Üstat Bediüzzaman, Şualar eserinde On dördüncü Şua'da ibretli şöyle bir olay anlatmaktadır: "Eski zamanda bir şeyhin müritleri pek çok olmasından, o memleketin hükûmeti siyasetçe telâş edip onun cemaatini dağıtmak istemiş. O zât, hükümete demiş: “Benim yalnız bir buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz.” O zât, bir yerde çadır kurdu, kendi binler müritlerini oraya toplattı. O da emretti: “Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emri kabul etse, Cennete gidecek.” Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti. Güya has bir müridini kesti, Cennete gönderdi! O kanı gören binler müritler, daha hiçbiri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: “Başım feda olsun.” Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti; başkalar dağıldılar. O zât, hükûmet adamlarına dedi: “İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz.” Bediüzzaman'ın bahsettiği bu şeyh efendinin, 1352–1436 yılları arasında yaşamış olan Hacı Bayram-ı Veli olduğu bazı kaynaklarda belirtilmiştir. Evet, sözü edilen şeyhin görünürde binlerce müridi varmış ama samimi, gerçek müridi binlerce değil, sadece bir adam ve bir kadınmış. Gerçek yüzlerini tespit amacıyla kesilen koyunun kanını müridin kesilmesi zannederek şeyhi çadırında yalnız bırakmışlar. Bir kan görmekle o binlerle ifade edilen zahiri müritler şeyhten kaçmışlar. Bu olaydan asırlar sonrasına, günümüze baktığımızda aynı durumla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bebek ve çocuk katili lanetli İsrail'in Gazze'deki vahşeti karşısında sayıları 2 milyarı bulunan Müslüman kitlenin sus pus olması ve onu durdurmaya yönelik bir adım atmaya cesaret edememesi, temsildeki şeyhin müritleri gibi, gerçekte iki milyar değil bir buçuk mahiyetinde belki birkaç yüz bin Müslüman bulunduğunu ortaya koymaktadır. Kalabalık görünen ve milyarlarla ifade edilen bu Müslüman kitle, aylardır gece gündüz süren İsrail vahşetini durdurmaya yönelik hiçbir şey yapamadığı gibi, toplanan insani yardımları dahi Gazze’ye ulaştıramıyor, İsrail’in engellemesiyle tıkanıp kalıyor. Kimileri korkudan, kimileri ırkçılık saikasıyla kininden ve ilgilenmeye değer görmediğinden, kimileri ise İsrail’le olan çıkar ilişkilerinden vazgeçemedikleri için koca ümmet hareketsiz kalmıştır. Tehlikede kalan timsahları, yılanları, köpekbalıklarını kurtaranlar ve hayvanlar için seferber olan devletler, Gazze’nin daha dünyaya gözünü yeni açmış bebeklerine çocuklarına duyarsız kalmışlardır. İsrail’in vahşice katlettiği binlerce bebek daha kundağa sarılmadan kefene sarılıyorlar. Gazze’nin masum cennet kuşu yavrularının bedenleri İsrail canavarının pençelerine terkedilmiştir. İsrail, bütün öğrencilerini şehit ettiği okulların binalarını da yıkmıştır. Camileri, hastaneleri, evleri nasıl yıktığını, enkazlarda kalan hiçbir bedenin kurtarılamadığını tüm dünya canlı yayında seyrediyor. Hayatın olmazsa olmazları olan elektrik, yakıt, ilaç, su, gıda ve taşıma araçlarını yok etti, duyarlı insanlarca gönderilenleri de engelledi. Hatta cenazeleri taşımakta kullanılan at arabalarının atlarını da öldürüyor. Allah aşkına söyleyin, böyle bir vahşet görülmüş, duyulmuş mudur? Bu vahşeti yapanlar zaten insan değiller, bunlara sessiz kalanlara Müslüman veya insan denilebilir mi? Bunlara sessiz kalan, vahşeti durdurmak için harekete geçmeyen Müslüman ülkeler İsrail’den daha zalimdir, çünkü İsrail onların sessizliğinden ve hareketsizliğinden cesaret almaktadır, bu vahşeti onların sayesinde yapmaktadır. Öyleyse asıl azmettirici zalim onlardır. Az da olsa halklarının tepkisinden çekinen bir kısım yöneticiler, yardım yapıyormuş görüntüsü vermek ve göz boyamak için uçaklardan yardım kolilerini Gazze sahiline ve denize atmakta, bin bir eziyetle onlara ulaşabilenlere zalim İsrail, üzerlerine bomba yağdırmaktadır. Kimi açlıktan kimi İsrail bombalarıyla ölmektedir. İsrail’i kızdırmamak uğruna yardımları da eziyete dönüştürüyorlar. Hacı Bayram-ı Veli'nin çadırında kestiği koyunun kanı, gerçek müritlerini ortaya çıkardığı gibi bu Gazze soykırımı da gerçek Müslümanların sayısını ortaya çıkarmıştır. Meğerki gerçek Müslümanlar da bir buçukmuş, iki milyar kadar değilmiş. Meğerki Hz. Peygamberin gerçek ümmeti de günümüzde bir buçukmuş. Biz de o bir buçuğun içinde olmayı diliyoruz.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum