Yemeklerin isimleri konusunda oldukça değişik görüş vardır. Genellikle içinde kullanılan malzemelerden, benzediği nesnenin isminden, yapılış şeklinden veya yapıldığı şartlar ve durumlardan verilmiştir. Bir isimle anılan bazı yemekler zamanla orijinal dilinin dışında bir dilin, şivelerin veya ağızların etkisi ile değişik isimlere de dönüşmüş olduğunu görüyoruz. Mesela “Demirhindi şerbeti” olarak bilinen şerbet aslında arapça da Hurma anlamına gelen Temr kelimesi ile hint kelimesinden oluşmuş olup aslı “Temr-ül-Hind” yani “Hint Hurması” olup zamanla “Temirhindi” ve son olarak da Demirhindi şekline dönüşmüştür.
Bazı yemeklerin isimlerinin de bir efsaneye dayandığını görüyoruz. Doğruluğu konusunda bir kesinlik olmamakla beraber, halk arasında bu şekilde söylendiği için muteberdir. Mesela Tarhana çorbası bu tür “efsane” yemeklerden biridir. Hikâyesi ise şöyledir: “Devrin sultanı, Ramazan ayında, bir gün tebdil-i kıyafetle şehri dolaşmaya çıkar. Yanında baş veziri vardır. Sultan; Paşa, akşam ezanı kimin kapısının önünde okunursa o evde iftar edelim, der. İftar vakti yaklaşmıştır. Ara sokaklara girerler. Her evin kapısının önünde bir kişi beklemektedir. Bir misafir bulup evlerine iftar için çağıracaklar. Başkalarına iftar ettirmenin zevkine tadacaklar ve sevabını alacaklar.
Sultan ve veziri kendilerini tanıtmadan, herkese selam vererek giderler. İftar topu atılıp akşam ezanı okunmaya başladığında, fakir ama gönlü zengin bir Müslüman’ın evinin önündedirler. Zaten ev sahibi de iftara birilerini çağırabilmek için orada beklemektedir. Sofra hazırlanmış. Sıcacık taze ekmek, tuz ve mis gibi tüten bir çorba vardır. Tuzla iftarlarını açarlar, ekmek ve çorba ile karınlarını doyururlar. Çorba, sultanın çok hoşuna gitmiştir. Ev sahibine; ‘Bu çorba çok hoşuma gitti. Ne çorbasıdır bu?’ diye sorar. Çok zeki ve ferasetli olan ev sahibi; ‘Darhane çorbasıdır, sultanım’ diye cevap verir. Darhane, Anadolu insanının dilinde ‘tarhana’ olarak yerini alır.
Bu gün “şeklinden” dolayı isim alan son derece lezzetli ve okuyucularımın da beğenileceğine inandığım “Armut Kebabı” adlı yemeği tarif etmek istedim. Armut kebabı, içinde hiç armut olmayan, ancak armuda benzediği için bu ismi almıştır. Bütün olarak kızartılan küçük patlıcanların etrafına kıymalı harç sarılarak armuda benzetilir. Sonra tekrar kızartılıp ayrıca tepside pişirilir. İki kere kızartıldığı için epey ağır, ancak bir o kadar da lezzetli olan leziz bir yemektir.
Gerekli malzemeler:
500 Gr. Az yağlı kuzu kıyma
6 Adet küçük patlıcan(Dolmalık patlıcan)
1 Soğan
1 Adet yumurta
½ tatlı kaşığı tuz
½ çay kaşığı karabiber
½ Çay kaşığı Yeni bahar
1 Yemek kaşığı pul biber
1,5 Yemek kaşığı Domates salçası
Yapılışı: *Patlıcanları sapları bozulmadan kalmak üzere tümüyle soyun. Bıçakla yontarak armut şekli verin. Bol kızgın yağda kızartın. *Soğanı rendeleyin. Kıymayı yarım tatlı kaşığından biraz fazla tuz, rendelenmiş soğan, yumurta, karabiber, yenibahar ve kırmızıbiber ile iyice yoğurun. *Kıymadan irice yumurta büyüklüğünde parçalar koparın, avuç içinde yassıltarak ince açın, içine bir patlıcan oturtun ve sapı dışarıda kalacak şekilde etrafını tamamen köfte ile kaplayın ve ek yerlerini tamamen bitiştirin. Böylece içi bütün kızarmış patlıcan ile dolu armut biçiminde büyük köfteleriniz olacak. *Köfteyle kaplı armut-patlıcanlarınızı tekrar bol kızgın yağda kızartın. Kenarları yüksek bir tepsiye kızarmış armut-patlıcanlarınızı sapları dışarı bakacak şekilde güzelce dizin.
*Domates salçasını ve kalan tuzu bir bardak su ile karıştırın ve tepsiye dökün. Su miktarı patlıcanların üstünü geçmeyecek şekilde ayarlanmalıdır. Tepsinin üstünü örtün, hafif sulu olacak şekilde 20-25 dakika kadar pişirin.(Güneşin ve ateşin tadı-Gaziantep mutfağı-s:94)
Afiyette kalın
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum