Reklam Alanı

EŞİTÇİLİKTEN HIRSIZKRASİYE

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

30 Ağustos Zafer Bayramı. Bütün televizyon kanallarında bu bayram. Konuklar genellikle emekli generaller ve Kemalist yazarlar. Methiyeler ve güzellemeler uçuşuyor havada. Oldum olası ısınamadım resmi bayramlara. Daima zoraki ve iğreti geldi bana. Şüphesiz içinde doğup büyüdüğüm çevrenin büyük bir etkisi var bunda. Bütün dindar ve muhafazakar çevrelerde durum aşağı yukarı böyle. Kemalizm kendini bir türlü kabul ettiremedi geniş yığınlara. Bilhassa dindar ve muhafazakarlara. Kemalizmi temsil eden parti yetmiş yıldır iktidar yüzü görmüyor. Ondan önceki iktidarı ise cebri ve keyfi idi. Seçim olsaydı yine iktidar olamazdı. Bunun nedenleri üzerinde kafa yormak gerekmiyor mu? Batılılaşmak batıllaşmak olarak algılandı geniş yığınlar tarafından. Ve bu algıyı destekleyen yığınla absürt icraat yapıldı hakim zihniyet eliyle. Bunu inkar etmek budalalık. Şapka inkılabının batılılaşmayla, çağdaşlaşmayla ne alakası vardı? 

 

Bugünkü muhafazakar, dindar, İslamcı iktidarın tek meşru kaynağı ve dayanağı geçmişte uzun yıllar süren Kemalist iktidar. Yani mevcut iktidar bütün yanlışlarına rağmen hala iktidarda ise bunun tek makul nedeni geçmişteki Kemalist iktidar. Belki parti olarak iktidar değillerdi ama bütün kurumlar, ordu, devlet ellerindeydi. Bu kadar feveran etmelerinin nedeni demokrasi, hukuk, adalet değil, işbu iktidarlarının ellerinden gitmiş olması. Türkiye'nin tarihi rövanşların tarihidir. Özellikle siyasi rövanşların. Bunun için Türkiye hiçbir zaman bir Avrupa ülkesi gibi demokratik bir hukuk devleti olamaz. Belki kağıt üzerinde olur ama icraatta olamaz. Kimi zaman yöneticiler bunu ister halk izin vermez. Kimi zaman halk ister yöneticiler izin vermez. Kimi zaman halk da izin vermez yöneticiler de. Kısır bir döngü. Ortadoğu'nun ve Ortadoğululuğun kaderi. Bizim kaderimiz...

 

Havalar kısmen serinledi. Gündüzler sıcak ama geceler serin. Dün gece üstümü örtmek zorunda kaldım. Bu şehirde geceleri mutlu ve serin bir şekilde uyuyabiliyorsan senden talihlisi yok. Para su gibi gidiyor. Okul masrafları. Üç çocuk. Daron Acemoğlu Türkiye ve Türk Halkını zor günler bekliyor diyor. Bundan daha kötü ne olabilir ki? Kemal Sunal gerçek bir oyuncu. Tüm zamanlarda yaşanan rezilliklerini anlatıyor. Allah rahmet eylesin! Hazan mevsiminin kokusu hafiften hissediliyor. Çoğu kitabı bu mevsimde okudum. Elimde geçen sene bu ay alıp bitirdiğim "Tüfek, Mikrop ve Çelik" kitabı var. Altını çizdiğim yerlere göz gezdirdim. "Eşitçilikten Hırsızkrasiye" bölümünü baştan sona tekrar okudum. Günümüzü ve özellikle ülkemizi anlamak isteyenler okusun derim. 

 

Ama hiçbir kitap ülkemizi anlamak bakımından "Hayvan Çiftliği" kadar olamaz. Tarihte değişen bir şey yok. Kitabın en çarpıcı bölümü üçüncü bölüm olan "Cajamarca Çatışması" bölümü. Bilimsel olarak iyi bir kitap ama edebi olarak sıkıcı. Hazan mevsimi daha çok edebi kitapların mevsimi. Edebi kitaplar çağımız açısından romantik kaçan kitaplar. Belki de yaşla alakalı bir durum. Çağ bilim, teknoloji, arkeoloji, antropoloji, internet, yapay zeka çağı. Bizim gibi ülkelerde en az itibar gören şey bunlar. Sanat ve edebiyat çok mu itibar görüyor? Tanpınar "Türkiye beni yedin!" diyor bir günlüğünde. Bugünleri görseydi neler yazardı acaba? Türkiye sadece Tanpınar'ı değil düşünen bütün kafaları yedi. Türkiye'nin sorunları insanı yiyip bitiren sorunlar çünkü. Bugün kadim bir dostum "dokuz kitap yazdın ama hala Urfa'dasın. Elindeki altınları bit pazarında harcıyorsun. Urfa bit pazarı" dedi. Biraz haksızlık gibi geldi bana. Çünkü Şehr-i Urfa'da da kitaptan anlayan çok kıymetli okuyucularım var.

 

Ankara İlahiyatın duayen ismi Prof. Dr. Hüseyin Atay Rahmân'a yürüdü. Bazıları rahmet diledi, bazıları rahmet dileyenleri kınadı. Bazıları "Kur'an Tahrifçisi" dedi. Tahrif ile tevil arasında nasıl bir fark var? Arada bir fark varsa buna kim karar verecek? Her tevil aynı zamanda bir tahrif değil midir? Kur'an'ı tevil ve tahrif etmeden anlamanın zorunlu neticesi selefilik, Işıd ve taliban değil midir? Kur'an'ın en azından bazı ayetlerini tevil ve kimi zaman tahrif etmeden asrın idrakine söyletmek mümkün mü? Sözgelimi Nisa/34 ayetinde geçen "dövün!" ifadesini tevil ve tahrif etmeden modern zamanın kadın idrakine söyletmek mümkün mü? Mezkur ayette geçen "dövün!" ifadesinin Allah'ın gerçek muradı olduğunu savunan kaç erkek bu ayete dayanarak hanımını dövdü/dövebildi? Okumuş, hafize, hoca, ilahiyatçı hangi hanım böyle bir muameleyi kabul eder?.. Üst üste sorular soru içinde.

EŞİTÇİLİKTEN HIRSIZKRASİYE
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.