Reklam Alanı

İLK NORMALLEŞME: CAMP DAVİD

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

 

 

Normalleşme, basit bir suç değil. Bugün dünyanın en güçlülerinin, yüksek teknoloji ürünü silahları ile birincisini bitirdikleri Gazze Çocuk Soykırımı’ nın ardından Güney Gazze’ye/Refah’ a sıkıştırılmış aç ve susuz halka ikinci soykırımı da yaşatmaya girişmişken bile sözüm ona Müslüman ülkelerin sessiz kalması ve hatta kimilerinin alttan, kimilerinin de açıktan desteklemesinin altında yatan önemli etkenlerden biri de normalleşme denen insanlık suçudur.

Bu ilk kötü yola düşen, bu zilleti kabul eden, bu kötü çığırı açan, bu ihaneti gerçekleştiren Mısır firavunu Enver Sedatt’tı. Onun bu ihanetine bir ceza olarak, ona suikast düzenleyen ise Mısırlı bir subay olan Halid İslambuli idi. Bugün, sadece Müslüman ülkelerin denetiminde bulunan su yollarının kapatılması bile tek başına Siyonist terörizmi durdurabilecek bir etkiye sahiptir zira sadece Yemen’ nin yaptığının ciddi etkileri/faydaları da bunun göstergesi.

Enver Sedat’ın öldürülmesi elbette dikkate değerdir ancak bu, normalleşme denen zillet sürecini durdurmanın en etkili yolu ve çözümü değildi. O yüzden bu suikast, normalleşme denilen kötü fiili durdurmadı. Normalleşme denene zemin on yıllar süren küresel çabaların sonucunda gerçekleştirilebilmiştir ve savaştan daha etkili sonuçlar veriyor/vermekte de.

O yüzden küresel siyonizmin en etkili ürünü/işi olarak lanse edilmesi abartı olmaz. Dolayısıyla normalleşme/siyonistleşme, Müslüman dünyasının da siyonistleşmesine tekabül ediyor denebilir. Zaten pratiği de bunu kanıtlamakta.

*

Camp David faciasının kotarılması zamanı da manidardı.

İran İslam Devrimini’ nin gerçekleştiği bir zaman dilimi idi ve hemen ardından da ABD’ nin bizim çocuklar dediği Kenen Evren ve ekibinin, 12 Eylül darbesi gelmişti. İsrail, tahkim ediliyordu. Bir kanserli ve itlaf edilmesi gereken uru sağlıklı bir vücutta yaşamak gibi zor olan bu iş uğruna neler yapılmış, Müslümanım diyenler ne hale düşürülmüş böyle!

Mısır’a Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı seçildiği gibi uçağa atlayarak Kahire’ de nefes nefese Mursi ile görüşen Hillary Clinton’ un Mursi’ den Camp David Anlaşmasına bağlılık sözü alması düşündürücüdür.

Bu anlaşmaların en önemli unsuru elbette ki; İsrail’ i tanımadır ve ne yazık ki Türkiye, bunu çok daha önceleri yapmıştı. Yani esas ilk normalleşme, İsrail’i tanıma gibi dar ama o gün için büyük bir kabahat olan İsrail’i tanıma ile sınırlı görünüyordu. Oysa şimdi bile hala biz, İsrail’ i tanımanın neleri kapsadığı ve ne anlama geldiğini hakkıyla biliyor değiliz.

Türkiye’ nin bu yolda yaptığı ikinci önemli kırılma ise Mavi Marmara zilleti idi. (Mavi Marmara fikri, her ne kadara Arap Baharı süreciyle rolün, sahada daha görünür olmayı gerektirdiği konjonktürün verdiği cesaret çerçevesinde ve Arapları, Türkiye ve İsrail’in çevresinde toplama kapsamında gerçekleşmiş olsa bile değerli idi. Değerli idi zira işin bu yönü üzerinde durulmuyordu. Şimdi de durulmuyor zaten) Uluslararası düzeyde Gazze ablukasını kırmaya yönelik iyi bir çığır açacağı ve ardından benzerlerinin geleceği belli olan bu hareket bastırıldı. O gün, o gemiye sahip çıkamadığımız için bugün diğer gemiler siyonizme destek mahiyetinde işlev gören seferler düzenleyebiliyorlar ve bunlara mani olma mecali/girişimleri de bastırılabiliyor.

