Muhterem Kardeşlerim…
Her yazımızda olduğu gibi, sizlere önemli konuları öncelikle sahih kaynaklardan, Tam İlmihal Saadeti Ebediyye, İmamı Rabbani Hazretlerinin Mektubat, Hakikat Kitab Evinin İhlas Yayınlarından faydalanarak sizleri bilgilendirelim istiyoruz.
Efendim;
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Doğru iman sahibi olmak, büyük zatları sevmek ve onların yolunda dine hizmet etmek nasip meselesidir. Yani bu nimete kavuşanlar seçilmiş kimselerdir. Bunun nesep ile, kadro veya bordro ile ilgisi yoktur. Yani bu hizmetlere katılmak için illa buralarda maaşlı çalışmak da şart değildir.
Bu yolda mutlaka sıkıntılar olur, fitneler olur, bu yolun kaderi bu. Hem çok şükredeceğiz, hem de sıkıntılara sabredeceğiz. Başka çaremiz yok. Allahü Teâlâ, “Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın” buyuruyor. Böyle bir ikazdan sonra bizim şikâyet edecek hiçbir şeyimiz yok.
Bu yolu bize tanıtan büyüklerimize talebe olmaya, onları anlamaya, peşinden gitmeye çalışıyoruz. Zaten büyüklük orada, hakiki saadet orada! Bunun hasedini yapanlara da diyecek bir şey yok. Bu bir paye, makam değil. Bu bir yarış, hizmet yarışı, talebelik yarışı, iman yarışı. Merhum hocamızın el yazılı vasiyeti var. “İnşallah Havz-ı Kevser’de buluşuruz” buyuruyorlar. Lâyık olursak orada buluşmaya söz veriyorlar. Aklı olan o topluluğun içinde olmaya çalışır. Başka yerde olmaya çalışmaz.
Birbirimize Allah rızası için muhabbetle bakalım. Mümin, Mümin’e Allah rızası için muhabbetle bakarsa günahları affolur. İkincisi, kalbi temizlenir, dünyayı unutur, muhabbeti artar. Büyüklerimiz razı olur, dua eder, onlar razı olursa, hocaları razı olur, dua eder. Böylece Resulullah Efendimize kadar gider. O razı olunca da Allahü Teâlâ razı olur, affeder ve Cennetine koyar.
Dışarıdaki bütün zulmete, küfre, fitneye ve sıkıntılara rağmen Elhamdülillah çok rahatız. Merhum hocamız yüzlerce defa, “Biz doğru iman sahibi olduğumuz ve Allah’ın dinine hizmet ettiğimiz için, dünyada Cennet hayatı yaşıyoruz” buyurdular. Onun için çok şükredeceğiz ve çok yalvaracağız. “Yâ Rabbî! Bu nimeti elimizden alma” diye dua edeceğiz. Sonra da, bu nimet elden gitmesin diye çalışacağız. Çalışmak için de, kitap okuyup bu kitapları dağıtacağız ve birbirimizi seveceğiz.
“Dua-i Zahrul gayb icabete makrundur” buyuruyor. Yani birinin, bir başkası için, onun gıyabında, karşılıksız, menfaatsiz, tamamen Allah rızası için yaptığı dua kabul olur. Onun için, hem sebeplere yapışmalıyız, hem de birbirimize çok dua etmeliyiz.
Benim hediyem de budur
Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
Allahü Teâlâ tevbe istiğfar edeni muhakkak affeder. Kim istiğfar ederse, muhakkak kabul olur. Nasr sûresinde mealen, “Rabbine istiğfar et, o muhakkak tevbeleri çok kabul edendir” ve Hud sûresinde de mealen, “İstiğfar okuyun, imdadınıza yetişirim” buyuruyor. Tevbe edelim. Allahü Teâlâ, tevbe edenin tevbesini kabul eder. Peygamber Efendimize biri gelip der ki: “Ben bir günah işledim, tevbe ettim, Allahü Teâlâ tevbemi kabul etti mi?” Peygamber Efendimiz, kabul ettiğini bildirir. Adamcağız, “Peki tekrar günah işledim, tekrar tevbe ettim. Yine kabul etti mi?” der. Buna da, “Evet, yine kabul etti” buyurur. O zat tekrar sorunca, Peygamber Efendimiz, “Boşuna nefesini tüketme, Kıyamete kadar da bu sürse, sen tevbe ettikçe, Allahü Teâlâ seni affeder” buyurur.
Merhum hocamıza bir gün, “Efendim, bütün büyüklerin talebelerine hediyeleri olmuş. Sizin hediyeniz nedir?” diye sordular. Hocamız da Tam İlmihal’deki, “Çok mühim tenbih” başlıklı yazıyı verip, “Benim hediyem de budur” buyurdular. O yazı şöyledir:
Çok mühim tenbih
Erkek olsun, kadın olsun, her insanın, her sözünde, her işinde, Allahü Teâlâ’nın emirlerine, yani farzlara uyması ve yasak ettiklerinden sakınması lazımdır. Bir farzın yapılmasına, bir haramdan sakınmaya ehemmiyet vermeyenin imanı gider, kâfir olur. Kâfir olarak ölen kimse, kabirde azap çeker, Âhirette de Cehenneme gider. Cehennemde sonsuz yanar. Affedilmesine, Cehennemden çıkmasına imkân ve ihtimal yoktur. Kâfir olmak çok kolaydır. Her sözde, her işte kâfir olma ihtimali çoktur. Küfürden kurtulmak da çok kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese de, her gün bir kere istiğfar etse, yani “Estagfirullah” dese, muhakkak affolur. Yani, “Yâ Rabbî! Bilerek veya bilmeyerek küfre sebep olan bir söz söyledim veya iş yaptımsa, nâdim oldum, pişman oldum. Beni affet” diyerek tevbe etse, Allahü Teâlâ’ya yalvarsa, muhakkak affolur. Cehenneme gitmekten kurtulur. Cehennemde sonsuz yanmamak için, her gün muhakkak tevbe ve istiğfar etmelidir. Bu tevbeden daha mühim bir vazife yoktur. Kul hakkı bulunan günahlara tevbe ederken, bu hakları ödemek ve terk edilmiş namazlara tevbe ederken, farzları kaza etmek lazımdır.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)
0 Yorum