Reklam Alanı

Merhametten maraz doğar

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı

Muhterem Kardeşlerim…

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

İslamiyet’e zarar verenlere kızmak şarttır. Bunu görüp de kızmamak uygun olmaz. Yeri geldiğinde, kızmak da lazımdır. Celallenmek de lazımdır. Aşırı merhametten maraz doğar. Bu kızmak, buğz etmek, kalble olur. Yoksa kimseyle kavga, münakaşa edilmez. Tarihte bazı devletler, hükümdarlarının fazla merhametiyle perişan oldu, yıkılıp gitti.

Efendim;

Bir kimsenin, salih bir zat olmasının alâmeti, bütün Müslümanlara karşı şefkat ve merhametinin çok oluşudur.

Bir kâfir ülkesinde, bir subayın Müslüman olması, yüz sivilin Müslüman olmasından daha önemlidir. Bir öğretmenin Müslüman olması ise, yüz subayın Müslüman olmasından daha kıymetlidir. Her Müslüman’ın hedefi de, en kârlı iş için çalışmak olmalıdır. Yani tohumu en mümbit yere ekmeye çalışmalıdır. Semeresi de ona göre çok olur.

 

Var olmak için önce yok olmak lazım. Yok olmadan var olunmaz. İki zıt kutup bir arada bulunmaz, hem var hem yok olunmaz. Önce yok olmalı ki, ondan sonra var olunabilsin. Var olmak, yok olmaktan geçiyor.

Büyüklerin vefatından sonra, himmet ve tasarrufu artar. Evliyanın ruhu dünya hayatındayken bedeninde hapistir, vefatından sonra ruh serbest kalır. Sağlığında kınındaki kılıç gibidir. Vefat edince kınından çıkan kılıç gibi tasarrufu ve himmeti kat kat artar.

 

Hadis-i Şerifte, “Bir kişiye deli denmedikçe, o kişinin imanı tamam olmaz” buyuruldu. Buradaki deli, hizmet delisi anlamındadır; çünkü nefis kâfir olduğu için, bu hizmete engel olur. İnsan nefsini ayaklar altına alıp, bir kişiyi daha Cehennem ateşinden kurtarmak için yola çıkarsa, insanların hidayeti için gece gündüz demeden çalışırsa, doğru din kitaplarını tavsiye eder ve bu kitapları, ücretsiz olarak tanıdıklarına verirse, nefsi ona sen delisin der.

 

Allah’tan korkmalı, hiçbir Müslüman’ın aleyhinde konuşmamalı. Biz onun hesabını görmekle görevlendirilmedik. Allah kuluna zulmetmez. Eden kendine eder. Hata kusur görmeyelim. Olmuşsa da affedelim. Hep iyi tarafını görelim, hep iyi tarafını konuşalım, hep iyiliğinden bahsedelim. Hiç sevmiyorsak, susalım.

 

Bir kadının kocasının yüzüne karşı gülmesi; fakat yokluğu zamanında ona hıyanette bulunması, Cehennemlik olduğunun alâmetidir.

 

Şu iki derdin ilacını bulmak çok zor:

1- Ahmaklık,

2- Huysuz kadın.

 

Kadının asalet ve şerefi, Allah’tan korkmak; zenginliği Allah’ın kısmetine razı olmak; süs ve ziyneti iyilik ve cömertliğe bürünmek; ibadeti kocasına güzel hizmet etmek; gayret ve himmeti de ahireti için hazırlıkta bulunmak olursa, bütün bunlar kendisinin iyi kadın oluşunun alâmetleridir.

Bir kimse, hanımının eza ve cefasına sabır ve tahammül edemezse, kendisinin derecesinin ondan üstün olduğunu da iddia edemez!

 

İnsanoğlunun şerefi ilimledir

 

Ahirette, her incinin bir sedefi vardır. Her şeyin kendi haline göre bir şerefi, değeri vardır. İnsanoğlu da, kendisinde ilim bulunan bir sedeftir. Onun şerefi de, ilimledir. İlmi olmayan kimse, cahillik içinde kalır, muhabbet şerbetini içemez, vilayet libasını [Evliyalık elbisesini] giyemez. Allahü Teâlâ, cahili kendine dost edinmez.

 

İlim, çok tekrar ve fazla müzakereyle ele geçer. Ayrıca bunun için, az uyumalı ve Allahü Teâlâ’nın yardımını talep etmelidir. 

Âlemlere rahmet olan Resulullah Efendimiz buyuruyor ki: “Geceleyin Allahü Teâlâ’nın korkusundan ağlayan göze, ateş dokunmaz.”

Bir kimse, kırk gün Allah için ihlâsla sabahlasa, hikmet pınarları zahir olup, kalbinden lisanına akar. Peygamber Efendimiz, “Mümin, gece çok ağlar, gündüz çok tebessüm eder” buyurdu.

 

Allahü Teâlâ’ya ilimsiz ibadet eden kimse, değirmene bağlı merkep gibidir. Gün boyunca yürür, fakat hep aynı yerindedir. Cahil de böyledir. Cehaletle, Allahü Teâlâ’ya pek çok ibadet eder; fakat bu ibadeti, onun Allah indinde yakınlığını arttırmaz. Kul, ibadetini cehaleti yüzünden emre uygun olarak yapamaz. Dolayısıyla, boşu boşuna yorulmuş, meşakkat ve zahmet çekmiş olur. Bir iş, ancak, emredildiği şekilde yapılırsa ibadet olur. Bu da, ancak ilimle bilinir. 

Peygamber Efendimiz, “İlim öğrenmek, kadın erkek, her Müslüman’a farzdır” buyurdu. 

 

Bu, sahibinin imanını, tevhidini, amelini sahih kılan, mutlaka bilmesi lazım olan ilim, yani İlm-i Hal bilgisidir. İnsanı tevhide, doğru imana, yani Ehl-i Sünnet itikadına ulaştırmayan her ilim, batıldır. Bu sebeple, ibadetler, ancak ilimle doğru yapılabilir.

 

İbadetlerden lezzet alamamanın sebeplerinden biri de, haram ve şüpheli yemeklerdir. Eğer yenilen lokma haram veya şüpheliyse, ondan hırs, şehvet, haset, düşmanlık ve riya doğar. Şüpheli yiyen kimse, Allahü Teâlâ’ya giden yolu doğru olarak bulamaz. Haram yiyene ise, o yol kapanır. İsraf edenin de, kalbi kararır. Allahü Teâlâ’dan gafil olarak yiyenin ise, kalbine kasvet gelir, ömür boyu yaptıkları boşa gider.

 

Şükür, nimeti bilmenin ismidir; zira şükür, nimeti vereni bilmeye götürür. Bundan dolayı Kur’an-ı Kerimde, İslam ve imana, şükür ismi verilmiştir.

Biz, Allahü Teâlâ’ya kulluk için, ibadet etmek için yaratıldık.

İki huy müminde bir araya gelmez; cimrilik ve kötü ahlak.

Sabrın alameti; şikâyeti terk, musibet ve sıkıntıları gizlemektir.

 

Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)

 

Merhametten maraz doğar
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.