Bütün dinler, felsefi öğretiler ve hatta ideolojilerin çoğunun en büyük hedefi, iyi ve kötüyü; doğru ve yanlışı sağlıklı bir şekilde saptayarak, onunla kötü ve yanlış ile mücadele etmek, insanca ve adil bir dünya oluşturmaktır.
İslam, akıldan yoksun olan insanı sorumlu tutmaz.
İslam’ın insandan istediği; kendisine verilmiş donanımlarla hem iyi ve kötüyü doğru anlamak ve hem de buna uygun bir eylemsellik/yaşam/toplum kurmak, sömürü ve adaletsizliği gidermek, doğayı ve tüm canlıları korumak, sevgi ve barışı tesis etmek, aklı, nesli/fıtratı, ekini, adaleti, emaneti/insana verilmiş her imkanı ve yeteneği korumak, bozgunculukla mücadele etmek, düzeni tesis etmek ve korumak, insan haysiyetini korumak, tüm statülerin, sahibi/Allah tarafından belirlenen bir toplum kurmak, hak ve hukuk bayrağını yani Alah’ ın bayrağını en yükseğe yani olması gereken yere çekmektir…
Aklı korumak/akletmek, her türlü günah, sapma, ayartılma ve adaletsizliğe yöneltici mesaj ve manipülasyonlar karşısında durmak ve sağlıklı bir muhakeme yapmak anlamını da içerir. Bunu, vahyi referans almadan girişilecek bir zihinsel/düşünsel eylemle gerçekleştirmek mümkün olmaz ve mutlaka eksik kalır.
Vahiy, tüm yetkileri, tüm statüleri, tüm emanetleri, tüm malikleri, tüm değerleri/değerlilikleri, tüm iyilik ve olumlulukları, tüm kötülükleri belirler. Böylece neyin ve kimin nerede olması gerektiğini/adaleti, bu konuda nasıl davranılacağı ve gerekli yetkilendirmeleri tayin eder. Bu konuda hüküm, her şeyin sahibi olan Allah’ ındır.
“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” Tin: 4 ile “…Onu sınayacağız; bu nedenle, duyan, gören yaptık.” İnsan: 2 ayetleri bu konuda önemli doneler sunar.
“Andolsun ki, biz Âdemoğulları'nı asâletli, şerefli ve saygıya lâyık kıldık, ikrama lâyık gördük. Karada ve denizde onlara ulaşım imkânları sağladık. Onlara helâlinden, temizinden ve sağlıklısından rızık ve servetler verdik. Lütufta bulunarak onları yarattığımız birçok varlıklardan gerçekten üstün kıldık.” İsra: 70
İnsanı hem muhatap alarak hem de yüksek donanımlarla yaratan, onu şerefli kılan, ona din nimetini lütfeden Allah, bunu korumamızı, bunların değerini bilmemizi ve şükredenlerden olmamızı ister.
Yani bu sistemi kabul etmek, bu işleyişe göre hareket etmek, kısacası; şükretmek/secde etmek. İnsandan ve tüm iradeli varlıklardan aynısı talep edilmiştir ve buna ilk itiraz İblis’ ten gelmiştir. Öyle ise bundan alıkoyan kötülüktür. Buna yanaşmayan bir konumda bulunmak, doğru yerde bulunmamak anlamına gelir.
“Allah buyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın, dedi.” A’raf: 12
İlk yetkisizlik ve yanlış muhasebe buradan başlar. Allah dışında bir varlığın sınıflandırması/konumlandırması ve ilk itiraz da buradan başlamıştır.
Bu girişten sonra kölelik olgusuna değinelim. Aslında dünün köleliği ile bugünün köleliği, dünün köleleri ile bugünün köleleri, dünün köle sahipleri ile bugünün köle sahipleri arasında bazı yöntemsel ve şekilsel farklar dışında çok da fark olmadığını söylemek mümkün.
Sputniknews.com sitesinde, 27.06. 2023 tarihli bir yazıda, dünün köle sahipleri ile bugünün köle sahiplerine ait ilginç bir anekdot var:
“ABD'nin siyasi seçkinlerinin soyağaçlarıyla ilgili bir araştırma, ülkenin yasa koyucuları, yaşayan Başkanları, Yüksek Mahkeme yargıçları ve valilerinin 5'te birinin siyahları köleleştiren atalardan geldiğini ortaya çıkardı. ABD Başkanları arasında ailesi kölecilikle bağlantılı olmayan tek isim Donald Trump.”
Bugünün kölelik düzeni derken anlamamız gereken nedir? Bunu anlamadığımız müddetçe köleliğimizin de farkına varamayız.
Bugünün köleliğinin zincirleri nelerdir?
Özgürlük ve tüketim tarzı/tüketici yaşam tarzı bugünün köleliğinin en sarsılmaz zinciridir.
Bugünün köleleri sorgulamayan, konformist, öğrenilmiş çaresizliğin pençesinde ve hipnoz durumunda monoton bir hayat sürmektedir.
Umutsuzdur.
