükümleri insanlar değil; onları yaratan, rızıklandıran, şifa veren, doyuran Allah, ancak hüküm ve kaide koyar. Gereken de budur. Aksi hukukullaha müdahale olduğu gibi, fıtrata da ihanettir.
Unutmayalım ki, şeytanın kovulmasına; emir sahibini değil, emri sorgulaması sebep olmuştu. Allah'ın yaratıcı olduğunu inkara kalkışmadı ama; beni ateşten, Ademi topraktan yarattın deyip, hüküm sahibi olan Allah'ın emrine itiraz etti. Ve bu itiraz onun ebediyen lanete ve cehennemlik olmasına sebep oldu. O halde, her insana düşen görev, dünyada iken, fırsatı varken; tercihini iyi yapması lazımdır. Ben Allah’a inanıyorum demek yetmez, ben Allah'ın göndermiş olduğu her bir şeyi kayıtsız şartsız kabul ediyor ve iman ediyorum denmelidir. Resûlullah (s.a.v)'in getirmiş olduğu ve tebliğ ettiği her şeye tam bir yakin ile; amasız, fakatsız, lakinsiz, şeysiz vs. inanıyor ve teslim oluyorum denmelidir.
İşte o zaman, hakkın yolunda olunur! Kalın sağlıcakla efendim!
18 Mart 2023.
0 Yorum