Reklam Alanı

PEYGAMBER (ASV)’IN ENDİŞESİ

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Peygamber (ASV) risaletle görevlendirildiği zamanda insanlık, vahşet ve bozuklukta ulaşabilecek en son sınıra varmıştı. Islahı için hiçbir ümit ışığı da görünmüyordu. Mekke, sert kafalı ve taş kalpli insanların yönetimindeydi. İşte böyle bir ortamda Peygamberimiz (ASV), bütün insanlığı Allah’ın hak dinine davetle görevlendirildi. Mekke halkının ve hatta tüm insanlığın bu davete yönelişleriyle ilgili küçük de olsa bir ümidin bulunmayışı, peygamber (ASV)’ın görevini daha da ağırlaştırdığından, zihninde bir endişe ve üzüntü meydana getirmişti. İlk vahyi aldığında bu tedirginlik ve üzüntüsünü Hz. Hadice annemize söylemişti. (Müslim, İman, 252)

Kur’an-ı Kerim, peygamber (ASV)’ın endişesine “zenb” ya da “vizr” gibi kavramlar kullanarak yer vermiştir. Ancak bu kavramlar günah anlamında da geldiğinden, bunu iyi anlayamayan yahut kötü niyetli kimseler tarafından peygamberin günah işleyebildiğine yorumlanmıştır. Söz konusu bu çevreler, peygamber (ASV)’ın çokça istiğfar etmesini de buna delil saymışlardır.

Oysa peygamber (ASV)’ın çokça istiğfar etmesi, günah işlemesinden değil, ümmetine rehberlik etmek içindir. Ayrıca istiğfar, bir ibadet olup günahın affını istemekten ziyade, “günah işlemekten korunmayı istemek” anlamındadır. Kur’an’da peygambere istinaden günah anlamına da yorumlanan “zenb” kelimesinin kullanılması ise, günahtan başka bir anlam taşımaktadır. Örneğin Fetih suresinin ilk iki ayetinde: “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlayacak, üzerindeki nimetini tamama erdirecek ve seni dosdoğru bir yola iletecektir.”  buyrulmaktadır. Ayette Mekke’nin fethi müjdelenmektedir. Günah şeklinde tercüme edilen “zenb” kelimesi aslında bu ayette günah anlamında değildir. Çünkü fetih, zenbin mağrifet edilmesine sebep olarak gösterilmiştir. Yani “Mekke’nin fethini sana nasip edeceğiz ki, bununla senin zenbini mağfiret edelim” şeklindedir. Zenb günah anlamında alınırsa, Fetihle nasıl bir ilişkisi olabilir? O halde işin aslı şudur:

Peygamber (ASV)’ın peygamberlik görevini sonuna kadar götürüp başarıya ulaşması konusunda endişe ve tedirginliği vardı. Kendi kabilesi Kureyş’in bir türlü hakkı kabul etmemesi, hatta çeşitli ağır baskılar uygulayarak sonunda O’nu hicrete mecbur etmesi, içinde bir üzüntü meydana getirmişti. Umre için gittiğinde Hudeybiye’de alıkonması da bunun tuzu biberi oldu. Kur’an’da, peygamber (ASV)’ın bu üzüntü ve endişesine şöyle işaret edilmektedir: “Onlar mümin olmuyorlar diye neredeyse üzüntüden kendini mahvedeceksin” (Şuara,3); “Onlar için hayıflanıp kendini mahvetme!” (Fatır,8)

Yüce Allah, peygamber (ASV)’ın öteden beri içinde taşıdığı tedirginliğini gidermek ve teselli etmek için bu ayetleri indirmiştir. Demek ki, “Senin öteden beri içinde sakladığın bu dinin yayılması ve başarıya ulaşması konusundaki endişe ve tedirginliğini kaldırmak ve seni mutmain etmek için sana Mekke’nin fethini veriyoruz.” Şeklinde anlaşılması ayetin konumuna daha uygundur. Kansız bir şekilde gerçekleşen Mekke’nin fethiyle birlikte Kureyş İslam’a teslim olduğu gibi, bölgenin diğer tüm kabileleri de gruplar halinde topluca İslam’a katılmışlardır. Böylece ayette verilen müjde gerçekleşmiş ve peygamber (ASV) büyük bir mutluluk yaşamıştır. Mekke’nin fethi, geçmişteki endişe ve üzüntüsünü giderdiği gibi, geleceğe yönelik endişesini de bertaraf etmiştir. İşte ayette belirtilen “geçmiş ve gelecek ‘zenb’ini mağfiret etmek için” ifadesinin anlamı budur. Eğer günah kastedilseydi “ism” kelimesi kullanılırdı.

Ayrıca “zenb” kavramı ağırlık, sıkıntı anlamlarında da kullanılır. Bu anlam dikkate alındığında, “Geçmiş ve geleceğe yönelik sıkıntıları artık yaşanmayacağını, önceki zorluk ve ağırlıkların kalmayacağını müjdelemiş olmaktadır.

Peygamber (ASV) bir kul olarak günah işleyebilme imkânına sahip olsa bile bu O’nun günah işlediği anlamına gelmez. Günah işlemesi mümkün olan bir kimsenin hiç günah işlememesi de mümkündür. Ayrıca, bütün mahlûkatın sultanı ve beşerin seyidi ve kendi gibi peygamberlerin de en üstünü olması, “zelle” tabir edilen bir-iki hata işlemesi tamamen günahsız hükmündedir.  Diğer kulların hata ve günahları yanında onun zellesi hiç olmamış durumundadır. Örneğin: tüm vücudu necaset kaplamış bir kimseye oranla, necis bile sayılmayan üzerinde bir iğne ucu kadar bir küçük lekeye bakıp “bu da necis olmuştur” denilebilir mi? Böyle söylenmesi büyük bir saygısızlık ve insafsızlık olmaz mı?

PEYGAMBER (ASV)’IN ENDİŞESİ
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.