Reklam Alanı

TOPLUM DÜZENİ

Reklam Alanı
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala
Reklam Alanı
Hiçbir şeye muhtaç olmayan ve kendisini “Samed” ismiyle tanıtan Yüce Allah, bütün insanları birbirlerine muhtaç olarak yaratmıştır. Bu itibarla insanlar birbirlerine ve hepsi de Allah’a muhtaçtır. İnsan tek başına ihtiyaçlarını karşılamaktan acizdir. Söz konusu bu muhtaçlık, beslenme, sağlık, eğitim, ulaşım gibi hayatın tüm alanlarında ortaya çıkmaktadır. İnsana diğer varlıklarda bulunmayan büyük meziyetler verilmiş olmakla beraber, insan aciz ve fakir kılınmıştır. Bu nedenle ilahi bir tasarım ve planlamayla her insana farklı yetenekler, istidatlar, maharetler, etkin duygular ve meyiller verilmiş, akılalmaz bir işbölümü oluşturulmuştur. Bu yardımlaşma ve birbirinin ihtiyacını giderme organizasyonunda sadece insanlar değil, hayvanlar ve bitkiler de sevk edilmiştir. Hatta meleklere de bunda önemli bir rol verildiği, insanların yardımına koşturulduğu, ayet ve hadislerden anlaşılmaktadır. Cansız, varlıklar dahi bir sevk-i İlâhî ile olağanüstü bir sistemle canlıların hizmetine ve yardımına koşturuluyorlar.  Evet, kâinattaki hayatsız, akılsız, şuursuz varlıkların bütün işleyişlerinde şefkat, sevgi ve yardım gibi şuurlu ve akıllıca bir kasıt göze çarpıyor. Güneşin ısı, ışık ve enerjisinde, toprağın yetiştiriciliğinde, envaı çeşit nimetlerin sınırsız bir mahzeni olmasında, muntazam bir fabrika gibi işleyişinde, denizlerin buharlaşmasıyla gökyüzüne doluşan bulutlarla rüzgârların el ele verip yağmur yağdırmasında damla damla rahmet, şefkat, sevgi ve yardım var. Söz konusu bu varlıkların şuurlu ve bilinçli oldukları söylenemez, ancak bu sergiledikleri akıllıca davranışlar da inkâr edilemez. O halde bu şefkat sevgi ve yardım, onları yaratıp istihdam ettiren Yüce Yaratıcıya aittir. Bütün bu şuursuz varlıklar, onları sevk eden Yüce Allah’ın, Rahman, Raûf, Muîn, Kerîm, Rezzak gibi esma-i Hüsna’sını yansıtıyorlar, akıllı gözlere takdim ediyorlar. İşte kâinattaki tüm varlıkların birbirlerinin yardımına koşturulması hayatın mücadele değil, bir muavenet (yardımlaşma) olduğunu göstermektedir. Canlı cansız, tüm varlıkları hatta meleklerini dahi insanın hizmetine veren Allah, birbirlerinin ihtiyacını giderme ve yardımlaşmayı sağlamak için her bir insana ayrı bir işe yönelik yetenek, kabiliyet ve meyil vermiştir. Böylece toplum düzenini sağlayan yerli yerinde ve hayrete düşürücü tarzda muazzam bir işbölümü meydana gelir. Eskilerin “taksimü’l-a’mal” dediği bu iş bölümü kanunu, bizzat Kudret-i İlahî’nin eliyle gerçekleşmiş olmaktadır. İnsanlığın gelişmesi, yükselmesi, ilerlemesi ve mükemmelleşmesi ancak o kanununun icrasıyla sağlanır.     Ancak bir kısım insanların aklını kaplamış nefsani bir his olan ağalık, âmirlik ve kendini üstün görme meyli, toplumsal işbölümü düzenine katılım sağlaması için verilen fıtri istidat, yetenek ve eğilimini engelleyip tahakkümü ve büyüklenmeyi bir iş olarak seçmesini sağlamaktadır.  Bununla nefsani hevesini tatmin etmektedir. Böyle bir şahıs, hevâsından gelen gayrı meşru üstünlük ve tahakküm meylini gerçekleştirmek uğruna zorbalıklar, zulümler baskılar yapar, bunun sonucunda fıtrî istidatlara göre ehil olma düsturu ile gerçekleşen iş bölümü bozularak vazifeler ehil olmayanlara verilmiş olur, toplum düzeni sarsılır. Çünkü tahakküm, amirlik, ağalık ve üstünlük taslama, toplumsal düzen içinde ihtiyacı karşılayan ve yardımlaşmayı sağlayan işbölümü düzeninin bir unsuru olan bir meslek değildir. Hiç kimsenin içindeki nefsani tahakküm hissinin etkisiyle kendisini diğer insanlardan üstün tutma, onlara amirlik veya ağalık yapmaya vazifeli görme hakkı yoktur. Hiçbir insan kendisini kul olmanın dışında diğer insanlara hükmedecek bir özellikte göremez. Yüce Allah, kulların birbirleri üzerinde hiçbir üstünlüklerinin bulunmadığını, üstünlüğün ancak takvâ’da (Allah’ın haram kıldıklarından titizlikle sakınmada) olduğunu bildirmiştir. (Hucurât, 13.) Kimin takvâca üstün olduğunu da ancak Allah bilir, hiçbir kul bilemez. Takvâ ile üstünlük taslamak da takvasızlığın alametidir. Allah’ın kâinata koyduğu Sünnetullah olarak da bilinen kanunlarına uyulmadığı taktirde, dünya hayatında başarısız, zelil ve hakir olmak kaçınılmazdır. Allah’ın sevkiyle olan işbölümü kanunu da fıtri mecrasından saptırılarak tahrip edilmesi sonucu da toplum düzeninin bozulacağı, huzursuzluk ve keşmekeşliğin artacağı muhakkaktır.
TOPLUM DÜZENİ
Reklam Alanı

İptal

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

0 Yorum

Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!

Tekrar deneyiniz.