Cuma namazı Harran'a yakın bir köyde. Hutbe tamamen Arapça. İmam Türkçe bilmiyordu sanki. Hakiki bir hutbe. Hutbenin hakikisi böyle bir şey. Anlayabildiğim kadarıyla mevzu İslam'ın şartları idi. Bilhassa Hac. Seçimler çok şükür bitti. Bir müddet kafamız kulağımız rahat olur inşaallah. Kazanana şükür ve şefkat yakışır, kaybedene sebat ve muhasebe. Ama öyle anlaşılıyor ki kaybeden yok. Daha doğrusu yenilgiyi üstlenen. Yenilgi yetimdir. Kaybeden ne kadar haklı olursa olsun insanlar kazananı sever, onun arkasında hizalanır, kaybedeni eleştirir, kaybedene öğütler verir. Tarihin talihi bu. Mehmet Barlas ölmüş. Benim için yaşamıyordu zaten. Tıpkı Engin Ardıç gibi. Her devrin adamıydı, ezenlerin müttefiği idi.
Birkaç gün önce Harran Üniversitesi İslam Tarihi profesörü Kasım Şulul da vefat etti. Rabbim rahmet eylesin! Telefonda birçok defa görüşmüştük. Son çıkan hacimli Kur'an Tarihi kitabını karıştırmıştım. Urfa Ulu Cami üzerine İz Yayınlarından çıkan kitabını hakeza. Sanat tarihi anlamda bilime ve bilimsel verilere inanmıyordu pek. Tarihi Urfa camilerinin birçoğunun kiliseden camiye çevrilme olduğunu veya kilise yerine inşa edilmiş olduğunu kabul etmiyordu. Dinî hayatın devamlılığı ve krolonojik sıra bakımından ne sakıncası var bunun? İslam tarihçisiydi ama sanat tarihi alanında da iddialı yaklaşımları vardı. Yusuf Kaplan'ın vakti zamanında Göbeklitepe hakkında söyledikleri malum. O zaman konuyla ilgili kaleme aldığım "İslamcılık ve Arkeoloji" başlıklı yazımda İslamcılık bilime inanmaz demiştim. Maalesef öyle. O damardan beslenen bazı ilim insanlarının en büyük zaafı bu.
Köy, bir düğün, biraz oyalanma, güzel hava, dedikodular, eve dönüş. Park binanın bitişiğinde ve kebap kokusundan geçilmiyor. Ne biçim yoksulluk bu? Siyaset tek gündem. Başka kayda değer bir gündem yok. Sanat, edebiyat, felsefe, spor bunlar bizim gibi ülkelerde boş, hatta bomboş uğraşlar. Bizim küçük çocuk bile hep Erdoğan ve Kılıçdaroğlu diyor. Reis kabineyi açıkladı. Tek sürpriz Mehmet Şimşek. Önce kovmuştu, sonra yine kabineye aldı. Her alanda "U" dönüşü. Ülkenin yararına olacaksa sorun yok. Siyasetin tek bir ilkesi var: ilkesizlik. Hiçbir heterodoks şey yaramadı bize. En iyisi ortodoksi. Siyasette, felsefede, sanatta, ilahiyatta, diyanette heterodoksi sonuçları itibariyle felaket oldu. En büyük felaketi ise "heterodoks ekonomi"de yaşadık.
"Düşünen Düşer" okuyucular elinde dolaşıyor. Müsbet intibalar geliyor. İnsan iyi hissediyor kendini. Nedense övgüler çok hoşuna gidiyor; eleştiriler hiç hoşuna gitmiyor insanın. Garip bir varlık insan! Daima övgü istiyor. Bunun nedeni tanrıdan bir parça, bir nefha taşıyor olması belki de. Şeyh övgü ister, üstat övgü ister, hoca övgü ister, genel başkan övgü ister, genel müdür övgü ister, normal müdür övgü ister, belediye başkanı övgü ister, muhtar övgü ister, aile reisi övgü ister... İnsanın manevi gıdasıdır övgü. Vakti zamanında iki zat hakkında eleştirel kitap yazmıştım, sonra ikisi de sosyal medyada engelledi beni. Kızmıyorum, aksine anlıyorum. Övgüler yağdırsaydım başlarına taç ederlerdi, sosyal medya hesaplarında paylaşırlardı. İnsanlar eninde sonunda kazananı seviyor. Ne şekilde kazanmış olursa olsun farketmez. Doğanın yasası bu. Fazla üstelemeye gerek yok.
Daha fazla gösterilecek yazı bulunamadı!
Tekrar deneyiniz.
0 Yorum