Mahallemizde kandil nedeniyle çalgılı, müzikli, rahatsız edici şekilde gürültülü bir kutlamanın ardından Pazar günü de sabahtan beri saatlerce yakınımızda bir yerlerde çok rahatsız edici davul zurna sesi ortalığı inletti. Bir düğün mü, yoksa siyasi bir merasim mi yahut başka bir kutlama mı, bilmiyorum. Ancak bir eğlence olduğu kesindir. Bu iş için düğün salonları ya da eğlence mekânları pekâlâ kullanılabilir. Biz Müslümanlar Gazze için içimiz buruk, üzüntülü olsak da kimsenin eğlencesine de karışmaya niyetimiz yok. Ancak çevreyi rahatsız edici bu gürültüyü uluorta sokakta icra etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Kendi keyfi için başkalarını rahatsız etmek kabul edilemez bir haksızlık olmasının dışında, çoluk çocuk, kadın, ihtiyar binlerce cenazeleri bulunan yürekleri yanan matem içindeki yaslı müminlere büyük bir saygısızlıktır. Evet, Gazze'de İsrail vahşeti sürerken, sayıları 30 bini aşkın şehidimiz dururken keyif çatmak, eğlenceli programlar düzenlemek, mümin olup olmamaları fark etmez, en basit deyimle insanlık dışı bir durumdur.
Ne yazık ki bu İslam diyarında bu tür eğlence gürültülerine çok şahit oluyoruz. Alabildiğine cahil, çıkarcı kendisinden başkasını düşünmeyen despot, vurdumduymaz, duyarsız insanlarla iç içe yaşamak zorunda olmak doğrusu büyük bir azaptır.
Daha geçen gece Berat kandili diye herkes camilere doluştu. Geceyi layıkıyla ihya eden ve gece gündüz her zaman hayatlarını istikamet üzere sürdüren müminleri tenzih ederiz, sözümüz onlara değil, Müslümanlığı sadece belli bazı günlerde ve kandillerden ibaret gören günahkâr kimseleredir. İşte bu türden katılımcılar, Allah'tan güya beratını istediler, mağfiret dilediler. Geceyi ibadet, tövbe, dua ve ibadetle geçirdiler, Birçoğu gündüzü de oruçla geçirmişti. Ancak ertesi gün günahlara kaldıkları yerden devam ettiler. Oysa Peygamberimiz (ASV) mü’minliğin en temel vasfını şöyle ifade buyuruyor:
“Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66.)
Peygamberimiz (ASV) müminleri vücuda benzemiştir. Müminlerin en temel vasfı bir vücudun azaları gibi uyum içinde çalışan, birbirlerine şefkatle ve merhametle bağlı olup birbirlerinin derdiyle dertlenen, birinin sıkıntısından ötürü bütün herkesin etkilendiği bir özellikte olmalarıdır. Yani müminlerin tamamı bir bedeni oluştururlar, Hepsini birbirine bağlayan ruh imandır. Onun için birini başına gelen sıkıntıdan hepsi muzdarip olur, hepsinin rahatı kaçar, onun derdine düşerler. Ancak bu Gazze soykırımı, gerçek yüzünü gizleyen birçok kimsenin foyasını ortaya çıkardığı gibi, çoğu Müslümanların da hadiste belirtilen mü’minlik vasfına sahip olmadıklarını göstermiştir. Müslümanlar arasındaki ihtilaflar, her kafadan ayrı ses çıkması, uzlaşmaz bir tutum içinde olmaları, başlarına gelen musibetlerde ve sıkıntılarda birbirlerine karşı duyarsız olmaları, Yüce Allah'ın kurduğu semavi kardeşliğe iltifat etmedikleri ve Peygamber (asv)'ın istediği bir vücut gibi olma şuurunu elde etmedikleri görülüyor. Elbette bu özelliklere sahip olan değerli müminler vardır ama ne yazık ki cüz'î bir azınlıktan öteye geçmiyor.
Gazze’de ciğerlerimiz sökülüyor, çocuklarımız bebeklerimiz öldürülüyor ama bu vücudumuzun diğer azaları umursamıyor keyfine zevkine devam ediyor. Mü’minliğimizi bu açıdan sorgulamalıyız.
Günümüz İslam coğrafyasında Müslümanların çoğunluğunun Hadis-i Şerif’in belirttiği şekilde mü’minlik vasfına istendiği tarzda sahip olamayışının en temel nedeni cahilliktir. Cahillerin sadece kâfirlerden değil, Müslümanlardan da bulunabileceği ayet ve hadislerden anlaşılmaktadır. Cahiliye dönemindekine benzer bir cehalet günümüzde hüküm sürüyor. Birbirlerine şefkat ve merhametle bağlılık yerine, kendilerini sömüren düşmanlarının dolduruşuna gelerek birbirlerine karşı kin ve nefret dolu bir durumdadırlar. Kur’an’ın müminleri tanımladığı “birbirlerine merhametli, kâfirlere karşı şiddetli olmaları” vasfını tersyüz ederek, birbirlerine karşı şiddetli, kâfirlere hoşgörülü” şekline bir garabete dönüştürmüşler.
Cahil, İslam’ın hedeflediği insanlık düzeyi açısından çürük ya da defolu kimsedir. Bu nedenle cahiller hayatta çeşitli sorunlara neden olurlar. Kimisi ırkçılığa kafayı takar, dini değerleri kendi ırkının üstünlüğüyle özdeşleştirir; kimisi dinde olmayan kendi ürettikleri bidat ve hurafelerle hayatını dizayn eder; kimisi de hayatını İslam’ın değerlerin tabi kılma yerine kendi ideolojisi veya ürettiği felsefene dini uydurur ve daha birçok çeşit cahil türü vardır.
Zaman olur ki hayatı çekilmez bir hale getirirler. Cahillerle yaşamak, çok sıkıntılıdır, cahil olmayan kimseler için bir imtihandır. Cahil, cennet gibi bir hayatı cehenneme çevirebilir. Hz. Ali (RA)’a dayandırılan şu söz, cahillerle yaşamanın ne kadar sıkıntılı olduğunu göstermesi açısından çok manidardır: “Eğer cahil cennette bana komşu olsa, cenneti bırakır cehenneme girmeyi tercih ederim!”
0 Yorum