Bir tarafta çocuklar bombalar altında can veriyor, bir tarafta bazıları ihaleler peşinde koşuyor, bir tarafta bazıları mangalda kebap yelliyor, bir tarafta bazıları lüks otellerde eğleniyor, bir tarafta bazıları kat kat faiz yiyor. Bunların hepsi aynı zamanda, aynı saatte, aynı anda oluyor. Biri korkudan çığlık atarken diğeri zevkten çığlık atıyor. Tuhaf bir dünya.
Cuma namazı. Namaz öncesi vaaz miting havasında geçti. Hutbenin iki konusu vardı: Cumhuriyetin 100. Yılı ve Filistin. Hatip birinci kısmı isteksizce okudu. Çünkü okuduklarına kendisi de inanmıyordu. Sıra ikinciye gelince açıldı, parladı, patladı ve sonunda Filistin için üzerine basa basa biz cemaatten maddi yardım talep etti. Cumhuriyet kurulduğundan bu yana dindarlar ile inkılaplar arasında bir mesafe, bir sürtüşme, bir itişme, bir uyumsuzluk var sanki. Biz dindarlar ve muhafazakarlar inkılapları bir türlü hazmedemedik, benimsemedik. (Ama nedense her defasında nimetlerinden sonuna kadar faydalanmayı ihmal etmedik) Bu duyguyu besleyen bazı tarihsel nedenler var elbette.
Ama bunu çözülmesi imkansız bir kan davası haline getirmek ne kadar doğru? Bugün Ortadoğu denen bataklık içinde -en azından fiilen- bulunmayışımızın nedeni inkılaplar belki de. İnkılaplar biraz daha şefkatli yapılabilirdi. Ama kanser olmuş bir hastaya aspirin vermenin hiçbir faydası yok. Böyle diyor bir aydınımız. Toplum gerçekten de o zamanlar kanser hastası gibi ağır bir durumda mıydı, yani inkılaplar kemoterapi miydi? Bilmiyorum. "Paradigmanın İflası" yazarı Fikret Başkaya ve "Yanlış Cumhuriyet" yazarı Sevan Nişanyan inkar edilmesi güç çok daha farklı şeyler söylüyor. Kendi adıma duygusal ve kültürel olarak Atatürk’ü hala sevmiyorum. Ama sevmeme nedenlerimi tam olarak açıklayamıyorum. İçki içmesi, dindar olmaması hatta ateist olması belki de. Ama bütün bunlar kişisel bir tercih meselesi.
Rasyonel olarak baktığımda Atatürk’ün bir devlet adamı, asker ve lider olarak takdir edilecek, baş tacı edilecek çok özelliği var. Benim ve benim gibi olanların esas sorunu meseleye rasyonel olarak bakamaması. Mesela Atatürk'ü en amansız şekilde eleştiren Said Nursi ve Mustafa Sabri Efendi gibi meşhur bazı ulema o zaman devletin yönetiminde bulunsaydı o dönemin şartları içerisinde devleti nasıl idare edeceklerdi? Merak ediyorum doğrusu. Muhalefette iken her şeyi söylemek kolay. Asıl olan iktidar olduktan sonra yaptıklarımız/ yapabildiklerimiz.
0 Yorum