Müslüman toplum için en büyük tehlike münafıklardır. İnanmadıkları halde Müslüman görünerek bir nevi gizlenmiş, kalleş düşmanlardır. Kur’an-ı Kerim, münafıkların. Cehennemin en aşağı tabakasında olduklarını haber vermektedir.
“İnsanlardan öylesi var ki, dünya hayatına dair sözü, senin hoşuna gider. Kalbinde olan (samimi düşüncelerini söylediğin)e Allah'ı şahit tutar. Oysa o, hasımların en yamanıdır.” (Bakara, 104.) ayetinde, münafıkların hoşa giden sözleriyle müminleri etkileyerek kalplerindeki düşmanlıklarını gizlediklerine işaret edilmiştir.
Müslümanların hoşuna giden sözler söyleyerek içlerindeki küfürlerini gizlemeleri farklı amaçlara yöneliktir. Bu amaçlara göre üç türlü münafıklık vardır:
Birisi: Müslümanlar güçlü oldukları için, inanmadıkları halde inanmış görünerek Müslümanların olası tehdit ve zararından kurtulmak. Bu tür münafıklığın sebebi korkudur.
İkincisi: Müslümanların kavuştuğu iyiliklere nail olmak güzel kazanımlarına ortak olmak. Bu tür münafıklığın sebebi ise menfaat elde etmektir. Bu iki tür münafıkların Müslüman topluma verebilecekleri fazla bir zararları yoktur. Bunlar en büyük zararı kendilerine verirler. Dünyada sürekli olmadıkları bir kimlikle görünürler, her zaman saklanırlar, her zaman endişe, korku ve rezillik içinde yaşarlar. Ahiretleri ebedi cehennemdir.
Üçüncüsü: Müslümanların sırlarını. Zaaflarını, mahremlerini öğrenerek düşmanca bir vuruş için fırsat kollamak onları çökermek. Bu tür münafıklığın sebebi ise büyük bir düşmanlıktır. Müslümanlar için en tehlikeli olanı budur. Kendileri ebedi cehennemde olacaklar ama Müslümanlara da dünyayı cehenneme çevirmeye çalışırlar.
Bu üçüncü tür münafıklar, pek feraseti bulunmayan, zayıf imanlı, ya da şüpheler içinde bulunan şahıslardan azami istifade eder, onları bu düşmanca planlarında kullanırlar. Hatta kendilerini iyi gizledikleri için, ehl-i imandan birçok kimsenin güvenini de kazanarak onları da kullanırlar. Bu tür münafıkların tuzağına düşerek onlara alet olmuş âlimler bile bulunabilir. Böylece “Ağacın kurdu ağaçtandır” “Ağacı kesen baltanın sapı da ağaçtandır.” Atasözleri, münafıklara alet olan şahısları bildirmekte, ihaneti ve kalleşliği veciz bir tarzda ifade etmektedir.
Dört aydır Gazze’de ve Filistinlilerin diğer yerleşim yerlerinde her gün aralıksız olarak vahşet üstüne vahşet sergileyen İsrail terör örgütü, İslam coğrafyasındaki münafıklardan, onlara payanda ve destek olan ahmaklardan ve defolu Müslümanlardan azami istifade etmektedir.
Semalarında beş vakit ezan seslerinin yükseldiği, salâların yankılandığı, ibadetlerin, vaazların, dini kutlamaların yapıldığı, takva oruçların tutulduğu, zikirlerin coşturduğu İslam coğrafyası dediğimiz memleketlerde, terörist İsrail mallarının boykotu dahi gerçekleşememektedir. Hiçbir şey yokmuş gibi ticari ilişkiler devam etmekte, Duyarlı Müslümanlarca gönderilen yardımları İsrail teröristinin engellemelerine karşı dahi devletler bazında hiçbir adım atılamamaktadır. Hayali ve anlamsız şekilde şeytani hislerini okşamaktan başka hiçbir çıkarları olmadığı halde, tuttukları takımın sevinç ve üzüntülerini Gazze’deki yavruların, bebelerin katliamından daha önde görenlerin, Müslümanlıkla bağları nasıl izah edilebilir? Gerçekten boykota katılanların sayısı gördüklerim oranıyla çok azdır, ümitsiz bir vaka olarak durmaktadır. İsrail’i sözle bile suçlamaya yürekleri yetmeyenler, toprağını, milletini savunan Hamas’ı suçlamaktan da utanmıyorlar.
Sinsi düşman münafıklara alet olanlar da kimse kusura bakmasın ama münafıklardan farksızdır. İslam’a ve değerlerine karşı ihanet içindedirler. Ne yazık ki İslam coğrafyasının çoğu devletleri İsrail zaliminin baltalarına sap olmuşlardır. Şüphe yok ki ilahî adalet, onlar hakkında er-geç hükmünü icra edecektir.
0 Yorum