Reklam Alanı

ÖĞRETMENLİĞE İLK ADIM...

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

1992 yılı haziran ayıydı. Üniversiteden mezun olmuştum.  O yıl, daha önce iki yıl olan sınıf öğretmenliği branşı dört yıla çıkarıldığından dolayı Türkiye genelinde oluşan sınıf öğretmeni açığını kapatmak için bütün branşları yeterlilik sınavı olmadan sınıf öğretmeni branşına atama kararı çıkmıştı. Çaresiz, kendi alanımda olmasa da sınıf öğretmeni branşı ile mesleğe başlayacaktım. Başvuru işlemlerini yapmış ve beklemeye başlamıştım. O dönem de başvuru ile atama arasında altı ay gibi uzun bir süre geçeceğini, bu süre içerisinde güvenlik soruşturması yapılacağını söylemişlerdi. Çaresiz beklemeyecektim. Ancak, bulunduğumuz ilçede Milli Eğitim müdürlüğünde bir ilan dikkatimi çekmişti. Öğretmen ihtiyacının had safhada oluşundan dolayı Lise mezunu kişilerin istemeleri ve gerekli şartları taşımaları halinde vekil sınıf öğretmeni olarak görevlendirileceği duyuruda yer alıyordu. Atamamın yapılmasına kadar geçecek altı aylık sürede vekil öğretmen olarak görev yapmak cazip bir fikir olarak içimi ısıttı. Hemen başvurdum. İlçe Milli Eğitim Müdürü olan zat babamı tanıyordu. Bu nedenle bana “zaten lise mezunlarını vekil öğretmen yapıyoruz, senin görevlendirmeni neden yapmayalım, tam da aradığımız kişisin” deyince heyecanlanmıştım. Evrak teslim ve gerekli prosedürlerden sonra birkaç gün içinde açıklanacak sonuçları beklemeye başlamıştım.

Birkaç gün içinde listeler açıklanmış, ancak ben adımı listede bulamamıştım.  İlçe Milli Eğitim Müdürüne gidip listelerde adımın olmadığını, görevlendirilmemin yapılmadığını bildirince o da hayret ederek şunu söyledi. “Listeleri ilçe başkanı yaptı. Biz de ona söylemeyi unutmuş olabiliriz, ben halledeceğim, sen merak etme” dedi. Ben “ilçe başkanı” sözünden hiçbir şey anlamamıştım. Kimdi acaba ilçe başkanı.  Zira resmî kurumlarda sadece müdür, şube müdürü, genel müdür vardır. Bakanlık teşkilatlarında daire başkanları olur ama ilçede böyle bir pozisyonu hatırlamıyordum. Bütün cesaretimi toplayarak Müdür Bey’e “ilçe başkanı kim?” diye sordum.  İktidardaki partinin ilçe başkanı deyince i ziyadesiyle şaşırtmıştım… İlçe parti başkanı neden vekil öğretmen listelerini hazırlasın diye kafamda epey sorular dolaşmaya başlamıştı. Fazla uzatmadan çıktım. 

Birkaç gün sonra Müdür Bey, babamı aramış ve benim ilçe Milli Eğitime uğramam gerektiğini söylemişti. Ben de gittim. Bana ilçe merkezinde ancak kenar mahalle sayılan bir okulda görev verdiklerini, kararnamemi alıp okula gidip göreve başlamamı söyledi. Teşekkür edip çıktım. Doğrusu bir partinin ilçe başkanının karıştığı bir görevi yapmak istemiyordum ama yine okulu, ortamı bir göreyim düşüncesiyle beni görevlendirdikleri okula gittim. Okula girdiğimde Mustafa adında bir arkadaşımla karşılaştım. Mustafa bu okulda müdür yardımcısı olduğunu söyleyince görev yapmak için biraz daha iştahlanmıştım. Mustafa’nın odasına geçtik ve eski günlerden biraz konuştuktan sonra Mustafa bana:

-Hocam çıkıp seni Müdür Bey ile tanıştırayım dedi.  Hemen çıktık. Girişinde cafcaflı bir Müdür tabelası yazan bir odaya girmeden, Mustafa’nın üstünü başını düzelttiğini, ceketinin de düğmelerini iliklediğini görünce ben de aynısını yaptım ve kapıyı tıklatarak içeri girdik. Mustafa hiçbir temennada bulunmamıştı ama ben “Selamünaleyküm” dedim. İçerdekilerden hiç kimse selamımı almadı. Sadece müdür gözlüklerinin üzerinden bana bir bakış fırlatmış ve işine devam etmişti. Müdür, Kısa boylu, şişman ve yaşlı bir adamdı. Okuma gözlüklerini takmış, masaya resmen kurulmuş bir vaziyette oturmuş, tek sıra halinde duran öğretmenlerin günlük planlarını inceliyordu. Öğretmenler de askeri kışlada esas duruşta bekleyen askerler gibi duruyordu. Doğrusu bu görüntü beni biraz ürküttü. İlk edindiğim izlenim, Müdür beyin değim yerinde ise “huysuz” bir adam olduğuydu. 

