varoluşun şokundan, yaşadığı gurbetten
ve çektiği öz/lemden kurtaracak olan;
varoluş duygusu ve kendilik bilincidir.
"Var Olmak"; "Kendini Aramak"tır..."
(Sözü Yola Koymak)
Uzun zamandır kendilik üzerine okumalarımın getirdiği noktada vardığım sonuç; kendini unutan modern insanın kendilik-siz-likten kendiliğe doğru yürüyüşünün varoluşsal bir durum olarak hayati bir öneme haiz olduğu gerçeğidir…
Özkan Gözel, “Kendi İçine Düşmek” diyordu ve devam ediyordu: "Düşünmek" kendi içine düşmek demektir esasında. Kendi içine düşen orada kendi içselliğini keşfeder. Şüphe yok ki düşünme ile içsellik arasında bir mütekabiliyet var: içselliğimizi inkişaf ettirmenin yolu düşünmekten yani kendi içimize düşmekten geçiyor. Öte yandan, düşüncenin gelişip serpilmesi ancak zengin bir içselliğe istinaden mümkün olabiliyor... İç âlemimiz asıl evimizdir bizim, biz asıl orada yaşarız. Oradan dünyayla ve diğer insanlarla ilişki kurarız. Orası ruhumuzun üssüdür bir nevi. İnsan demek; bir iç âleme, bir gönül dünyasına, bir içselliğe sahip olan varlık demektir. İnsan kendi içine düşmeden böyle âleme sahip olamaz, keza böyle bir âleme sahip olmadan kendi içine düşemez..."
Bugün insan kendini kaybetmiştir. Yitirdiği, insanın kendisidir. Herkesin kendisinden başka her şeye dönüştüğü bir zaman diliminde, insanın kaybettiği kendini araması, kendine yolculuk yapması, kendini bilmesi ve kendini bulması gerekiyor. Kendini kaybeden insan, kendisini kaybettiği yerde; kendinde arayacaktır… İnsan kendilik-siz-liğin buhranından bir “Kendilik Cesareti” ortaya koyarak çıkabilecektir. Unuttuğu kendine dönerek, kendini hatırlayarak ve de dışarılarda oyalanmayı bırakarak… Nasıl ortaya koyacak insan “Kendilik Cesareti”ni: Zeynep Merdan’ı dinleyelim…"Kendi karanlığından bihaber başkalarının karanlıklarıyla meşgul olanlar kendinin kâşifi olmayanlardır. Kendinin kâşifi olamayan ne içindeki ne de dışındaki âlemi keşfedemez. İnsan en önce kendinin kâşifi olmalı bu yüzden. Hatırla kendini. Kendini sakın unutma..."
Kendilik”siz”likten kendiliğe dedik başlığa. Evet, madem böyle dedik, nasıl olacak, sorusuna cevaba dair kendilik notlarına devam edelim ve sözün burasında insanı kendiliksiz bırakan hale işaret eden Sadettin Ökten’e kulak verelim: "Sen kendine bak başkasına bakma... Kendinle uğraş başkasının nasıl yaşadığı seni alakadar etmez, kendi işine bak. Kimse söylemediği şeyi yapmasın, yapmadığını da söylemesin yeter. Bu kadar basit aslında... Modernite, bakışın dışarıya çevrilmesiyle başlayan bir hadisedir. Hâlbuki vahiy dini İslam diyor ki, 'önce kendine bak! İç dünyana bakarak başla, çünkü dışarıda gördüğün zaten iç dünyanın yansımasıdır..."
Evet, insanı kendilik-siz-sizlikten kendiliğe ulaştıracak çözümün başlangıç noktası; her şeyden önce kendinin, kendilik’in “ne” olduğu bilgisinin izini sürmekten geçecektir. Ç/öz/üm “ne”dir! Çözüm; insanın yaşam içinde karşılaştığı sorunlar karşısında özün ne olduğu, özünün ne olduğunu bilme çabasıdır. Bu Böyledir; öz’den gelmeyen çözüm sorun olmaya mahkûmdur. Her çözüm arayışı; insanın nereye varmak istediğini, ulaşmak istediklerinin ne olduğunu bilme eylemine adım atmasıyla başlar. Çözüm kendini bilmektir. Kend’özünü bilmektir. Kendini bilmeyen hayatı anlayamayacaktır madem, her şeyden önce ve en başta kendini bilecektir. Kendinin “ne” olduğunu bilmeyen için “arayışının” varacağı yer çözüm değil, çözülmek olacaktır. Ne diyoruz, özden gelmeyen çözüm, sorunu değil insanı çözecektir. Onun için öze, özüne, kendine, kendiliğine dair bir arayış ile insan kendilik-siz-likten kurtulabilecektir.
Sözün başında “Kendi İçine Düşmek” demiştik. Sanırım çözüm de burada. İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan başlığımıza ve yazımıza ilham olan Özkan Gözel İle bitirelim. "Bilinçli bir tercihle kalabalıklardan, gündelik hayhuydan, hergünkü ıvır zıvır işlerden uzaklaşarak kendiyle baş başa kalmak, kalabilmek bir meziyettir. Hele de bu Malayani Çağı'nda... Yalnız kalmayı tercihimiz, içine gark olduğumuz kendi-siz-likten silkinmemize ve uyanmamıza vesile olabilir..."
0 Yorum