Küresel egemen kölelik sistemi, her türlü kavram ve anlam, her türlü işleyiş ve konumla/n/ma yetkisini kendisinde gören dünün köle sahipleridir ve köle sahipleri aynı olmasına rağmen bugünün köleleri sadece dünün kölelerinden ibaret değildir. Zihinler de dahil her alanda kapsamlı bir kuşatma altındadırlar. Eğitim, sağlık, ekonomi, sosyal hayat, inanç...
Atlantik cephesi adıyla tanıtılan güçlerin/dünün köle sahipleri ve küresel sistem denilen mekanizma ile sadece maddi sömürü değil; zihinsel anlamda da aklı ve sağduyuyu tamamen devre dışı bırakarak ve düşünmeyi, akletmeyi ve muhakemeyi engelleyerek oluşturduğu dijital manipülasyonlar ve küresel finansal mekanizmalarla küresel anlamda insanlığa bir kölelik sistemi dayatmış ve bunu sürdürmektedirler. Bunun adına kimileri modern kölelik diyor. Aslına modern kölelik tanımı bu köleliğe daha uygun düşmektedir.
Bugünün köleliği sistemsel ve küresel anlamda çok yönlü tanımlama ve eylem gerektirir.
Yeniasya.com sitesinde 25.05.2023 tarihli bir yazıda; Birleşmiş Milletler küresel kölelik endeksine vurgu yapılmakta ve modern kölelik şöyle tanımlanmaktadır:
“Modern kölelik, insanların çeşitli yollarla sömürülmesini ifade eden bir üst terimdir. BBC’ye göre bu uygulamalar arasında şunlar olabilir: Zorla çalıştırma, borç esareti, soy temelli kölelik, zorla evlilik, ev hizmetlerindeki kölelik.”
Bu isimlendirmeyi de kendileri yapmaktalar ancak modern kölelik kavramı, bugünün köleliğini açıklamada kapsam ve nitelik bakımından kesinlikle yetersiz kalmaktadır. Zira bugünün köleliği çok daha geniş kapsamlıdır ve sadece mezkur sınıflarla sınırlı değildir. Bir memur bir işçi bir işsiz, bir öğrenci de köledir yani modern köledir.
Küresel kötülüğün ne olduğu ve hangi mekanizmalarla işlediğini, ona maruz kalmamak ya da en az derecede olumsuz etkilenmek, yapılması gerekenleri araştırmak, köleliği fark etmek ve bu konuda gerek toplumu ve gerekse de yönetimi uyarması ve yol göstermesi gereken, yönlendirici sorumluluk alması gerekenlerde de bu yönde sağlıklı bir tutumun/pratiğin olmaması gerçekten de üzücüdür.
Bunu yapmak yerine; hala saplandıkları katil Rusya, katil bilmem kim gibi sığ retoriği dillendirme aşamasında debelenenler azımsanmayacak sayıda. Bu kesimin, bilinçli provokatörleri hariç geneli; küresel kötülüğün ne olduğu ve nasıl işlediğini görmemek için her yolu deniyorlar.
Bugünün köleliği, farklı tanımlanmalıdır. Zira kölelik; bir hürriyet gaspıdır. Bunu, kitlelere özgürlük deneni ve tüketim tarzı vererek sağlıyorlar ve zihnin, zamanın, sağlığın, yaşam şeklin, fiziki ve zihinsel tüm enerjin gasp ediliyor. Verilen tüketim tarzı, maddi olanı tüketmekle sınırlı değildir.
İslam toplumları da genel anlamda sahte algılarla köleleştirilir. Ümmet denen toplumun ulus devletlere dönüşmesinin de köleliğin önemli aşamalarından olduğu söylenebilir. Atasoy Müftüoğlu şöyle der:
"Sahte-yanlış bilincin, İslam toplumlarında tayin edici hale gelmesi sebebiyle, Müslüman halklar, zihinsel-entelektüel köleliği fark etmeyen, biçimsel özgürlükler yoluyla ulus-devletler alanına dahil edildiler."
Hepimiz birer köleyiz. Hepimiz. Hepimiz.
Az ya da çok.
İsteyerek ya da istemeyerek köleyiz.
Sadece hayatımıza yön veren değerler değil, gündemimiz yaşam tarzımız/dinimiz, zamanı/hayatı planlama zorunluluklarımız/tarzımız, eğitimimiz, üretim ve tüketimimiz, hangi saatte ne yapacağımız, yaşamın özel ve kamusal olsun tüm alanlarda neyi, ne kadar ve nasıl yapacağımız küresel odaklarca ve köleleştirici araçlarla gerçekleştirilmektedir.
Sosyal, psikolojik, siyasi ve ekonomik tüm alanlarımız işgal altına alınmıştır ancak bize sunulan seçenekler dahilinde ve rızamız/onayımız alınarak.
Kısacası; norm ve ilişki tarzı belirleyen/dayatan küresel kötülüğün; başka şekilde sunumlarla, genel bir ilahlık yürüttüğü ve insanlığın bu dine/tarza dahil olduğu küresel bir kölelik yaşanıyor.