Bir süre ayakta bekledikten sonra, kimsenin bana yer göstermeyeceğine kesin kanaat getirdim ve ben kendim geçip “misafir” koltuklarından birinde oturdum. Bu oturuşum Müdür Bey’in oldukça garibine gitmiş olmalı ki, sert bakışlarla bana baktı. Bu bakıştan da ciddi manada rahatsız oldum. Ben de hiç yapmadığım bir şeyi yaptım. Koltuğa iyice yerleşip ayak ayaküstüne attım. Benim bu şekildeki rahat davranmam Müdürü tedirgin etmiş olmalı ki, plan inceleme işlemini hızlandırdı ve Öğretmenleri gönderdi. Ayakta duran Mustafa’ya bakarak kaş göz işareti ile benim kim olduğumu sordu. Mustafa beni anlattı. Okulumuza atanmış bir vekil öğretmen olduğumu duyunca, Müdür Bey koltuğuna yaslandı ve aynen şunları söyledi:

-Mustafa neden benim odama getirdin, O nu sınıfına götür gerekli emir ve talimatları ver gel! Şeklinde sert bir ithamda bulundu. Şimdiye kadar sabretmiş, zıvanadan çıkmak üzere idim. Dayanamayıp alaylı bir eda ile

-Pardon Müdür Bey, ben burada yapacağım vazife askerliğimden düşerler mi acaba? Deyince müdür şaşırdı.

-Ne askerliği ne alakası var? Dedi

-Yok, hani ben henüz askerlik vazifemi de yapmadım da emir, talimat falan duyunca acaba askerlik vazifesi mi yapacağım veya o vazifeden sayılır mı diye tereddüt ettim dedim.

Müdür bey şaşırmış bir vaziyette, beklemediği bir cevap almıştı. Mustafa’ya dönerek:

-Bu adam bizimle dalga geçiyor galiba dedi. Mustafa Bey de:

-Hocam yanlış anladınız galiba, Abdullatif Bey, lise mezunu bir vekil öğretmen değil, Mesleki Eğitim Fakültesi mezunudur deyince hafiften şaşıran Müdür:

-Olsun canım yine de bizim yarımız kadar olamaz! Dedi. Ben artık taşmak üzereydim, Mustafa Bey’in bir şey söylemesine fırsat vermeden söze girdim.

- “Müdür Bey, doğru söylüyor. Yaşça ben onun yarısı değil, torunu yaşındayım”. Dedim. Müdür ciddi bir anlamada bozuldu. Ben ayağa kalkıp iki elimi müdürün masasına koyup ona doğru eğildim ve sözlerime devam ettim:

- “İnsanlık diye bir değerin kırıntısı dahi bulunmuyor sende Müdür Bey. Bak odana geldim, beni tanımıyordun, velev ki ben bir veliyim veya başka bir misafir. Bu şekilde mi davranılır. Kaldı ki sen mesleğe henüz başlayacak olan bana güç gösterisi mi yapmak istiyorsun? Senin gibi ilkel ve modası geçmiş eğitimciler yüzünden eğitim kan kaybediyor. Ben bu durumda zaten bu okulda çalışmayacağım! Deyip, Mustafa Bey’in masaya koyduğu atama evraklarımı sert bir eda ile aldım. Evrakları alırken, Müdür Bey’in masasındaki kalemlik ve müdürün isim tabelası da yere düştü. Sert bir hamle ile masasına da bir yumruk vurarak odadan çıkıp gittim…

O müdür, altı ay sürecek bir "Öğretmenliğe ilk adım" heyecanımı zedelemişti. 32 yıl sonra, inşallah böyle eğitim yöneticileri kalmamıştır diye umut ediyorum.

Bugün başlayan eğitim ve öğretim yılının ikinci dönemi, öğrencilere, çocuklarımıza, öğretmen arkadaşlarıma ve tüm milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum...

Afiyette kalın

ÖĞRETMENLİĞE İLK ADIM...
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.