*

ABD’ nin ve genel anlamda küresel terörizmin Irak, Lübnan, Yemen, Afganistan ve daha birçok Müslüman ülkede yaşattığı soykırımlar ve işgaller, devlet dışı unsurların/modellerin doğmasına ve halkın, kendi yaralarını kendi sarmasına yol açmıştır. Nitekim Kuva-yi Milliye hepimizin malumu. Tabii o zamanlar fiili işgaller daha görünür idi ve bugün olduğu gibi en etkili işgaller, o topluma benzeyenlerin normalleşme ve benzeri politikalarını kabullenmesi veya iş başına getirilmesiyle gerçekleştirilmesi yaygın/görünür değildi.

*

İsrail’in Refah saldırısı gerçekleşirse Camp David Anlaşmasının bozulacağı yönündeki iddiaları yayanlar, toplumların gazını almak ve yanlış algı oluşturmak dışında bir şey yapmıyorlar.

Nitekim bu iddiaları reddeden Mısır Dışişleri Bakanı, siyonist rejimle barış anlaşmasına sadık olduklarını ve bozmayacaklarını duyurdu bile.

Buraya kadar anlatmaya çalıştığım, Müslüman dünyanın bugünkü durumunun zayıflıktan değil; bölünüp parçalanmışlıktan ve parça parça ayartılıp etkisizleştirilmekten (normalleşme) kaynaklı olduğu. Bu da başa geçecek kadroların seçilmesi/seçtirilmesi, ihanete varan ayartılmalarla satın alınması şeklinde gerçekleşmektedir.

Oğlunu eğiten kurdun, köpeği tanıtan hikayesinde vasıflandırdığı köpek şu şekildedir: “Yavru kurt; baba, o bize benzeyen kim?” Diye sorunca; baba kurt, ‘işte en büyük düşmanımız o, bize benziyor ama buna aldanma’, tarzında bir cevap verir.

Müslüman dünyayı sadece bu hikaye ile anlatmak bile başlı başına isabetli bir tespit diye düşünüyorum. İşin ilginci köpek ne yaparsa yapsın ona aşık olmuşluğumuzdan da vazgeçmiyoruz. Ne diyeyim? Müslümanların hali, ne yazık ki, bu.

Açıkça ortada olan duruma ve yaşananlara bakıldığında; İslam dünyasının tüm normalleşmeleri parçalayıp topyekun ayağa kalkması ve önüne kattığı her şeyi sürüklemesi gerekirken; biri gerçekleşmiş (Kuzey Gazze) diğeri devam eden (Refah) soykırımlar karşısında İslam dünyasının çoğunluğun, görmezden gelmek veya İsrail’i desteklemekten yana tercih koyduğuna şahit oluyoruz…

Neyse. İşte o ilk normalleşmelerden (Türkiye ve Mısır) sonra diğerleri ve daha pekişmişleri, daha çetrefilli olanları geldi. Durum budur. Mavi Marmara gibi bir geminin mucidi olanlar; şimdi başka gemilerle ve başka gemilerde olduklarına dokundurtmuyor hale geldiyse hep normalleşmeler sayesinde oldu…

Şunu kesinlikle bilmeliyiz ki; herkes Suriye’ yi ateşe verirken ve daha öncesinde yapılanlar esnasında hangi gemide idiyse Gazze soykırımında da aynı gemidedir.

Sözü uzatmadan belirtmek istediğim şu ki; devletler ve özellikle Müslüman ülke ismi ile anılan devletlerin küresel Siyonizm terörü karşısında ve genel anlamda Emperyalizme karşı bir varlık gösterme kabiliyetleri (irade karar verme mekanizmaları felç edildiğinden dolayı) artık yoktur. Saldırıya uğrayan her halk/toplum/bölge, şimdiden kendi başının çaresine bakmalıdır. Karar vericiler üzerinde etkili olabilecek ciddi bir irade ve hareket stratejisi belirlemenin dışında, geleceklerine ve haklarına sahip çıkmalılar. Yangın, sıra ile geliyor ve çember daralıyor. O yüzden saldırıya uğrayan her halk ifadesi yanıltıcı ve faydasız bile. Zaten saldırı altındayız ve hala insanlık şerefini taşıyan vicdanlı insanlar/toplumlar, yangının olduğu her yere yetişmek, hep birlikte hareket etmek zorunda.  

 

İLK NORMALLEŞME: CAMP DAVİD
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.