Cömertlik Müslümanlara yakışan bir vasıftır. Özellikle yemek ikramında bulunmak, yedirmek ve içirmek oldukça önemli bir haslettir. Bu önemli hasletin ramazan ayı ile sınırlandırılması çok dar bir kalıp olur. İnsanları sofrasına davet ederek onlara çeşitli yemekler hazırlanması hem sosyal hem de psikolojik davranışlarda olumlu sonuçlar doğurduğu güçlü bir kanaattir. Zira samimiyet ve ihlâsın pekiştirilmesinde yedirip içirmek önemlidir.
Yemek yapıp insanlara ikram etmek kişinin kendi kazancından olmalıdır. Başkalarının kesesinden yapılmaya çalışılırsa o cömertlik olmadığı gibi çirkin bir davranış olur. Mesela bazı insanların, zekâtının bir kısmı ile yoksul insanlara ziyafetler hazırlayıp yedirdiği söylenir. Bu durumda zekâtın bir kısmı ile hazırlanan bir yemek olduğundan davet sahibi de o yemekten yiyemez. Davet sahibi yemek yememesi davetlilerin hor görülmesi, aşağılanması şeklinde anlaşılır. Zira yoksul insanlarla beraber yemeye tenezzül etmediği gibi bir durum oluşur. Bu durum hiçbir şekilde hoş karşılanacak bir durum değildir. O yoksul insanlar da mecburiyetten de olsa kendilerine yemek yediren adamların cömertliğinden söz ederler. Kendilerine ziyafet verdiklerini, eli açık adamlar olduklarını söylerler. Oysa gerçekte durum tam tersidir. Çünkü zekât o varlıklı insanlara ait bir mal değildir. Zaten yoksullara verilmesi gereken, yoksullara ait bir maldır. Onlar başkasının malından cömertlik yapmaya çalışmıştır. Asıl olan kendi kazancından ve parasından insanlara yemekler hazırlayıp takdim etmektir.
Davetlerde çok abartılı yiyeceklerin hazırlandığını görmekteyiz. Hatta bazı davetlerde on kişilik bir grup için yedi veya sekiz kilo et kullanılarak yemek yapıldığı söylenir. İnsanlar “yapacağım yemek beğenilmeli, bu adama helal olsun ne kadar çok ve çeşitli yemek yapmıştı” dedirtmek için davet vermemelidir. İkram edilecek yiyeceklerin çok abartılı olması gerekmez. Mütevazı davranılması gerekir. İkram edilecek yiyecek bir lokma ekmek de olabilir. Önemli olan o lokma ekmeğin halis duygular ile paylaşılıyor olmasıdır. Ne olursa olsun Allah rızası hedeflenerek yapılıyor olması gerekir. Zaten insanların birbirini davet etmesi ve yemek ikramlarının azalmasının sebeplerinden biri de budur. Tevazu ile hazırlanmış bir yemek ile iktifa edilmesini bilmek gerekir. O yemek bir samimiyet içinde yenilmeli ve Allah’a şükredilmelidir. Hem o nimetleri verdiği hem de dostlukların ve arkadaşlıkların sebebi olduğu için.
Cömertlik ve yemek vermek en kıymetli işlerdendir. “Allah, cömerde cömert davranır”, “Cömerdin imanı kuvvetlidir” ve “En kıymetli amel, bir mümini; yemek yedirmek veya başka bir ihtiyacını görmek suretiyle sevindirmektir” mealinde hadislerin var olması yemek ikramının önemini göstermektedir. Resulullah (sav) buyurdular ki: "Cennette bir takım odalar vardır. Dışları içlerinden, içleri de dışlarından görülür." Bunu işiten bir bedevi ayağa kalkıp: "Bu odalar kimlere aittir?" diye sordu. Hz. Muhammed (sav) : "Sözü güzel yapan, yemek yediren, oruca devam eden, gece herkes uyurken namaz kılan kimselere ait!" buyurdu.(Tirmizi-Birr-53
Cömert davranan insanlar dünyada ün yapmıştır. Herkes onların cömertliğinden söz etmiştir. Mesela Hatim-i Tai. İslamiyet’ten önce yaşamış olmasına rağmen cömertliği ve misafir severliği yüzünden övülmüş, dillere destan olmuştur. Hazret-i Ali, parası yokken bile, çok cömertlik yaptığı rivayet edilir. Allah’ın övgüsüne mazhar olmuştur. Cesurluğu mertliği ve cömertliği ilânihaye söylenecektir.
1600’lü yıllarda Urfa’ya gelen Şeyh Ali dede adındaki zata Sultan Dördüncü Mehmet tarafından 1651 yılında Karaköprü beldesinin bağışlandığı bilinir. Bu zatında kendisine verilen bu ihsandan dolayı burada yaşayan ahaliye ve buraya gelen misafirlere yemek yedirdiği, bunu bir hayrat olarak da senenin bazı günlerinde yapılmasını ölümünden sonra da devam etmesini vasiyet ettiği söylenir. Bu vasiyetin gereği olarak her yıl Ali Dede Hayratı adıyla hazırlanan yemekler binlerce kişiye ikram edilir. Yemek yiyenler hem Ali Dede’ye rahmetler okur hem de hayratın devamına vesile olanlara dua ederler. Kaç yüzyıl geçerse de cömertlik bitmez hep sahibine rahmet okutur.
İnsanlara iyilik, ihsan ve ikramda bulunmaktan geri durulmamalıdır. Özellikle de şu an da zulüm altında inleyen Filistin halkına çeşitli yardım kuruluşlarının çaba ve gayretlerine destek vermek insani bir yükümlülüktür. Kişi yardım yaparken endişeye kapılmamalıdır. Zira rızkı veren Allah’tır. O’ her şeyi işitendir her şeyi görendir ve her şeyi bilendir…
Afiyette Kalın
0 Yorum