Bugünün köleliğinin ana uygulayıcısı Atlantik’ tir. Denetlenememe, sorgulanamama, yargılanamama, cezalandıralamama ve durdurulamama onu iyice azdırmıştır.
Şeytanlaşmış bu tek kutuplu kötülüğün son ürünü ise sadece sapkınlığın küresel anlamda dayatılması olmuştur. Bunu, büyük bir hayret uyandırması gerekirken, normal karşılama gibi bir tutumun mümkün olabilmesi ise bundan daha büyük bir bela ve köleliğe tekabül ediyor. Düşünün, b.k yemekten bile kötü olan bu sapkınlıklar, normal hatta hak olarak dayatılabilmekte ve gerekli şiddette ve yoğunlukta bir tepki görmemektedir. Kur'an'a yapılan hakaretin bir özgürlük/ifade hakkı olarak dayatılmasının da normal karşılanabilmesi gibi. Aslında bu, kölelik odaklarının paradigmasına göre onların özgürlük tanımına giriyor. Ancak İslam, başka bir toplumun değerlerine hakaret etmeyi bir ifade hakkı olarak görmez.
Bu sapkın ve azgınların yaptıklarının, dünyaya kavram, anlam, değer, nizam, yaşam tarzı, ilahlık dayatmalarının bir bozgunculuk olduğunu, bize özgürlük ve hak diye sunduklarının bir kölelik olduğunu ne zamana kadar görmemeye devam edeceğiz?
Ekonomik köleliğin/şiddetin/sömürünün sürdürülebilmesi ve küresel ölçekte sistemleşmesi zihinsel kölelikle mümkündür. ABD, 2. Emperyalist paylaşımda bunun zeminini, Japonya’ ya iki atom bombası atmakla hazırlamıştır.
Ondan sonra kurulan ve ABD’ nin son sözü söylediği ama nispeten faydaları da olmasına rağmen hemen tüm uluslararası kuruluşlar, bu küresel kötülüğün aparatları işlevini görmektedir. BM de, NATO’ da, DSÖ de, IMF de...bu anlamda suç işleyen birer şebeke konumundadır.
Burada esas kötülük Kapitalizmden kaynaklanır. Kapitalizm, sadece ve her şeye rağmen kazanmayı zorunlu kıldığı/gördüğü için hiçbir ahlaki/hukuki ilkeyi tanı/ya/maz. Dolayısıyla bu yarış, hem insan fıtratını hem doğayı hem de geleceği bozan bir sistemdir. Kapitalizm, rakipleriyle yarışmak, daha fazla kazanmak için sürekli ürettiği için ihtiyaca göre bir üretimi değil; üretebildiği kadar üretmeyi esas almak durumunda kalıyor. Bu da ihtiyaçtan fazla tüketimi gerektiriyor.
Bu tüketim “zorunluluğu”, bütün kötülüklere kapı aralıyor zira daha çok ilaç satabilmek için hastanın iyileşmemesi, ve daha fazla kar edebilmek için gıda da dahil bağımlılık oluşturulması, kültürel ve hegemonik alanların genişletilmesi, elde tutulması, dünya hammadde ve kaynaklarının israfı, sentetik/suni imalatın yaygınlaştırılması, emeğin sömürülmesi, insan hak ve hürriyetlerinin, genellikle devletler ve uluslararası kuruluşlar eliyle sermaye sınıfının planlarına göre tanımlanması ve dizayn edilmesi/kısıtlanması ve daha bir sürü kötülüğün bu husustan kaynaklandığı söylenebilir.
Ali Şeriati Dine Karşı Din kitabında şöyle der:
“Tevhid dininin olmazsa olmazı, sünnetullahın dışındaki her kuvvet ve kudrete karşı isyan etmek, onu inkâr etmek ve ona "Lâ”demektir. Bir tarafta tek olan Allah'a kulluk... Diğer tarafta insanı hak olan nizama ve kâinatı yönetme yetkisine sahip sisteme karşı isyana çağıran; toplumdaki farklı güç sahiplerinin sembolleri sayılan "kölelik" ve "zillet" putlarına kulluğa davet eden tağut...”
“Sosyal meselelerin söz konusu olduğu ve sosyal anlamda bir saftan, bir yönden ve bir bakış açısından söz edilen bütün ayet ve hadislerde Allah, insanlar sözcüğünün eş anlamlısı olarak kullanılır. Yani Allah, halkın yanında ve safında yer alır.”
Sonuç olarak; bu küresel kölelikten ve her türlü ifsattan, vahiyle bilinçlenerek kurtulmaktan başka yol yoktur.
Allah’ a dönüşü, insanın şerefli bir varlık olduğunu, hürriyetin/kulluğun azad edici ve güçlü atmosferine dönüşü gerçekleştirmekle köleliğe karşı bilinçli bir duruş sergilemiş oluruz. Bu mümkün. Bu olmalı ve bu olacak da.
Selam ve dua ile.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum