Reklam Alanı

GÜRÜLTÜ ZULMÜ

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Geçen gün bendeniz bir araştırma için kitap okumakla meşgul iken, birden ciyaklayarak gelen korna sesi ile irkildim. Kulak tırmalayıcı bu ses, yaz günü olduğu için açık olan kapı ve pencerelerden evin içini doldurdu, dikkatim dağıldı, çok rahatsız oldum. Kalkıp pencereden baktım, 2 yaşlarında küçük bir çocuk direksiyonda oturan babasının kucağında durmadan kornaya basıyordu. Bu, çocuk için bir oyundu ama babasının düşüncesizliğini açıkça ortaya koyuyordu. "Ne yapalım, çocuktur." bahanesi, çevreyi rahatsız etmeyi önlemediği gibi babasının düşüncesizliğini de örtemiyor. Maalesef günün her saati buna benzer gürültülerle karşı karşıya kalıyoruz. Binalarda ses yalıtımı da yapılmadığı için dışarıdan ve komşulardan yayılan her türlü seslerden gürültü olarak etkileniyoruz. Artık her bağıran, en güçlüsünden ses cihazı kullanıyor. Çıplak seslere hasret kaldık, hoparlörsüz bağırtılar bile ruhu okşayıcı müzik gibi geliyor. Ses cihazları ile yayılan çok yüksek desibelli sesler, inşaat, araç ve motorların gürültüleri, çok kısa aralıklarla uzun uzadıya ortalığı inleterek bağıran eskiciler, satıcılar, cıstak cıstak sesleriyle evi titreten ve rahatsızlık vermekle keyiflenen gözü dönmüş sürücüler şehirleri yaşanmaz hale getirmiştir. Kulağa hoş gelen, insanı dinlendiren, ruha lezzet veren kutsi sözler, bir de herkesin hoşuna giden müzikler bile haddinden fazla yüksek sesli hoparlörlerle verilince güzelliğini, letafetini kaybeder; sevimsiz, rahatsız edici, çekilmez olur, hoşluğundan eser kalmaz. Sevdiğiniz bir insanın yüzünüzü tırmalaması nasıl ki sevimlilik bırakmaz, aynı şekilde güzel sözlerin kulak tırmalayıcı yükseklikte olması da onda hoşluk bırakmaz. Bu itibarla ezan, kamet, salâ ve dualar okuyan kimseler bu kutsi sözlerin yüksek desibelli ses cihazları sayesinde rahatsızlık vermeye alet edilmesinden sorumludurlar. En güzeliyle, ruh okşayıcı bir tatlılıkla okunması gerekirken itici ve sevimsiz bir durumuna getirmek de bu mübarek sözlere karşı büyük bir saygısızlıktır. Sahabeden Ebû Musa el-Eş"arî (RA)’ın şöyle anlatmıştır: Bir yolculukta Peygamber (ASV) ile beraberdik. Her bir tepeye çıktığımızda yüksek sesle tekbir getiriyorduk. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Kendinize gelin! Siz sağır olan ve burada bulunmayan birisine seslenmiyorsunuz. Bilakis her şeyi işiten, gören ve çok yakın olan Allah’a sesleniyorsunuz.” (Buhârî, Tevhîd, 9.)    Yoğun bir şekilde tahammül sınırlarını aşan yükseklikte yayılan sesler “gürültü” adını alır. Gürültü ise, ruhu sıkan, kulağı ve beyni olumsuz olarak etkileyen hades gibi manevi bir kirlilik meydana getirir. İnsan sağlığını tehdit eden kirlilik çeşitlerinden biri gürültü kirliliğidir. Dünya sağlık örgütü, gürültü kirliliğinin sağlığı tehdit eden önemli Bir tehlike haline geldiğini bildirdi. Uzmanların beyanına göre gürültü kirliliği hava, su, gıda ve çevre kirliliği kadar sağlığı bozuyor. Günümüzde özellikle şehirlerde tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Evde, okulda, yolda, kısacası insanların bulunduğu her yerde, ruhu tazyik altına alan aralıksız pompalanan seslerin gürültüsüne maruz kalıyoruz. Sanki herkes rahatsızlık vermek için yarışıyor. Ömür, herkesin, zorunlu olmayan sadece kendi keyfi için verdiği gürültü ve rahatsızlıklara katlanmakla geçiyor. Maç tezahüratları, çeşitli kutlamalar,  düğün gürültüleri,  siyaset gürültüleri uğurlama taşkınlıkları, evde, sokakta, çarşıda amacı dışında ve sesi çok yüksek düzeyde açılan müzikler, eğlence gürültüleri, hız tutkunu gençlerin araba kullanırken çıkardıkları gürültüler, komşu çocuklarının çıkardıkları gürültüler vb. muhtelif şekil ve türlerde gürültü yapanlar, ne yazık ki sadece kendi keyifleri için rahatsızlık veriyorlar. Hastalar, sıkıntıda olanlar, ibadet edenler, kitap okuyanlar, ders çalışanlar, araştırma yapanlar, yorgun gelip sessiz bir ortamda dinlenme ihtiyacı olanlar ve uyumak isteyenler, maruz kaldıkları gürültünün sıkıntısı içinde sabrederken, gürültüyü yapanlar ise bunların hakkını düşünmeyerek mutlu olup keyif çatıyorlar. Gürültüye müdahale edip durdurması gerekenler de bir kez olsun, "Durun, ne yapıyorsunuz? İnsanlara haksızlık ediyorsunuz!” demiyor. Haksızlığı yalnızca para gasp etmekten ibaret zanneden cahiller, gürültü zulmünden sakınmıyorlar. Gürültüyü kendilerinin bir hakkı olarak görüyorlar. Kendilerine bu rahatsızlık bir şekilde bildirilip uyarıldıklarında da öfkeleniyorlar, "Ne yapalım sevinmeyelim de hüzünlenelim mi?" tavrıyla yaklaşıyorlar. Oysa İlâhî hukuka göre gürültü çıkaran ve çevreyi rahatsız eden herkes yaptığından sorumludur, vebal altındadır. Rahatsız eden çocuk ve hayvan dahi olsa, onlardan sahipleri sorumludur. Hiç kimse, "hoşumuza giden gürültümüze katlanın, rahatsız olmayın, sabredin." diyemez, öyle bir hakkı yoktur. Müslümanlar, kendi keyifleri uğruna başkalarını rahatsız etmeksen sakınmalı ve gürültü zulmünün mağdurlarının ahından korkmalıdır. Peygamberimizin (ASV) “Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların emin ve selâmette bulunduğu kimsedir.” (Buhari, İman, 4.) Hadisinin gereğini yapmak durumundadır.
GÜRÜLTÜ ZULMÜ
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.