Bizzat Sahabeden ders alan Tabiîn’in ünlü âlimlerinden Hasan Basri hazretlerine sormuşlar: “Sahabeler nasıldı? Bize onları anlatınız.” O şöyle cevap vermiş:
"Vallahi, yetmiş Bedirliye (Bedir gazvesine katılan sahabilere) yetiştim, çoğu kez giydikleri sof (sertçe, ince yünlü kumaş) idi. Eğer siz onları görseydiniz deli sanırdınız. Onlar da sizin iyilerinizi görselerdi, “Bunların ahirette bir nasibi yok!” derlerdi. Kötülerinizi görselerdi, “Bunlar hesap gününe inanmıyorlar!” derlerdi."
Yıllardır İsrail vahşetine ve soykırıma maruz kalan Gazzede sahabileri görür gibiyiz. Sahip oldukları iman öylesine güçlüdür ki, “Eğer perde-i Gayb açılsa yakînim ziyadeleşmeyecek!” (Gayb perdesi açılsa imanımda bir artış olmayacak, gayb perdesi yokmuş gibi inanıyorum) diyen Hz. Ali’nin imanına benziyor. Kalabalık ailelerden, fertlerin çoğu veya hepsi şehid olmuş, evleri yıkılmış, enkaz altında kurtarılamadan hepsi can vermişler. Bazı ailelerden bir-iki kişi hayatta kalmış. Bu tarifi imkânsız acıya rağmen olağanüstü bir sabır ve tahammül gözlemleniyor, en küçük bir isyana rastlanmıyor. İşte imanın gücü ve nuru bu olsa gerektir.
Güçlü imalarının nuru yüzlerinde görünüyor, bu iman nuru bütün davranışlarına sinmiş. Müthiş bir metanet ve Allah’a teslimiyet içinde “Hasbuna’llahu ve ni’me’l-vekîl” diyorlar. Hiçbir şekilde ümitlerini yitirmiyorlar. En küçük çocuktan en yaşlı pir-i fâniye kadar tamamı, Müslümanların zafer kazanacaklarına ve İsrail’in yok olacağına inanıyorlar. İslam âleminin ortasında, İslam ülkelerinin çaresizlik, korku, çoğunun da umursamazlık bakışları arasında temel ihtiyaçlarından da tamamen yoksun bırakıldıkları halde direniyorlar, ölümle kol kola dolaşıyorlar, “iman inadı”nı en yüksek düzeyde tutuyorlar. İslam’ın izzetini bütün dünyaya gösteriyorlar.
Şimdi söyleyin Allah aşkına, Gazze Müslümanlarının sözleri, tavır ve hareketleri, sabır, direniş ve metanetleri, Hasan Basri hazretlerinin sahabe tarifine tamı tamına benzemiyor mu? Biz onları gördükçe kendi Müslümanlığımızdan utanıyoruz. Mel’un İsrail’i gözlerinde büyüten yüreksizler, onları deli olarak görüyor. İsrail’i suçlamaya cesaretleri yetmeyen kimileri de niçin direniş göseriyor diye Hamas’ı suçluyorlar. Hamas’ın da kendileri gibi pısırık olmasını, İsrail’in emrinde zillet içinde yaşayarak seslerini çıkarmamalarını istiyorlar. Oysa seksen yıldır hemen her gün çocuk kadın yaşlı demeden İsrail saldırıyor, onları öldürüyor ve hapishanelerinde çürütüyor.
İman, imanın güzellikleri ve gücü konusunda Gazze çocuklarına dahi yetişemediğimizi görüyoruz. İmanın gerçek bir nur ve kuvvet olduğunu onlardan gördük, onlardan öğreniyoruz. Bizim değil, Gazze Müslümanlarının tutum ve davranışlarının Kur’an’a uygun düştüğünü görüyoruz: “Allah size imanı sevdirdi ve onu kalbinizde süsledi; küfürden, fasıklıktan ve isyandan nefret ettirdi. İşte bunlar rüşd (olgunluk) yolunu bulanlardır.” (Hucurat, 7.)
İslam azizdir, yücedir. Her Müslüman İslam’ın izzetini korumak zorundadır. Kâfirlere karşı onurlu ve vakarlı olmalıdır. İslam’ın en üstün olduğu böylelikle dünyaya gösterilmelidir. Bugün bunu Gazze çocukları yapıyor. Güçlü silahlarına, teknolojik üstünlüğüne, tüm dünyanın ve süper güçlerin desteğine rağmen İsrail’in ve kâfirlerin zelil, izzetsiz ve aşağılık olduğunu, İslam’ın ise aziz olduğunu bütün dünyaya kanıtladılar. İşte iman nuru ve gücü budur.
İsrail vahşetinde bütün çocuklarını kaybeden anneler, babalar yahut anne, baba ve tüm kardeşlerini, yakınlarını kaybeden çocuklar, gençler, yaşlılar, parçalanmış minik bedenler karşısında nasıl dayanabiliyorlar, nasıl metanet ve sabır gösterebiliyorlar? Bu da ancak iman gücüyle açıklanabilir, başka izahı yoktur.
Bediüzzaman, çocuk ve masumların öldürülmelerinin verdiği elem durumuyla ilgili duyarlı yüreklere su serpen şöyle bir açıklama yapmıştır.
“Bir zaman, eski Harb-i Umumîde, düşmanların ehl-i İslâma ve bilhassa çoluk ve çocuklara ettikleri katl ve zulümlerinden pek çok müteellim oluyordum. Fıtratımda şefkat ve rikkat ziyade olduğundan, tahammülüm haricinde azap çekerdim.
Birden kalbime geldi ki, o maktul masumlar şehîd olup veli olurlar; fâni hayatları, bâki bir hayata tebdil ediliyor. Ve zayi olan malları sadaka hükmünde olup bâki bir malla mübadele olur. Hattâ o mazlumlar kâfir de olsa, âhirette kendilerine göre o dünyevî âfattan çektikleri belâlara mukabil rahmet-i İlâhiyenin hazinesinden öyle mükâfatları var ki, eğer perde-i gayb açılsa, o mazlumlar haklarında büyük bir tezahür-ü rahmet görünüp, “Ya Rabbi, şükür elhamdü lillâh” diyeceklerini bildim ve kat’î bir surette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şiddetli teessür ve elemden kurtuldum.” (Kastamonu Lahikası.)
Demek Gazze Müslümanları da böyle düşünüyor ve inanıyor. Elem ve acı dolu, tahammülü mümkün olmayan olaylar karşısında yaklaşım bu inançla olunca sabır ve ferahlık olur, dayanma gücü artar. Yine, cennetin ucuz, cehennemin lüzumsuz olmadığı hakikatini, bir de kısa bir dünya hayatında yapılan zulümlere karşılık ebedi cehennemin ne kadar adaletli olduğunu da hakkalyakîn derecesinde Gazze Müslümanlarından öğrendik.
0 Yorum