Kur’an-ı Kerim, her ümmetin yöneldiği bir kıblesi olduğunu bildirmektedir. Müslümanların yönelmesi gereken kıblesi de Ka’be’dir. Sadece tavafta değil, yerkürede bulunulan her noktadan simgesel olarak ona yönelmek, kalben de onunla Allah’a bağlanmak İslamî bir gerekliliktir. Kıbleye yönelmek namazın şarlarından biridir. Ancak diğer tüm hayırlı işlerde de kıbleye dönmeyi esas almak gerekir. Kurban ibadetinde kurbanın yüzünü kıbleye çevirerek kesmekten, ölülerimizi mezarda yerleştirirken yüzünü kıbleye çevirmeye kadar kıble hayatımızın her alanında dikkate alınan bir unsurdur. Müslüman, uykuya yattığında bile yüzünü kıbleye çevirir.
“Yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir, siz de nerede olursanız olun, yüzünüzü hep onun yönüne çevirin.” (Bakara, 144, 150) Ayeti, namazın yönünü kastetmekle beraber namazı açıkça belirtmemesi, tüm hayırlı işlerde kıbleye yönelmek gerektiğine işaret eder.
Kıble, Müslüman olarak hayatımızın önemli bir parçasıdır. Kâbe, yeri arşa bağlayan ilahi ve nurani bir sütundur. Yüce Allah’ı simgeleyen ve insanların ibadet ve tüm hayır işlemleri için yeryüzünde kurulan ilk evdir. Yerkürenin ortasından bir eksen gibi geçen ve tavanı Arş’a dayanan bu nurani sütun, insanların görmesi, yerini tayin edebilmesi için bir ev, bir mescid suretinde inşa edilmiştir. Bu nedenle “Mescid-i Haram” veya “Beytullah” adları verilmiş, dörtgen şekilde olduğundan “Ka’be” denilmiştir.
Hayatın her alanında ve her işte bu kutsal mekâna dönmek gerektiği ve bu açıdan Müslümanlar için ne kadar önemli olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Müslümanlar dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmalarına bir mekân vasıtası olan yaşadıkları evlerini kıbleye uygun yapmak durumundadırlar. Evin müştemilatından olan tuvaletin kıbleye doğru olmamasına dikkat etmek gerektiği gibi, evlerin konumunun da kıbleye rahatlıkla uyumlu olacak tarzda yapılası gerekir. Çünkü Müslümanların evleri, aynı zamanda mescid durumundadır. Ev halkı namazlarını çeşitli nafile ibadetlerini bu evde yaparlar. Hatta hanımlar camide itikâfa giremediklerinden evlerinin bir odasında itikâf sünnetini gerçekleştirebilirler.
Yunus Suresinin 87. Ayetinde Hz. Musa ve kardeşine verilen bir vahiy haber verilerek evlerin kıbleye uygun olması gerektiğine şöyle işaret edilmektedir:
«Mûsâ’ya ve kardeşine, “Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye doğru yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü’minleri müjdele” diye vahyettik.»
Eski evleri incelediğimizde, bizden önce yaşayan büyüklerimizin hayat tarzlarındaki manevi süslenmelere azami özen gösterdiklerini, evlerini inşa ederken büyük ölçüde kıbleye uygun olmasına dikkat ettiklerini görüyoruz. Çocukluğumuzda yetiştiğimiz yakın bir tarihe kadar her sabah namazdan sonra ev halkının tüm üyelerinin her biri bir köşeye çekilir ve Kur’an okumaya başlardı. Arıların uğultusunu andıran bir tarzda her evden sabahları yükselen Kur’an okuma seslerini mutlaka hatırlayanlarınız vardır.
Üzülerek ifade edelim ki, Avrupanın mimsiz medeniyetinin etkisiyle hayatımızı kaplayan İslamî yetersizlik her alanda kendini göstermektedir. Önemli hususları önemsiz görmek, önemsizleri de önemli görmek, bu medeniyetin hayatımıza yerleştirdiği bir özelliktir. Bunun doğal sonucu olarak ibadetlerde ilgisizlik, kusur ve eksiklikten tutun, ev tezyinatı ve müştemilatına kadar İslami ölçü ve değerleri dikkate almamak şeklinde bir hayat tarzı ortaya çıkmıştır.
Tamamen düzlük ve engebesiz yerlerde bile yapılan evlerde kıblenin köşelere denk geldiğini, evin konumunda Kâbe’nin dikkate alınmadığını görüyoruz. Ne acıdır ki, evin bu uyumsuzluğu gibi, içinde yaşayanlar da kıbleye uyumsuz hale gelmişlerdir. Sabahları Kur’an sesi yerine geç saatlere kadar uykuda geçen sessizlik, peşinden de akşama kadar susmayan müzik sesleri evlerin içini-dışını dolduruyor. Sabah namazına kalkamayıp namaz vakitlerini dörde indirenler, beş olarak devam edenlerden hayli fazladır. Bu da müminler açısından üzüntü vericidir.
0 Yorum